Connect with us

Gündem

Kur’an Araplara mı indirildi?

Prof.  Dr. Cağfer KARADAŞ

Kafama takıldı Hocam, Kur’an Arap diliyle olduğuna göre acaba sadece bu dili konuşanlara mı indirildi? Ateistler tam da bu noktadan Kur’an’ı eleştiriyorlar. Kur’an’ın Arapça olması onun yerelliğini ve belli bir kavme aidiyetini gösterir diyorlar. Arapça olarak Mekke’ye indirilen bir kitabın evrensel olması ve bütün insanlar için bağlayıcı olması nasıl açıklanabilir? 

İlk okuduğumuzda ciddi bir soruyla karşı karşıyayız gibi görünüyor. Hatta bazıları bu soruya cevap verilemeyeceği vehmine kapılmışlar. Bunlar ya dünya tarihini bilmiyorlar ya da bizim bilmediğimizi sanıyorlar. Bütün milletleri Amazon ormanlarında yeni bulunmuş kavimler gibi düşünüyorlar. Eğer böyle olsa haklı olabilirler. Ama böyle değil. Yüzyıllardır insanlar birbiriyle iletişim ve etkileşim içinde. Irklarının ve dillerinin farklı olması bu iletişim ve etkileşime engel teşkil etmemiş. Sosyolojide “kültür değişimi” diye bir kavram var. Kültür değişimi, milletlerin hatta medeniyetlerin birbirinden etkilenmesi yani bir kültür alışverişi. Medeniyet tarihçileri, hiçbir kültür ve medeniyetin sıfırdan kurulamayacağını, aralarında geçişlerin kaçınılmaz olduğunu kabul ederler. Medeniyetlerin en önemli kurucu gücü ticari faaliyetler. Ticaret bir alışveriş işi. Nitekim ticari faaliyet alanı geniş olan milletlerin medeniyet kurmada öncü oldukları bir gerçek. Ticaret sadece somut mal alımı değil, aynı zamanda kültür ve medeniyet aktarımı. Bu değişim olumlu olduğu gibi olumsuz da olabiliyor. Mekke’nin dışarıdan gelen farklı milletlere mensup insanlar tarafından kurulması, Hz. İbrahim ve İsmail’in getirdiği hak dini benimsemeleri olumlu. Sonrasında ticari yolculuklarda diğer milletlerde gördükleri putları Mekke’ye taşıyarak putperestliği kabullenmeleri ise olumsuz. Daha eskiye gidersek Mekke insansız bir bölgeydi. Sonradan yerleşim alanı oldu. Hak din oranın ilk diniydi. Ticari ilişkiler sonucu etkilenmeyle putperestlik oluştu. Bütün bu gelişmelerin hiçbirine dil ve millet farkı engel olmadı. Bir de kılıç zoruyla İslamlaşma iddiası var. Bunun doğru olmadığının kanıtı, Uzak Doğu Müslümanları. Malay adaları başta olmak üzere Hindistan’ın okyanus kıyılarına İslam ticaret yoluyla gitmiş ve yayılmış. Bu milletler o gün de Arapça konuşmuyorlardı bugün de konuşmuyorlar. İşte bu, dil farkının evrenselliğe engel olmadığının açık kanıtı. Müslümanlar fethettikleri yerlere bir dil dayatmasında bulunmadılar. Ama Batılı zorbalar, işgal ettikleri bölgelere kendi dillerini zorla kabul ettirdiler. Bugün hâlâ birçok ülkede Batılı dillerin resmî dil olması bunun göstergesi. Bugün evrensel kabul edilen dillerin arka planında sömürge zulmü söz konusu. 

Hocam biz Türkler demiştik siz bütün milletleri saydınız. İslam sadece Türklere değil, bütün milletlere gelmiş bir din. Türkler özelinde de konuşsak aynı sonuç çıkar. Türklerin varlık ve tarih sahnesinde çıktıkları andan bugüne kadar dışarıdan etkilenmeden sadece kendi dil imkânlarıyla bir dine sahip olduklarını söyleyebilir miyiz?

Tam da soru bu.

Bu soruya net ve kesin cevap verebilmek için elimizde yukarıda söylediğimiz şekilde oluşmuş bir dinin olması gerek. Hâlbuki Türkler yerleştikleri bölgelere, karşılaştıkları milletlere göre din, kültür ve medeniyet sahibi olmuşlar. Türklerin sıfırdan kurup sürdürdükleri bir kültür ve medeniyetten söz edilemeyeceği gibi bir dinden de söz edilemez. Bu sadece Türkler için değil, Kürtler, Araplar, İngilizler, Yunanlılar için de geçerli. Hatta bütün medeniyetler için söz konusu.

Öyleyse hiçbir milletin kendine özgü ve özel bir dininden söz edilemez.

Öyle tabii. Tahrif edilerek bir ırkın dini hâline getirilmiş Yahudiliği örnek gösteremez kimse. Hz. Musa’nın sadece Yahudilere değil, aynı ırktan olmayan Firavun ve halkına da peygamber gönderildiği Kur’an’da belirtilir. “Musa’yı ayetlerimizle Firavun ve çevresine gönderdik ve onlara şöyle dedi: ‘Ben âlemlerin Rabbi’nin elçisiyim.’” (Zuhruf, 43/46.) ayeti buna delil. Buna göre sadece bir millete ait kültür ve medeniyetten söz edilemeyeceği gibi dinden de söz edilemez. Çünkü İngiliz şair ve kültür adamı Eliot’un dediği gibi “Kültür dinin tecessüm etmiş hâli”. Öyleyse kültürle din arasında doğal ve zorunlu bir iç içelik söz konusu. Kültürü, dini ve medeniyeti birbirinden ayırmak çok mümkün değil. Bugün Batı medeniyeti kaç ayrı dilin konuştuğu millet tarafından temsil ediliyor? Bu, İslam medeniyeti ve eski Roma medeniyeti için de geçerli. İslam, Hristiyanlık ve Budizm gibi çok geniş coğrafyalara yayılmış dinlere baktığımızda bunların yayılmasına dilin engel olmadığı ortada. Ama bu dinlerin orijinal metinlerinin hepsi belli bir dilde. Bunun sebebi de her din belli bir kişiden, gruptan veya milletten neşet eder, yayılır ve evrensel hâle gelir. 

Aslında ideolojiler de böyle değil mi?

Ateistlerin neredeyse baş tacı ettikleri komünizm, sosyalizm ve anarşizm gibi ideolojilerin ilk metinleri belli bir dilde üretildi. Sonra tercümeler ve farklı dillerdeki yorumlarıyla yayıldı. Karl Marks’ın İngilizce yazması bu ideolojinin Rusya’da kabul edilmesine engel teşkil etmedi. İnsan ürünü din ve ideolojiler için engel teşkil etmeyen dil farklılığının İslam için engel görülmesi, ya cehalet ya da kasıtlı bir saptırma olsa gerek. 

İyi ama birçok ayet Kur’an’ın Arapça bir kitap olduğu ve ümmü’l-kura denilen Mekke’de indiğini söylüyor.

Herhâlde öyle söyleyecek. Dünyadaki her olgu ve olayın bir başlangıç zamanı, başlama noktası ve başlama hâli vardır. Buna göre Kur’an on dört asır önce, Mekke denilen beldede, Arapça olarak inmiş bir kitap. Bunlar Kur’an’ın sahihliğinin, gerçekliğinin ve ilk muhataplarının anlayacağı bir dilde indirildiğinin belgesi. İlk iniş yerinin bir bölge, dilinin bir kavmin dili olması onun evrenselliğine engel değil. Az önce belirttik. Bu mantık kültür ve medeniyet aktarımının hatta milletlerarası tecrübe aktarımının imkânsızlığını iddia etme anlamına gelir. Bütün milletler, Amazon yerlileri gibi yaşamaya mahkûm edilsin demek. İnsanlar insanlardan hatta hayvanlardan çok şey öğrendi ve öğreniyor. Habil öldürdüğü kardeşini gömmeyi bir kargadan öğrendi. Karganın dilini mi biliyordu? İcatların birçoğunda hayvanların örnek alınması söz konusu. Yüce Allah’ın Kur’an’ın sahihliğini, gerçekliğini ve insanlara hitap eden bir kitap olduğunu gösteren ayetlerini çarpıtıp ondan tam tersi yerellik ve ırkçılık çıkarmak ancak inançsız bir zihnin eseri olabilir. 

Kur’an’ın evrensel olduğunu nereden anlayacağız?

Öncelikle kendi beyanından ardından on dört asırlık uygulamasından. Bakara suresinde Kur’an’ın “bütün insanlara hidayet rehberi” (Bakara, 2/185.) olduğu belirtiliyor. Ayrıca “Biz, müjdeleyesin ve uyarasın diye seni bütün insanlara peygamber olarak gönderdik.” (Sebe, 34/28.) ayeti de açıkça Hz. Muhammed’in (s.a.s.) bütün insanlara peygamber gönderildiği bildiriyor. Demek ki hem Hz. Muhammed (s.a.s.) bütün insanlığa gönderilmiş peygamber hem de Kur’an bütün insanlara indirilmiş ilahi kitap. Uygulama da buna uygun gerçekleşmiş. Hz. Peygamber sadece Mekke’de Arap soyuna ait olanlara değil bütün insanlara hitap etmiş. Mekke panayır yerine gelen her milletten insana İslam’ı duyurmayı görev bilmiş. Medine döneminde ise İranlı, Rum ve Habeşli her ırktan ve renkten Müslüman olanlar var. Ayrım yapmaksızın Bizans, İran, Mısır gibi dönemin en güçlü devlet adamlarına yazdığı davet mektupları bu dinin bütün milletlere gönderildiğinin tarihî belgeleri. Bunlar gizli saklı değil, bilinen gerçekler. Bütün bu gerçeklere rağmen hakikati saptırıp Kur’an’ı bir millete, belli bir zamana ve mekâna aitmiş gibi görmek ve göstermek dini, kültürü ve medeniyeti tam olarak anlamamaktan olsa gerek.
 

Kaynak: Diyanet Haber

Continue Reading
Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Gündem

Ferhat Ayhan; Ticarette En Doğru Yatırım, İtibardır

Babası Ali Ayhan’ın kurduğu temeller üzerine, kardeşleriyle birlikte şirketin başında duran Ferhat Ayhan; Ayhanlar Global’i güven, temsil ve ilkelerle büyütüyor.

Aileden Gelen Değerlerle Büyüyen Bir Başarı: Ferhat Ayhan ve Ayhanlar Global

İstanbul merkezli Ayhanlar Global, mutfak gereçleri ve züccaciye sektöründe Türkiye’nin dört bir yanına ve yurt dışına ürün ulaştıran, güvenin yanı sıra stratejik fiyat politikaları ve güçlü tedarik sistemiyle dikkat çeken bir toptan satış firması. Şirketin CEO’su Ferhat Ayhan, “Ticarette sadece doğru olmak yetmez, aynı zamanda dengeli olmak gerekir” diyerek, aileden gelen değerlerle şekillenen bu yapının arkasındaki vizyonu anlatıyor.

Ticaretin dili her dönemde değişir; yöntemler evrilir, araçlar dönüşür. Ancak bazı değerler vardır ki zamana karşı eskimez. Ayhanlar Global, işte bu değerler üzerine kurulu bir yapının adıdır.

İstanbul İstoç’ta faaliyet gösteren firma, mutfak gereçleri, züccaciye ürünleri ve plastik ev gereçleri başta olmak üzere geniş bir ürün yelpazesini hem yurt içi hem yurt dışı müşterileriyle buluşturmaktadır. Türkiye’nin tüm bölgelerine toptan ürün ulaştıran şirket, aynı zamanda Orta Doğu, Avrupa ve Afrika pazarlarında da aktif bir tedarikçi olarak yer almaktadır.

Fakat bu hikâyede yalnızca ticaret değil, bir aile geleneği, bir vizyon ve bir duruş var.

“Babamızın Kurduğu Değeri, Kardeşler Olarak Geleceğe Taşıyoruz”

Ayhanlar Global’in temelini atan isim, bugün şirketin CEO’su olan Ferhat Ayhan’ın babası Ali Ayhan. Şirketin şu anki yönetimi, Ferhat Ayhan ve kardeşlerinin omuzlarında yükseliyor.

“Babamız ticareti sadece alım-satım değil, bir ahlak meselesi olarak gördü. Biz de onun açtığı yolda yürürken aynı değerlere sadık kalmaya çalışıyoruz. Kurumsallıkla aile sıcaklığını harmanlayan bir yapıyız.”

Ferhat Ayhan, ticaret anlayışlarının temelinde aileden gelen sözlü mirasın önemli bir etkisi olduğunu şu sözlerle ifade ediyor:

“Dedemden ve babamdan öğrendiğim bir şey var: Ticarette dürüstlük, senetten kıymetlidir. İşin büyüklüğü, vicdanın küçülmesine sebep olmamalı. O yüzden her ticari kararda aynaya bakabileceğimiz bir duruş sergilemeye gayret ediyoruz.”

Sadece Güven Değil, Stratejik Ticaret ve Fiyat Dengelemesi

Ayhanlar Global, iş dünyasında sadece güvenle değil; aynı zamanda akılcı fiyat politikaları, sektörel ihtiyaçlara uygun ürün yönetimi ve doğru arz-talep dengesiyle de öne çıkıyor.

“Bir ürünü doğru fiyata alıp, doğru noktaya ulaştırmak; hem üreticinin hem tüketicinin hakkını korumak demektir. Biz bu noktada adaletli ve sürdürülebilir bir çizgi izlemeye çalışıyoruz.”

Ferhat Ayhan’a göre ticaret, yalnızca kar etmek değil, tüm tarafların kazandığı bir denge ortamı kurmaktır. Bu yüzden şirket, sadece ürün satmıyor; pazar analizi, tedarik planlaması ve marka temsili gibi konularda da çözüm ortağı rolü üstleniyor.

Türkiye Ekonomisine Güç Veren Bir Tedarik Modeli

Ayhanlar Global, Türkiye’nin üretim gücünü iç ve dış pazarlara taşıyarak ekonomiye somut katkılar sağlayan bir yapı olarak faaliyet göstermektedir. Firma aynı zamanda yurt dışından ithal ettiği kaliteli ürünleri de iç pazara sunarak çift yönlü bir tedarik kanalı oluşturmuştur.

“Biz lojistik firması değiliz; biz bir tedarikçiyiz. Ancak tedarik demek sadece ürün taşımak değil, ürünün arkasındaki emeği, hayali ve değeri doğru temsil etmektir.”

Bu bakış açısı sayesinde firma, hem küçük ve orta ölçekli üreticilere alan açmakta, hem de uluslararası alıcıların güvenini kazanmaktadır.

Ferhat Ayhan’ın Ticaret Felsefesi: “İlk Kazancınız Duruşunuz Olsun”

Ferhat Ayhan, yıllardır sürdürdüğü iş hayatında kazancı yalnızca maddi değerle ölçmeyen bir anlayışa sahip. Onun için en değerli yatırım, itibar ve sağlam karakter:

“Bir işe başlarken hep şunu sorarız: ‘Bu işin sonunda vicdanımız rahat olacak mı?’ Cevap hayırsa, ne kadar kârlı olursa olsun o iş bize uygun değildir. Çünkü bir gün her şey biter, ama iyi bir isim baki kalır.”

Aynı zamanda gençlerle sık sık bir araya gelen Ferhat Ayhan, iş hayatına atılacaklara önemli tavsiyelerde bulunuyor:

“Sabırlı olun. Sabırla kazanılan hiçbir şey kolay kaybedilmez. Bugün sizi anlatan şey, kaç iş yaptığınız değil; nasıl biri olarak anıldığınızdır.”
“Unutmayın, hızlı büyüyen ağaç rüzgârda çabuk devrilir. O yüzden kökünüz derin olsun; ticaretteki başarınız da kalıcı olsun.”

Ailede Başlayan, Topluma Açılan Bir Yolculuk

Ayhanlar Global’in bugünkü başarısının ardında yalnızca ticari hamleler değil; aile içi uyum, kardeş dayanışması ve birbirini tamamlayan güçlü roller yatıyor. Ferhat Ayhan, bu birlikteliğin sadece geçmişe saygı değil, aynı zamanda geleceğe karşı bir sorumluluk olduğunu ifade ediyor:

“Aynı sofrada büyüyen kardeşler olarak bugün aynı vizyonda yürümek bizim için hem bir nasip, hem bir görev. Bizden sonra da bu yapının değerleriyle devam etmesini istiyoruz.”

Sonuç: Sessiz, Dürüst ve Sürdürülebilir Bir Başarı Öyküsü

Ayhanlar Global, bugün Türkiye’nin dört bir yanına ürün ulaştıran, yurt dışı pazarlarda aktif rol alan, yerli üreticileri temsil eden, ithalatla iç pazara katkı sunan, aile değerleriyle kurumsallığı birleştiren güçlü bir tedarik zinciri olarak faaliyetlerini sürdürüyor.

Ferhat Ayhan ve kardeşleri için bu yapı sadece bir ticari organizasyon değil; geçmişten geleceğe uzanan bir emanet, ahlaki ilkelerle büyüyen bir miras, yeni nesillere güvenli bir örnek.

“Kazandıklarımızdan çok, nasıl kazandığımız bizim için önemli. Çünkü ticaret biter, raflar boşalır, hesaplar sıfırlanır… Ama iyi bir isim, bir ömür kalır.”

— Ferhat Ayhan

Continue Reading

Gündem

Davut Türkoğlu: Hizmet Sektöründe Yapay Zekayı Pulkon ile Entegre Ediyoruz

Pulkon, sunduğu yenilikçi çözümlerle sektörde fark yaratmaya devam ediyor. Güvenlik, istihdam ve entegre tesis yönetimi alanlarında geliştirdiği hizmetlerle, iş dünyasına modern ve akıllı çözümler sunuyor.

Başarısının temelinde, 10 yılı aşkın sektörel deneyime sahip uzman ekibi ve ileri teknoloji odaklı vizyonu bulunan Pulkon, en güncel trendleri takip ederek fark yaratıyor. Güvenlik, istihdam ve tesis yönetimi alanlarındaki akıllı çözümleri sayesinde, hem yerel hem de uluslararası müşterilerinin güvenini kazanmayı başarıyor.

Şirketin başarısının arkasındaki isim Davut Türkoğlu, “Yapay zekâ sadece teknolojik bir gelişim değil, aynı zamanda iş yapış şeklimizi dönüştüren bir güç. Pulkon olarak, bu dönüşümün iş dünyasında yarattığı değişimi en iyi şekilde değerlendiriyoruz” ifadelerini kullandı.

Pulkon, yalnızca yerel pazarda değil, küresel arenada da varlık göstermek için çalışmalarını sürdürüyor. Şirketin vizyonu, yenilikçi hizmetlerini dünya çapında sunarak sektörde öncü bir konum elde etmek.

Teknolojik çözümlerle desteklenen hizmetleriyle öne çıkan Pulkon, yapay zeka tabanlı sistemler ve entegre hizmet anlayışıyla müşterilerine maksimum verimlilik sağlamayı hedefliyor. Güvenlik, istihdam ve tesis yönetimi alanlarında geliştirdiği çözümler, işletmelere değer katıyor.

Davut Türkoğlu, Pulkon’un sunduğu hizmetlerin önemine vurgu yaparak, “Pulkon Güvenlik Hizmetleri, deneyimli kadrosu ve yapay zeka destekli analiz sistemleri sayesinde tehditleri önceden tespit ederek riskleri minimize ediyor. Örneğin, geçtiğimiz yıl bir işletmede şüpheli aktiviteleri belirleyen sistemimiz, büyük bir maddi kaybın önüne geçti. Pulkon İnsan Kaynakları, iş ve işçi eşleştirme sürecinde yapay zeka destekli algoritmalar kullanarak doğru yetenekleri en uygun pozisyonlarla buluşturuyor. Bu sayede bir teknoloji firması, sadece iki hafta içinde ihtiyacına uygun yazılımcı ekibini oluşturdu” dedi.

Ayrıca Pulkon Entegre Tesis Yönetimi Hizmetleri, enerji tasarrufu ve operasyonel verimlilik konularında çağdaş çözümler sunuyor. Türkoğlu, “Bir otel grubu için sunduğumuz tesis yönetimi hizmetleri, operasyonel süreçlerde mükemmeliyet sağlarken misafir memnuniyetinde %25’lik bir artış kaydedilmesini sağladı” ifadelerini kullandı.

Yolculuğuna yerel bir firma olarak başlayan Pulkon, küresel bir marka olma hedefiyle ilerlemeye devam ediyor. Müşteri güvenliği, operasyonel verimlilik ve memnuniyet odaklı yaklaşımıyla modern iş dünyasına değer katan Pulkon, 2026 yılının ilk çeyreğinde uluslararası pazarda genişlemeyi planlıyor.

Continue Reading

Gündem

Bağımsız Kamu Sendikaları Platformu Kuruldu!

Ankara’da bir araya gelen 11 sendika, kamu çalışanlarının hak kayıplarına karşı ortak mücadele etmek amacıyla Bağımsız Kamu Emekçileri Platformu’nu kurduklarını duyurdu.

Kamu çalışanlarının yaşadığı ekonomik ve sosyal hak kayıplarına dikkat çekmek amacıyla bir açıklama yayımlayan BAK-SEN, BİZİM SEN, DEB-SEN, DES, EĞİTİM SÖZ SEN, HEP-SEN, LİYAKAT SEN, SAY-SEN, ÜNİ-PER-SEN, TÖBSEN ve TÖS sendikaları, yıllardır çözülemeyen sorunlara çözüm üretmek ve gerçek sendikacılık anlayışını güçlendirmek için güçlerini birleştirdi.

Platform adına yapılan açıklama şöyle; 

Basına ve Kamuoyuna,

Yaşadığımız süreçte, memurların başta ekonomik kayıplar olmak üzere ciddi hak kayıpları yaşadığı ortadadır. En son yapılan maaş zammında da görüldüğü üzere, memurlar yoksulluk sınırında yaşamaya zorlanmaktadır. Daha da vahim olan ise, iktidarın bu durumu sözde sendikalar üzerinden, özünde ise iktidarın arka bahçesine dönüşmüş yapılardan faydalanarak gerçekleştirmesidir.

Bizler, bu ülkenin üreten, halkını ve vatanını seven, Cumhuriyet değerlerini sahiplenen ve halkın refah içinde yaşamasını isteyen sendikalarız. Sendikaların görevi, üyelerinin mesleki, sosyal, özlük ve ekonomik haklarını savunmaktır. Ancak gelinen noktada, özellikle siyasi aidiyetler üzerinden sendikacılık yapanlar, halkın üreten gücünü sefalet yaşamına mahkûm etmenin bir aracı olarak kullanılmaktadır.

Ayrıca, tüm iş kollarında memurların yıllardır kemikleşmiş ve bir türlü çözüme kavuşturulamayan sorunlar yaşadığı açıktır. Bizler, aşağıda isimleri yer alan sendikalar olarak, kamu emekçilerinin kalıcı hale gelmiş sorunlarının çözümü ve bundan sonra yaşanabilecek sorunlara karşı ortak bir irade oluşturmak, gerçek sendikal mücadeleyi büyütmek amacıyla bir araya geldik. Ankara’da yaptığımız toplantı sonucunda, İlkeli Birliktelik ışığında Bağımsız Kamu Sendikaları Platformu adıyla bir platform kurduğumuzu ilan ediyoruz.

Ayrıca belirtmek isteriz ki, bu ülkede işçiler, emekliler, memurlar ve hatta işsizler birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Dolayısıyla platformumuz, tüm emek kesiminin sesi olacaktır.

Saygılarımızla,

BAK-SEN, BİZİM SEN, DEB-SEN, DES, EĞİTİM SÖZ SEN, HEP-SEN, LİYAKAT SEN, SAY-SEN, ÜNİ-PER-SEN,TÖBSEN, TÖS

BAĞIMSIZ KAMU EMEKÇİLERİ PLATFORMU YÜRÜTME KURULU

Continue Reading

Çok Okunanlar