Connect with us

Gündem

Onurlu Bir Mücahit: Abdülkerim El Hattabi

Koray ŞERBETÇİ

İşgalciler kadı efendiyi tutukladıklarında aslında İslam âleminin “Mağrip” adını verdiği beldenin en batısında, XX. asrın dehşetli ikliminin Müslümanların izzet ve hürriyet güneşini söndürmek isteyenlere karşı bir direniş kıvılcımını yangına çevirdiklerini bilmiyorlardı. Peki, kimdi bu kadı efendi?

Afrika’nın kuzeyinde Mısır’dan başlayan, Mağrip yani güneşin battığı iklimi Atlas Okyanusu ve Akdeniz’i aynı anda selamlayarak sona erdiren Fas olarak bilinen bu beldenin Rif bölgesindeki Ecdîr şehrinde 1882 senesinde dünyaya gözlerini açtı Muhammed bin Abdülkerim El Hattabi

Başarılı bir genç

Kendisi Müslümanların zor yıllarında bu dünyaya gelmişti. Ama aslında kendi hayat ikliminde bu zorluğu hissettirmeyeceği rahat imkânlara sahipti. Mesela kendisi yaşadığı bölgenin güçlü Berberi kabilesi Beni Vuryagel’in hatırı sayılır üyelerinden birinin oğlu idi. Bu zeminde yaşayan Hattabi, iyi bir eğitim alacak imkânlara sahipti. Öyle de oldu. 

Abdülkerim Hattabi çocukluk yıllarında kendi topraklarında geleneksel bir eğitim aldı. Daha sonra gençlik yılları geldiğinde yüzünü Batı iklimine çevirdi ve İspanya’da üç yıl boyunca üniversiteye devam etti ve burada üniversite diplomasını aldı.

Hattabi, İspanyol nüfuzu altındaki Fas’ta pek çok kişinin imreneceği bir hayat yaşamaktaydı. İspanya’da aldığı yüksek eğitimden sonra öğretmen oldu ve Melilla’da 1907-1913 yılları arasında Müslüman toplumuna dersler verdi. 1910 yılına gelindiğinde çok iyi derecede İspanyolca ve Fransızca bildiğinden İspanyol eğitimini organize eden Sivil İşler Merkezi’nde çevirmen ve editörlüğe başladı.  Hatta öyle bir başarıya sahipti ki, İspanyol gazetesi Telegrama del Campagne için muhabir olarak çalışan Abdülkerim Hattabi’nin, gazetede Arapça olarak yazdığı yazıları yayımladığı bir köşesi bile vardı. 

Bu çalışkan ve zeki insan kariyer basamaklarını hızlı çıkmaktaydı. 1915 senesine gelindiğinde otuz iki yaşında kendisi Melila bölgesinin baş kadısı olarak tayin edilmişti bile. Ama tam o noktada bir kırılma yaşandı. Dünyaya bakışında ve kendi bulunduğu noktada bir Müslüman olarak haksızlığa karşı geliştireceği tutumun inşa edileceği kırılmaydı bu.

Büyük kırılma

Başkadı olarak görev yaptığı sırada ülkesindeki İspanyol egemenliğine ilişkin görüşleri de değişmeye başlamıştı. Başlayan zihinsel kopuş bir süre sonra öfkeye o da işgalcilere karşı dik duruşun sergileneceği hamleye dönüşecekti. Ama kendi kontrollerindeki bir bölgenin başkadısının kendi yönetimlerine karşı çıkmasını İspanyol işgalciler elbette hoş görmediler. Bunun üzerine adalet dağıtan kadı efendi birden kendisini işgalcilerin mahkemesinde yargılanırken buldu.

Fakat mahkemede eğilmedi, sözü dolaştırmadı, af dilemedi. İşgal yönetiminin yargıçlarının gözlerinin içine baka baka İspanyol hâkimiyetindeki toprakları onlardan geri almaya niyetli olduğumu dile getirince hüküm verildi ve kendisi tutuklanarak hapishaneye gönderildi.

Direniş fikri

El Hattabi tutuklanmasından aylar sonra hapisten kaçmaya teşebbüs etmiş ve bu teşebbüsü hastanede sonuçlanmıştır. Tekrar hapishaneye döndüğünde böyle inatçı ve sert diklenme yerine ülkesinin özgürlük mücadelesinin sürdürebilmesi için daha akıllıca bir yol izlemesi gereğini düşündü. Yeni tavrı sonuç verdi ve mahkûmiyet şartları gevşetildi. Babasının hasta olduğunu haber alınca maddi kefaleti ödeyerek şehir dışına çıkabildi. 
İşte tam bu noktada vereceği mücadelenin fikir örgüsünü kafasında biçimlendirmeye başladı. Karşısındakiler kimdi? Ne için mücadele edecekti? Dahası bu mücadeleyi nereye kadar sürdürecekti?

Tüm bu cevap bekleyen sorular, Fas’ın Rif bölgesinde başlayacak ama tüm Müslümanlara model olacak bir mücadelenin işaretiydi. Abdülkerim Hattabi zihninde mücadelesinin sınırlarını çizerken resmini şöyle tamamlıyordu: “Sömürgecilerin zaferi, dünyanın en uzak ücrasında da olsa bizim için bir yenilgidir. Dünyanın her neresinde olursa olsun özgürlüğün zaferi, bizim de zaferimizdir.”

Direniş başlıyor

İspanyol yönetimi altında Fas aynı zamanda bir politik istikrarsızlıklar iklimiydi. Bu durum sömürgecilerin işine gelmekteydi. Hatta İspanya, el altından bölgedeki aşiretleri birbirine düşüren bir siyaset takip etmekteydi. El Hattabi’nin direnişe dair süreci ilk okuması ve hamlesini gerçekleştirmesi bu çerçevede gerçekleşti. İspanyolların bu istikrarsızlaştırıcı siyasetine karşı hamle olarak Rif bölgesinde sömürgecilere karşı biriken öfkeyi harekete geçirdi.
Öncelikle aileden gelen nüfuzunu kullanarak bölgedeki kabileleri ortak mücadeleye ikna etti. Ardından silahlı bir güç oluşturdu. İspanyol sömürgeciliğine karşı cihat başlattı. 1920’de yaklaşık iki yüz kişiden oluşan Müslüman direnişçilerle sömürgecilere karşı ilk hamlesini yaptı. Yapılan saldırı ile stratejik önemdeki Tafersit’i ele geçirildi. Bu bağımsızlığa giden yolun ilk adımı olacaktı. Bu küçük ama önemli zaferle İspanyol sömürge idaresinin şimşeklerini üstüne çekti. Ama artık direniş çok kararlıydı. Halkın arkasında kenetlendiği Hattabi 1921 senesinde General Silvestre komutasında üzerine gönderilen İspanyol birliklerini Enval (Annual) savaşında kelimenin tam anlamıyla hezimete uğrattı. Öyle ki yaşanan bozgun sonucu İspanyol general Silvestre intihar ederken yirmi beş bin İspanyol askerden sadece altı yüzü kaçarak hayatını kurtarabildi. Müslüman direnişçiler İspanyol ordusunu Melilla’ya kadar kovaladı.

Rif Cumhuriyeti kuruluyor

Abdülkerim Hattabi, İspanyol sömürgecilerine karşı kazandığı bu önemli zaferin sonuçlarının uzun vadeli olması için bağımsızlık mücadelesini devletleştirme yoluna gitti. Bu noktada hem sömürgecilere karşı bir tutum sergiledi hem de Fas Sultanlığına karşı çıktı. Fas’ın Rif bölgesinde yepyeni bir yapılanmaya gitti. 

Enval Zaferi’nde çok az bir zaman sonra Abdülkerim, Kuzey Afrika’nın ilk cumhuriyetini ilân etti. Artık direniş, Rif Cumhuriyeti olarak ete kemiğe bürünmüştü. Abdülkerim Hattabi kendisine “Sultan” unvanının verilmesini reddedip sadece “Emir” unvanını aldı. Bu unvan Fas sultanından da bir kopuşu simgeliyordu.  Ama kendisi tutumunu şu sözleriyle hemen açıklığa kavuşturdu: “Benim niyetim emir ya da hükümdar olmak değil, sadece ve sadece vatanımda hür yaşamaktır.”

Hemen bir hükûmet kuruldu. Rif Cumhuriyeti’nde bir hükümet vardı ama bir de hükümeti denetleyecek meclis oluşturuldu. Meclis, bölgede bulunan kabile liderlerinden ve temsilcilerinden oluşuyordu. Artık askerî güç siyasal güce de dönüşmüştü. Bu noktada Emir Abdülkerim Hattabî erişilen durumu şöyle betimliyordu: “Bizler, Rif Cumhuriyeti hükümetinin temsilcileriyiz. Rif bölgesinin Fas’ın bir parçası olduğunu düşünenler yanılıyor. Coğrafi olarak, cumhuriyetimiz Afrika’nın bir parçasıdır.”

Rif Cumhuriyeti’ne çöken karabasan

Emir Abdülkerim Hattabi önderliğinde kurulan cumhuriyet, bir yandan bölgedeki Müslümanları sömürgeciliğe karşı savunurken diğer yandan da kalkınmış bir toplum inşa etmek için uğraşmaktaydı. Öyle ki İslami hükümlerin çerçevelediği bir kalkınma planı çizildi. Rif Cumhuriyeti demiryolu ve karayollarıyla donatılacak, ekonomik yönden zengin, hür bir ülke olacaktı. Ama tüm bunlar sömürgecileri bir hayli telaşlandırdı. Bu kez İspanyolların yanı sıra bölgedeki nüfuzlarını tehlikede gören Fransızlar da ortaya çıktı. Bu iki işgalci güç, esaret altındaki Müslüman toplumlara model olacak Rif Cumhuriyeti’ni boğmak için işbirliği yaparak harekete geçtiler. Takvimler 1925 yılını gösterirken Fransa ve İspanya birlikte Rif Cumhuriyet’ine ve onun yenilmez lideri Hattabi’ye karşı büyük bir saldırı başlattılar.

Rif bölgesinde kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan Müslümanlar ve liderleri Hattabi büyük bir orduyu silahla donatacak ne para ne de silah gücüne sahiplerdi. Ellerindeki basit silahlarıyla İspanyollara karşı vurkaç savaşını başlatan Hattabi’nin en önemli silah temin yöntemi İspanyol ve Fransız ordularından elde ettiği ganimetlerdi. Şöyle diyordu: “Ben kimseden silah yardımı almam, silahlarını aldığım tek güç düşmanlarımdır.”
Ama bu kez durum farklıydı. Çünkü sömürgeci güçler çok büyük bir güçle ve öfkeyle Rif Cumhuriyeti’ne bir karabasan gibi çöküyorlardı. İşin ilginç yanı özgürlük mücadelesi veren Emir Abdülkerim Hattabi’nin karşısındaki iki işgalci generaldi.

İspanyol kuvvetlerinin başında, tarihe adını acımasız diktatörlerden biri olarak yazdıracak geleceğin İspanya diktatörü ama o sırada albay olan Franco vardı. Fransız güçlerinin başındaysa yakın gelecekte ülkesini Nazi işgalcilerle iş birliği içerisinde yönetecek, Vichy hükûmetinin başına geçecek, diktatör ve iş birlikçi diye hatırlanacak olan General Petain vardı. Tarihin garip cilvesine bakın ki özgürlük için bir Müslüman lideri ve onun hür toplum projesini boğmaya giden bu iki general yakın bir gelecekte kendi ülkelerinin üzerine de karabasan gibi çöken bir kâbus hâline geleceklerdi.

1925 yılının eylül ayında, Fransa Hava Kuvvetlerinin desteği ile sömürgeciler bölgeye karadan ve havadan yoğun saldırı başlattı. İspanyolların kimyasal silahlarla Rif’i bombaladığı bu savaşta Rif mücahitleri bir süre sonra çözülmüşlerdir. Emir Hattabi, bu askerî çözülme sonucunda gözü dönmüş sömürgecilerin sivil halkı da içine alan bir soykırımdan çekinmeyeceklerini anlayınca teslim olmuştur. Rif Cumhuriyeti de Emir Hattabi’nin teslim olmasıyla fazla dayanamadı ve dayanamamış ve 27 Mayıs 1926’da cumhuriyet feshedilmiştir.

Abdülkerim Hattabi ise ailesi ve en yakınları ile birlikte 1947’ye kadar Hint Okyanusu’nda bulunan Fransız adası Reunion’a sürüldü. Orada yirmi bir yıl kaldı. Bu sürgün günlerinden sonra Marsilya’ya gitmesine izin verildi ancak o kaçarak Mısır’a sığındı. Ama Mısır’da da faaliyetlerini sürdürdü. Çünkü kendisinin duruma bakışı çok açıktı: “Ortada bir başarı ya da başarısızlık da yoktur. Ortada bir zafer ya da yenilgi de yoktur. Sadece tek bir şey vardır; o da görev.” 

Bu anlayışla direniş faaliyetlerine devam etmiştir. “Arapların Sesi” radyosu aracılığı ile Kuzey Afrika, Arap ve İslam ülkelerindeki kurtuluş hareketlerine destek vermiştir. 1947 yılında ise bir grup Faslı vatandaş ile “Fas Kurtuluş Komitesi”ni kurmuş ve başkanlığını üstlenmiştir.

Büyük bir mücahitten artakalan

Mücadelesini sürgün yıllarında da sürdüren Hattabi, Fas’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra Fas Sultanı V. Muhammed’in 1958’de yaptığı vatana dönüş davetini, Kuzey Afrika’nın henüz bütünüyle düşman istilâsından kurtulmadığı gerekçesiyle reddetti. Bu büyük lider bu duruşuyla 6 Şubat 1963’te Kahire’de vefat etti.

O Batılı bir eğitim almış, yabancı dillere vâkıf, çağdaş dünya kurumlarını bilen birisiydi. Ama bu özellikleri onun İslami köklerini reddetmesini gerektirmedi. Her hamlesini İslami çerçeve içinde çizerek bir model hâline geldi. Bu konuda fikirleri çok netti: “Batı medeniyetini hiçbir zaman mutlu ve istikrarlı olarak addetmedim. İspanyollarla ve Avrupalılarla genel anlamda yaşadığım anlaşmazlıklar sonrasında Batılıların sadece sömürgenin hayalini kurduklarını ve insanları köleleştirmekten başka bir şey düşünmediklerini anladım. Her kim onları uygar ve gelişmiş olarak nitelendiriyorsa amacı insanlık çerçevesinin dışında sadece kendi çıkarlarını gözetmektir.”
Hattabi bu duruşuyla halkın gönlünde yer etmiş birisiydi. Onun mücadele ve liderlik tarzı gönüllerde yer etmeye dayalıydı. Şöyle diyordu: “Gerçek mücadele, halkın yürekten desteklediği bir mücadeledir ve bu mücadele zaferle taçlandırılana dek durdurulamaz.”

Düşüncelerini hayatıyla doğrulayan Emir Abdülkerim Hattabi, Mağrip’teki direniş ve kurtuluş hareketlerinin diğer temsilcileri Cezayirli Emir Abdulkadir ve Libyalı Ömer Muhtar gibi kahramanlarla anılmakla kalmamış, Latin Amerika’dan Uzak Doğu’ya işgalcilere karşı savaşan tüm mazlumlar için hem bir askerî örnek hem de onurlu bir duruşun modeli olmuştur.

Kaynak: Diyanet Haber

Continue Reading
Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Gündem

Ferhat Ayhan; Ticarette En Doğru Yatırım, İtibardır

Babası Ali Ayhan’ın kurduğu temeller üzerine, kardeşleriyle birlikte şirketin başında duran Ferhat Ayhan; Ayhanlar Global’i güven, temsil ve ilkelerle büyütüyor.

Aileden Gelen Değerlerle Büyüyen Bir Başarı: Ferhat Ayhan ve Ayhanlar Global

İstanbul merkezli Ayhanlar Global, mutfak gereçleri ve züccaciye sektöründe Türkiye’nin dört bir yanına ve yurt dışına ürün ulaştıran, güvenin yanı sıra stratejik fiyat politikaları ve güçlü tedarik sistemiyle dikkat çeken bir toptan satış firması. Şirketin CEO’su Ferhat Ayhan, “Ticarette sadece doğru olmak yetmez, aynı zamanda dengeli olmak gerekir” diyerek, aileden gelen değerlerle şekillenen bu yapının arkasındaki vizyonu anlatıyor.

Ticaretin dili her dönemde değişir; yöntemler evrilir, araçlar dönüşür. Ancak bazı değerler vardır ki zamana karşı eskimez. Ayhanlar Global, işte bu değerler üzerine kurulu bir yapının adıdır.

İstanbul İstoç’ta faaliyet gösteren firma, mutfak gereçleri, züccaciye ürünleri ve plastik ev gereçleri başta olmak üzere geniş bir ürün yelpazesini hem yurt içi hem yurt dışı müşterileriyle buluşturmaktadır. Türkiye’nin tüm bölgelerine toptan ürün ulaştıran şirket, aynı zamanda Orta Doğu, Avrupa ve Afrika pazarlarında da aktif bir tedarikçi olarak yer almaktadır.

Fakat bu hikâyede yalnızca ticaret değil, bir aile geleneği, bir vizyon ve bir duruş var.

“Babamızın Kurduğu Değeri, Kardeşler Olarak Geleceğe Taşıyoruz”

Ayhanlar Global’in temelini atan isim, bugün şirketin CEO’su olan Ferhat Ayhan’ın babası Ali Ayhan. Şirketin şu anki yönetimi, Ferhat Ayhan ve kardeşlerinin omuzlarında yükseliyor.

“Babamız ticareti sadece alım-satım değil, bir ahlak meselesi olarak gördü. Biz de onun açtığı yolda yürürken aynı değerlere sadık kalmaya çalışıyoruz. Kurumsallıkla aile sıcaklığını harmanlayan bir yapıyız.”

Ferhat Ayhan, ticaret anlayışlarının temelinde aileden gelen sözlü mirasın önemli bir etkisi olduğunu şu sözlerle ifade ediyor:

“Dedemden ve babamdan öğrendiğim bir şey var: Ticarette dürüstlük, senetten kıymetlidir. İşin büyüklüğü, vicdanın küçülmesine sebep olmamalı. O yüzden her ticari kararda aynaya bakabileceğimiz bir duruş sergilemeye gayret ediyoruz.”

Sadece Güven Değil, Stratejik Ticaret ve Fiyat Dengelemesi

Ayhanlar Global, iş dünyasında sadece güvenle değil; aynı zamanda akılcı fiyat politikaları, sektörel ihtiyaçlara uygun ürün yönetimi ve doğru arz-talep dengesiyle de öne çıkıyor.

“Bir ürünü doğru fiyata alıp, doğru noktaya ulaştırmak; hem üreticinin hem tüketicinin hakkını korumak demektir. Biz bu noktada adaletli ve sürdürülebilir bir çizgi izlemeye çalışıyoruz.”

Ferhat Ayhan’a göre ticaret, yalnızca kar etmek değil, tüm tarafların kazandığı bir denge ortamı kurmaktır. Bu yüzden şirket, sadece ürün satmıyor; pazar analizi, tedarik planlaması ve marka temsili gibi konularda da çözüm ortağı rolü üstleniyor.

Türkiye Ekonomisine Güç Veren Bir Tedarik Modeli

Ayhanlar Global, Türkiye’nin üretim gücünü iç ve dış pazarlara taşıyarak ekonomiye somut katkılar sağlayan bir yapı olarak faaliyet göstermektedir. Firma aynı zamanda yurt dışından ithal ettiği kaliteli ürünleri de iç pazara sunarak çift yönlü bir tedarik kanalı oluşturmuştur.

“Biz lojistik firması değiliz; biz bir tedarikçiyiz. Ancak tedarik demek sadece ürün taşımak değil, ürünün arkasındaki emeği, hayali ve değeri doğru temsil etmektir.”

Bu bakış açısı sayesinde firma, hem küçük ve orta ölçekli üreticilere alan açmakta, hem de uluslararası alıcıların güvenini kazanmaktadır.

Ferhat Ayhan’ın Ticaret Felsefesi: “İlk Kazancınız Duruşunuz Olsun”

Ferhat Ayhan, yıllardır sürdürdüğü iş hayatında kazancı yalnızca maddi değerle ölçmeyen bir anlayışa sahip. Onun için en değerli yatırım, itibar ve sağlam karakter:

“Bir işe başlarken hep şunu sorarız: ‘Bu işin sonunda vicdanımız rahat olacak mı?’ Cevap hayırsa, ne kadar kârlı olursa olsun o iş bize uygun değildir. Çünkü bir gün her şey biter, ama iyi bir isim baki kalır.”

Aynı zamanda gençlerle sık sık bir araya gelen Ferhat Ayhan, iş hayatına atılacaklara önemli tavsiyelerde bulunuyor:

“Sabırlı olun. Sabırla kazanılan hiçbir şey kolay kaybedilmez. Bugün sizi anlatan şey, kaç iş yaptığınız değil; nasıl biri olarak anıldığınızdır.”
“Unutmayın, hızlı büyüyen ağaç rüzgârda çabuk devrilir. O yüzden kökünüz derin olsun; ticaretteki başarınız da kalıcı olsun.”

Ailede Başlayan, Topluma Açılan Bir Yolculuk

Ayhanlar Global’in bugünkü başarısının ardında yalnızca ticari hamleler değil; aile içi uyum, kardeş dayanışması ve birbirini tamamlayan güçlü roller yatıyor. Ferhat Ayhan, bu birlikteliğin sadece geçmişe saygı değil, aynı zamanda geleceğe karşı bir sorumluluk olduğunu ifade ediyor:

“Aynı sofrada büyüyen kardeşler olarak bugün aynı vizyonda yürümek bizim için hem bir nasip, hem bir görev. Bizden sonra da bu yapının değerleriyle devam etmesini istiyoruz.”

Sonuç: Sessiz, Dürüst ve Sürdürülebilir Bir Başarı Öyküsü

Ayhanlar Global, bugün Türkiye’nin dört bir yanına ürün ulaştıran, yurt dışı pazarlarda aktif rol alan, yerli üreticileri temsil eden, ithalatla iç pazara katkı sunan, aile değerleriyle kurumsallığı birleştiren güçlü bir tedarik zinciri olarak faaliyetlerini sürdürüyor.

Ferhat Ayhan ve kardeşleri için bu yapı sadece bir ticari organizasyon değil; geçmişten geleceğe uzanan bir emanet, ahlaki ilkelerle büyüyen bir miras, yeni nesillere güvenli bir örnek.

“Kazandıklarımızdan çok, nasıl kazandığımız bizim için önemli. Çünkü ticaret biter, raflar boşalır, hesaplar sıfırlanır… Ama iyi bir isim, bir ömür kalır.”

— Ferhat Ayhan

Continue Reading

Gündem

Davut Türkoğlu: Hizmet Sektöründe Yapay Zekayı Pulkon ile Entegre Ediyoruz

Pulkon, sunduğu yenilikçi çözümlerle sektörde fark yaratmaya devam ediyor. Güvenlik, istihdam ve entegre tesis yönetimi alanlarında geliştirdiği hizmetlerle, iş dünyasına modern ve akıllı çözümler sunuyor.

Başarısının temelinde, 10 yılı aşkın sektörel deneyime sahip uzman ekibi ve ileri teknoloji odaklı vizyonu bulunan Pulkon, en güncel trendleri takip ederek fark yaratıyor. Güvenlik, istihdam ve tesis yönetimi alanlarındaki akıllı çözümleri sayesinde, hem yerel hem de uluslararası müşterilerinin güvenini kazanmayı başarıyor.

Şirketin başarısının arkasındaki isim Davut Türkoğlu, “Yapay zekâ sadece teknolojik bir gelişim değil, aynı zamanda iş yapış şeklimizi dönüştüren bir güç. Pulkon olarak, bu dönüşümün iş dünyasında yarattığı değişimi en iyi şekilde değerlendiriyoruz” ifadelerini kullandı.

Pulkon, yalnızca yerel pazarda değil, küresel arenada da varlık göstermek için çalışmalarını sürdürüyor. Şirketin vizyonu, yenilikçi hizmetlerini dünya çapında sunarak sektörde öncü bir konum elde etmek.

Teknolojik çözümlerle desteklenen hizmetleriyle öne çıkan Pulkon, yapay zeka tabanlı sistemler ve entegre hizmet anlayışıyla müşterilerine maksimum verimlilik sağlamayı hedefliyor. Güvenlik, istihdam ve tesis yönetimi alanlarında geliştirdiği çözümler, işletmelere değer katıyor.

Davut Türkoğlu, Pulkon’un sunduğu hizmetlerin önemine vurgu yaparak, “Pulkon Güvenlik Hizmetleri, deneyimli kadrosu ve yapay zeka destekli analiz sistemleri sayesinde tehditleri önceden tespit ederek riskleri minimize ediyor. Örneğin, geçtiğimiz yıl bir işletmede şüpheli aktiviteleri belirleyen sistemimiz, büyük bir maddi kaybın önüne geçti. Pulkon İnsan Kaynakları, iş ve işçi eşleştirme sürecinde yapay zeka destekli algoritmalar kullanarak doğru yetenekleri en uygun pozisyonlarla buluşturuyor. Bu sayede bir teknoloji firması, sadece iki hafta içinde ihtiyacına uygun yazılımcı ekibini oluşturdu” dedi.

Ayrıca Pulkon Entegre Tesis Yönetimi Hizmetleri, enerji tasarrufu ve operasyonel verimlilik konularında çağdaş çözümler sunuyor. Türkoğlu, “Bir otel grubu için sunduğumuz tesis yönetimi hizmetleri, operasyonel süreçlerde mükemmeliyet sağlarken misafir memnuniyetinde %25’lik bir artış kaydedilmesini sağladı” ifadelerini kullandı.

Yolculuğuna yerel bir firma olarak başlayan Pulkon, küresel bir marka olma hedefiyle ilerlemeye devam ediyor. Müşteri güvenliği, operasyonel verimlilik ve memnuniyet odaklı yaklaşımıyla modern iş dünyasına değer katan Pulkon, 2026 yılının ilk çeyreğinde uluslararası pazarda genişlemeyi planlıyor.

Continue Reading

Gündem

Bağımsız Kamu Sendikaları Platformu Kuruldu!

Ankara’da bir araya gelen 11 sendika, kamu çalışanlarının hak kayıplarına karşı ortak mücadele etmek amacıyla Bağımsız Kamu Emekçileri Platformu’nu kurduklarını duyurdu.

Kamu çalışanlarının yaşadığı ekonomik ve sosyal hak kayıplarına dikkat çekmek amacıyla bir açıklama yayımlayan BAK-SEN, BİZİM SEN, DEB-SEN, DES, EĞİTİM SÖZ SEN, HEP-SEN, LİYAKAT SEN, SAY-SEN, ÜNİ-PER-SEN, TÖBSEN ve TÖS sendikaları, yıllardır çözülemeyen sorunlara çözüm üretmek ve gerçek sendikacılık anlayışını güçlendirmek için güçlerini birleştirdi.

Platform adına yapılan açıklama şöyle; 

Basına ve Kamuoyuna,

Yaşadığımız süreçte, memurların başta ekonomik kayıplar olmak üzere ciddi hak kayıpları yaşadığı ortadadır. En son yapılan maaş zammında da görüldüğü üzere, memurlar yoksulluk sınırında yaşamaya zorlanmaktadır. Daha da vahim olan ise, iktidarın bu durumu sözde sendikalar üzerinden, özünde ise iktidarın arka bahçesine dönüşmüş yapılardan faydalanarak gerçekleştirmesidir.

Bizler, bu ülkenin üreten, halkını ve vatanını seven, Cumhuriyet değerlerini sahiplenen ve halkın refah içinde yaşamasını isteyen sendikalarız. Sendikaların görevi, üyelerinin mesleki, sosyal, özlük ve ekonomik haklarını savunmaktır. Ancak gelinen noktada, özellikle siyasi aidiyetler üzerinden sendikacılık yapanlar, halkın üreten gücünü sefalet yaşamına mahkûm etmenin bir aracı olarak kullanılmaktadır.

Ayrıca, tüm iş kollarında memurların yıllardır kemikleşmiş ve bir türlü çözüme kavuşturulamayan sorunlar yaşadığı açıktır. Bizler, aşağıda isimleri yer alan sendikalar olarak, kamu emekçilerinin kalıcı hale gelmiş sorunlarının çözümü ve bundan sonra yaşanabilecek sorunlara karşı ortak bir irade oluşturmak, gerçek sendikal mücadeleyi büyütmek amacıyla bir araya geldik. Ankara’da yaptığımız toplantı sonucunda, İlkeli Birliktelik ışığında Bağımsız Kamu Sendikaları Platformu adıyla bir platform kurduğumuzu ilan ediyoruz.

Ayrıca belirtmek isteriz ki, bu ülkede işçiler, emekliler, memurlar ve hatta işsizler birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Dolayısıyla platformumuz, tüm emek kesiminin sesi olacaktır.

Saygılarımızla,

BAK-SEN, BİZİM SEN, DEB-SEN, DES, EĞİTİM SÖZ SEN, HEP-SEN, LİYAKAT SEN, SAY-SEN, ÜNİ-PER-SEN,TÖBSEN, TÖS

BAĞIMSIZ KAMU EMEKÇİLERİ PLATFORMU YÜRÜTME KURULU

Continue Reading

Çok Okunanlar