Connect with us

Gündem

Dinî Radikalizm: Anlamı, Sınırları ve Çözümü Üzerine

Prof. Dr. Halil AYDINALP
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Latinceden Batı dillerine, oradan da diğer dillere geçen “radikal” sözcüğü kök, esas, temel gibi anlamlara gelir. En genel anlamda, radikalizm, bilinen usul ve ilkelerden “kökten” ve “esaslı” biçimde ayrılarak ısrarlı ve kesin bir değişim talebini ifade etmektedir. Hem kök, hem terim anlamları itibarıyla, fundamentalizm/köktencilik kavramıyla benzerdir; hatta dinlerin radikal ve aşırı uçlarını tanımlamak ve tartışmak için son kırk senede bir “fundamentalizm sosyolojisi” oluştuğunu söylemek mümkündür. Genel olarak bilimde, dinde, siyasette kökten ve esaslı yenilikler yapma eğilimi; mevcut hayatın kurucu unsurlarını tenkit ve köklere vurguyla asıllara dönme gayreti; kurulu düzenin temellerine yönelik toplumsal ve ekonomik değişimler yapmaktan yana olan tutum şeklinde tanımladığımızda, radikalizmin ne olduğu daha net ortaya çıkarken, dinî anlamları da kendiliğinden belirmeye başlamaktadır. Dinî radikalizmin anlam arkeolojisi yapıldığında, kavramı, (a) “kökten” ve “temelden” karşı çıkma (katılık), (b) kökten ve temelden karşı çıkılan aktörü/olguyu/süreci/kurumu/düzeni/ basit bir ısrardan öte hırslı biçimde “değiştirme” talep ve teşebbüsü (devrimcilik), (c) değiştirmedeki başarısızlık ya da değişimin imkânsızlığı karşısında mevcut yapıdan “kararlı” bir tecrit ve soyutlanma hâli (anti-modernist soyutlanma ve ikircikli tercihler), (d) “kök” ve “asıllara” vurguyla geçmişteki bir “altın çağı” hem yaşamak, hem de diriltmek üzere takip edilen “dışlayıcı” bir hayat felsefesi (sert dinî gelenekçilik) şeklinde somutlaştırabiliriz.

Yukarıda verilen genel anlam atlasını daha anlaşılır hâle getirelim.  Sosyal bilimlerin çoğu temel probleminde olduğu gibi dinî radikalizmi anlamak da çoğul bakış açısı gerektirir. Biz genelleme ya da indirgeme hatasına düşmemek için dinî radikalizmin en az dört farklı yaklaşım içinde anlaşılabileceğini düşünmekteyiz:

(1) Tarihsel Yaklaşım: Geçmişten günümüze, bütün büyük geleneklerde dinî asıllara katı bağlılığı savunan, entelektüel ve toplumsal özgürlüğü tehdit olarak algılayan, yeniliklere tepki gösteren düşünce ve hareketler hep olmuştur. Yahudi Sikariler ya da Müslüman Hariciler misal olarak verilebilir. Bu anlamda radikalizm ne gelenekle ne de mantıkla örtüşen bir taassup olarak karşımıza çıkar ve kadim bir insanlık problemidir. 

(2) Dinî Yaklaşım: İlmî ve felsefi açıklamaları kabul etmeksizin kutsal kitapların “daha çok” lafız anlamını dikkate alan ve hayatın bütün alanlarının kutsal metinlerin ve dinî geleneğin “seçilmiş” yorumlarına göre düzenleneceği soyut bir sistem algısını, somut gerçeklik hâline getirme arzusunda olan düşünce ve hareketler. 

(3) Sekülerleşme Yaklaşımı: Dinin seküler yapı içinde aşırı bir kimlik olarak algılanması ve geleneksel toplumdaki hâkim rolünü kaybetmesi karşısında, devlet ve toplum hayatını yeniden kutsallaştırma şeklinde ortaya çıkan katı düşünce ve hareketler. 

(4) Popüler Yaklaşım: Çağdaş olmanın ne anlama geldiğini anlamayan, özgürlük ve demokrasiye karşı, şiddete müracaat etmekten çekinmeyen farklı düşüncelere kapalı fanatik görüş ve hareketler. Bu tanımlamalardan sonuncusu daha çok medya tarafından oluşturulan; diğer tanımlamalar ise din sosyolojisinde ilgili literatürde tartışılan daha bilimsel yaklaşımlardır. 

Hem tarihsel olarak hem de günümüz itibarıyla dinî radikalizm düz çizgi takip eden bütüncül bir yapı olmadığı için dinî radikalizm, daha çok, ayırt edici özelliklerinden hareketle tasvir edilmeye çalışılmıştır. Radikalizmin dünyadaki en somut karşılıkları çeşitli hareketler/örgütler ve bunlara mensup aktörlerin radikal eylemleridir. Fakat hareketler de örgütlendikleri coğrafyaya, tarihsel ve kültürel arka planlarına, kurucularına, öne çıkardıkları felsefeye, terörden pasif direnişe kullandıkları yöntemlere kadar farklı çizgiler içinde boy göstermektedirler. Dolayısıyla ortada “dinî radikalizm” değil; aslında geniş bir düşünceler, doktrinler, hareketler ve aktörler yelpazesinden oluşan “dinî radikalizmler” söz konusudur. Kavram, modern dönemde, dinin yeniden tasdik, teyit ve tasvip edildiği karmaşık bir “dinî canlanmalar” kümesini tanımlamak için kullanılmakla birlikte akademide, özel olarak, tüm dinî sınırlar içindeki “katı ve militan” eğilimleri ifade etmek için kullanılmaktadır. 

Dinî radikalizm, bir özellikler seti olarak sunulursa aşağıda sıralanan genel eğilimlerin radikal hareketlerin çoğunda görüldüğü söylenebilir: (a) Hayatın bütün sorularına cevap veren, ahlaki ve hukuki nihai temel olarak dinin katı bir sistem olarak yorumu; (b) kutsal metinleri literal anlama eğilimi, dinden hayata değil, umumiyetle, ideolojik kabullerden/önderlerden dinî metinlere gitme; (c) dinî esasların “mükemmel” biçimde uygulandığı kök bir “altın çağa” inanç, böylesi bir çağın yeniden tesis edilmesine yönelik büyük arzu ve bu arzuyu taşımayanları bir nevi “ötekileştirme/şeytanlaştırma”; (d) uygun fırsat, imkân ve destek elde edildiğinde, gerekirse bu arzunun yerine getirilebilmesi için şiddet kullanma potansiyeli; (e) sadece diğer dinlere inananlardan değil, aynı zamanda ikiyüzlü olduklarına inanılan kendi dindaşlarından da şüphe etme, bazen bütünüyle uzaklaşma, bazen onlara yönelik de şiddete girişebilme; (f) modern toplumla uyumsuzluk ve bazı durumlarda seküler değerleri bütünüyle reddetme; bu bağlamda bilim, devlet, hukuk, eğitim, kadın gibi konularda sert yorumlarda bulunma; yine de modernite karşısında pragmatist bir tutum içinde, işe yarayacak kavramlardan ve üründen faydalanma; (g) ezoterik bir anlayışla tarihi, olayları, aktörleri kutsallaştırma; ilahi olanla şeytani olanın savaşında, milenyarist/mehdici nihai bir kurtuluş anlayışına sarılma; (h) bu çizgide en kaybedilen noktada bile kurtuluşa olan kesin inançtan beslenen bir idealizmle herhangi bir uyum arayışı ve pazarlığa genelde kapalı olma; dünyevi ödüllere kolay kolay itibar etmeme. 

Tahmin edileceği üzere, bu genel özelliklerin önemli bir kısmı, Müslüman toplumlardaki radikal eğilimleri de çeşitli şekillerde açıklar. Analizlerimizi Müslüman dünya bağlamında genişleterek ilerleyelim. Hemen belirtilmeli ki Müslüman radikalizmi tek başına bir din yorumu meselesi değil; daha çok Müslümanların yaşadıkları siyasal süreçler ve toplumsal koşullarla ilgilidir. Radikalizm İslam’ın soyut-teorik metinlerinden ziyade, o metinleri belirli sosyal şartlar altında yorumlayan insanların ürettiği dinsel bir kimliktir. Din kutsal, dinî kimlikler ise sosyolojik bir inşadır. Yine kategorik gidecek olursak, bir kimlik olarak Müslüman radikalizmini en az üç bağlam içinde anlayabiliriz: (I) Metnin ve geleneğin “kendine has” yorumu. (II) Bu yorumu üreten tarihsel, bölgesel, sınıfsal, kültürel temelde “sosyolojik durum”. (III) Her ikisini dün de bugün de etkileyen global bağlam olarak kapitalist “dünya ekonomik sistemi”. İslam dünyasında dinî radikalizm temelde bu üçlü terkibin tetiklediği akışkan bir kimliktir. Burada dinî radikalizm dikkat edilirse özellikle birinci bağlam açısından dinle ilgilidir. İkinci bağlam açısından dinî radikalizm İslam dünyasındaki otorite problemleri, devlet ve hukuk zafiyetleri, siyasal bütünleşme sorunları, sivil siyasetin yeterince gelişmemesi, üretilen refahın üst sınıflarda sıkışması, orta tabakalaşma sorunları, bunun neticesinde kültürel olarak da orta tabakaların yeterince geliştirilememesi, teknoloji ve ürünü üretmekten ziyade tüketme; ezcümle adalet, liyakat, ciddiyet ve şeffaflığın egemen olduğu bir düzen kurmadaki eksikliklerle ilgilidir. Üçüncü bağlam ise küresel kapitalizmin İslam dünyasındaki etkileridir. Bunlar da enerji ve hammadde temini, enerji ve hammadde yollarının güvenliği, geniş bir pazar olarak İslam dünyasını kapitalizme entegre etme, otorite boşluklarının ürettiği göç hareketlerinden ve ucuz iş gücünden yararlanma, silah ticareti, esrar trafiğini ve kaçakçılığı kontrol etme, ileri karakol vazifesi gören askerî üsleri muhafaza etme, vekâlet savaşları ekseninde silahlı grupları yönlendirme ve Orta Doğu’da İsrail’in güvenliğini sağlama şeklinde somutlaştırılabilir. Sadece sınırları değil, cinsiyeti bile yeniden tanımlayan küresel kapitalizm yeri geldiğinde bütün dinlerdeki radikalizmleri de herhâlde yönlendirebilecek kudrete sahiptir. Yazının sınırları açısından sosyal ve global bağlamı burada derinleştirmemiz mümkün değil; fakat Müslüman radikalizmini tek boyutlu dinî tartışmalarla sınırlandırmak meseleyi kısır sayılabilecek tek bir alana hapsetmektir.     

İslam’ın temel hedefinin radikal bireyler üretmek olmadığı gayet açıktır; dolayısıyla burada bir yanılsama vardır. Aslında olaylara bakıldığında, zaten çeşitli şartlar altında radikalleşen bireylerin çatışma süreçlerini kutsallaştırmak için İslami söylem ve sembolleri araç olarak kullandıkları fark edilmektedir. Peki dinin bu “araçsallaştırılması” ve “motivasyonel bir kaynak olarak kullanılması” nasıl gerçekleşir? Din nasıl ideolojikleştirilir? İstisnaları olmakla birlikte, Müslüman radikalizminin din ve gelenekle ilişkisi şu şekilde netleştirilebilir ki bu aynı zamanda, geleneksel “dindarlıkla” radikal “dinselliğin” farklarını ve sınırlarını da ortaya koyar: 

(a) Çok belirgin bir katı nakilciliğe sahiptirler. Bu anlamda İslam sosyal tarihi içinde ağırlıklı olarak ehl-i reyden (akılcı) ziyade ehl-i hadis (nakilci) geleneğinden beslenirler.

(b) İslami metinlerin “daha çok” lafzi anlamlarını öne çıkarırlar. Lafzi anlam kendi düşüncelerini desteklemediğinde, yorumu, kendi fikrisabitlerini geçerli kılmak adına tersten kullanırlar. Mesela ulema kavliyle sahih bir dinî metnin anlamının daraltılamayacağına inanırlar, onlara göre asıl olan metnin kendisidir; fakat kendi kabullerini desteklemek için seçtikleri örnekler ya da ulema kavilleriyle anlamı daraltmaktan çekinmezler.

(c) İslami metinleri birbirini tamamlayan mütemmim bir yapı olarak değil; genelde tarih, gelenek ve aktörden kopuk okurlar.

(d) Bu anlamda barışa nazaran savaşla ilgili metinleri öne çıkaran parçacı ve seçici bir yaklaşım sergilerler.

(e) Sadece ayetler ve hadisler konusunda değil, İslami gelenek konusunda da dengesiz bir seçicilik yapma eğilimleri dikkat çeker. Mesela geleneği sıklıkla Ahmet b. Hanbel ve İbn Teymiyye üzerinden okurlar. 

Buradaki beş madde tek başına okunduğunda radikal kimlik bir yöntem problemi gibi görülebilir. Fakat bu kimliği üreten sadece usul tercihlerindeki metodik farklılaşma değildir; aslında bu maddeler sebep olmaktan ziyade sonuçtur. Zira Müslüman radikalizmini üreten tarihsel şartların şekillendirdiği “ideolojik inanmışlıktır.” Bu ideolojiyi üreten ise dönemlere ve coğrafyalara göre farklılaşan çeşitli İslami hareket önderleridir. Adanmışlığın ideolojik çerçevesini şekillendiren yorumcu ideologlar anlaşılmadan Müslüman radikalizmi anlaşılamaz. Hâkimiyet, tekfir, cihat, şehadet, vela-bera ilkelerinin yorumlarıyla netlik kazanan dinî-politik bir ideoloji sabit, İslami metinler ise bu ideoloji etrafında dönmektedir. Dolayısıyla Müslüman radikalizmi pragmatik eğilimlerle bir yapı sökücüdür. Hedefleri için hem dinî metinleri, hem modern kazanımları, dini de moderniteyi de şekillendiren yapısal unsurlardan bağımsız parçalayarak kullanabilir. Bu anlamda çağdaş radikalizm postmodern bir görünüme de sahiptir. Bu gruplar yorumlar arasında kendi dinî yorumlarını gerçek hakikat olarak sunarlar ve dışarıdan bakıldığında kendi hakikatleri için gerçekten de fedakârlıkla mücadele ederler. Esas amaç kendi hakikatlerine sadık kalarak yolda olmak ve cennete girmek olduğu için dünyevi pazarlıklara genelde kapalıdırlar, onlar için beşerî ödüller anlamsızdır; önemli olan mücadeleci kimliktir, hatta kendini feda etmektir; beşerî otoriteleri “tağut” görürler, seküler ideolojilerden farklı olarak, “tağutlarla” masaya oturmak istemezler. Bu çerçevede, Müslüman radikalizmi, özellikle ilahi hâkimiyet, cahiliye, vela-bera, tekfir ve cihat kavramlarına yüklenen ideolojik yorumlarla kendi dinî kimliğini bulur.  

Çözümle ilgili genel tavsiyelerimizi sıralayarak bitirelim:

1. Öncelikle dinî radikalizm, bütünüyle ortadan kaldırılamaz; sadece minimalize edilebilir. Bir inanma biçimi ve duygusal aidiyet olduğu için mantıklı açıklamalar “her zaman” etkili olmayacaktır. Her toplumda şartlar oluştuğunda katı dinî kimlikler ortaya çıkabilir. Önemli olan bunların büyümesini önlemek, etki alanlarını daraltmak ve zararsız bir seviyede kalmalarını sağlamaktır. 

2. Makro düzeyde, İslam dünyasında egemenlik, otorite boşlukları ve iç savaşları sona erdirmek için gayret etmek gerekir. Dinî radikalizmin beslendiği siyasal damar ve sosyal zemin burasıdır. Özellikle düzenin olmadığı yerde radikalizm tırmanışa geçer.

3. İslam dünyasında refahın tabana yayılarak sınıfsal keskinliğin azalması, orta tabakalaşmanın artması, birbirine yakın hayatlar yaşayan insanların, toplumun genelini oluşturması gerekmektedir. Orta tabakalardaki sınıfsal çelişki ve kültürel çöküntü sosyolojik olarak çatışma potansiyel ve riskini artıracaktır.

4. Bu çizgide birbirini tamamlayan bir toplum olabilmek için bütünleştirici sosyal politikalara öncelik verilmelidir. Bu anlamda özellikle planlı ve düzenli örgün/yaygın din eğitimi yanında, “yer altına” kaymış din eğitiminin tehlikesiz sınırlarda tutulması gerekir. Kontrolsüz din eğitimi radikal eğilimleri besleme potansiyeline sahiptir. Bu gruplar dinî heyecanı çok, dinî bilgisi az bireyleri kullanabilmektedir. Bir risk faktörü olarak, yurt dışında cihadi/tekfiri Selefi çevrelerde dinî sosyalleşme yaşamış, başka ülkelerin sosyal gerçekliğini/çatışmalarını kendi ülkesine taşıyan, özellikle de Selefi dinî grupların üyesi/sempatizanı olarak Türkiye’ye geri dönenler özel önem taşır. Dinî radikalizm, büyük oranda dışarıdan ithal edilen bir ideolojidir. 

5. Sivrilmiş radikal önderleri bütünüyle bastırmak yerine rehabilite etmek daha mantıklı bir tercih olabilir. Önderlerin izleyeceği yol, bağlı kitlenin ve örgütsel yapının kurumsallaşmasına doğrudan etki etmektedir. Radikalizmin toplumsal entegrasyonu liderlerin topluluğa özgü söylemleriyle çok daha hızlı gerçekleşebilir. Bu anlamda, psikolojik rehabilitasyon yanında “ideolojik rehabilitasyon” da olmalıdır.

6. Panzehirlerden biri de ilim, tefekkür ve saygıya dayalı bir dinî kültürün yaygınlaşmasıdır. Dinî tartışmaların ötesinde beyefendiliğin ve hanımefendiliğin hâkim olacağı İslami değerlerle tahkim edilecek üst bir millî kültürün marjinal alt dinî kültür alanlarını yönlendirmesi beklenir. Geleneğimizde bir taraftan Maturidi çizgi daha reel bir dinsel tartışma alanı sunarken, diğer taraftan insan sevgisini esas alan Yesevi, Yunus, Mevlana, Hacı Bektaşi Veli gibi isimlerle somutlaşan mistik içerik toplumsal kaynaşmaya daima zemin hazırlamıştır. Bu tarihsel kodlar günümüz insanı için de antiradikal zemin oluşturmaya devam etmektedir. 

7. Çatışma bölgelerine giden insanların özellikle aile ve çocuklarıyla ilgili destek ve iyileştirme programlarına ihtiyaç vardır. Eşi çatışmalarda ölen dul kadınlara ve çatışma bölgelerinde doğan çocuklara sahip çıkılmalıdır; aksi takdirde radikalizm nesilden nesile aktarılan çok daha katı bir kimlik, hatta “zorunlu meslek” hâline gelebilir. Bilhassa çocukların psikolojik destek alarak eğitim sistemine ve normal hayata entegre edilmeleri gerekmektedir. 

8. Belki çok daha zor olan, Müslümanlar, uzun vadede, İslam dünyasındaki çatışmaları ve otorite boşluklarını önlemede küresel aktör devletlerin politikalarını ve çıkarlarını gözden geçirmelerini sağlayacak, onları çeşitli şekillerde caydırabilecek güçlü devletlere sahip olmak mecburiyetindendir. Hayati konularda, tabir caizse, kendi göbeğini kendisi kesemeyen Müslüman toplumlar yapısal düzensizlik ve otorite zaafları yaşamaya fazlasıyla açıktır. Bu da durumdan vazife çıkaran radikallerin otorite boşluğu yaşanan bölgelerde mantar gibi patlamasına sebep olmaktadır. Güçsüzlük ve yenilginin ortaya çıkardığı mağlubiyet psikolojisi radikal hareketlerin motorudur.

Kaynak: Diyanet Haber

Continue Reading
Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Gündem

Ferhat Ayhan; Ticarette En Doğru Yatırım, İtibardır

Babası Ali Ayhan’ın kurduğu temeller üzerine, kardeşleriyle birlikte şirketin başında duran Ferhat Ayhan; Ayhanlar Global’i güven, temsil ve ilkelerle büyütüyor.

Aileden Gelen Değerlerle Büyüyen Bir Başarı: Ferhat Ayhan ve Ayhanlar Global

İstanbul merkezli Ayhanlar Global, mutfak gereçleri ve züccaciye sektöründe Türkiye’nin dört bir yanına ve yurt dışına ürün ulaştıran, güvenin yanı sıra stratejik fiyat politikaları ve güçlü tedarik sistemiyle dikkat çeken bir toptan satış firması. Şirketin CEO’su Ferhat Ayhan, “Ticarette sadece doğru olmak yetmez, aynı zamanda dengeli olmak gerekir” diyerek, aileden gelen değerlerle şekillenen bu yapının arkasındaki vizyonu anlatıyor.

Ticaretin dili her dönemde değişir; yöntemler evrilir, araçlar dönüşür. Ancak bazı değerler vardır ki zamana karşı eskimez. Ayhanlar Global, işte bu değerler üzerine kurulu bir yapının adıdır.

İstanbul İstoç’ta faaliyet gösteren firma, mutfak gereçleri, züccaciye ürünleri ve plastik ev gereçleri başta olmak üzere geniş bir ürün yelpazesini hem yurt içi hem yurt dışı müşterileriyle buluşturmaktadır. Türkiye’nin tüm bölgelerine toptan ürün ulaştıran şirket, aynı zamanda Orta Doğu, Avrupa ve Afrika pazarlarında da aktif bir tedarikçi olarak yer almaktadır.

Fakat bu hikâyede yalnızca ticaret değil, bir aile geleneği, bir vizyon ve bir duruş var.

“Babamızın Kurduğu Değeri, Kardeşler Olarak Geleceğe Taşıyoruz”

Ayhanlar Global’in temelini atan isim, bugün şirketin CEO’su olan Ferhat Ayhan’ın babası Ali Ayhan. Şirketin şu anki yönetimi, Ferhat Ayhan ve kardeşlerinin omuzlarında yükseliyor.

“Babamız ticareti sadece alım-satım değil, bir ahlak meselesi olarak gördü. Biz de onun açtığı yolda yürürken aynı değerlere sadık kalmaya çalışıyoruz. Kurumsallıkla aile sıcaklığını harmanlayan bir yapıyız.”

Ferhat Ayhan, ticaret anlayışlarının temelinde aileden gelen sözlü mirasın önemli bir etkisi olduğunu şu sözlerle ifade ediyor:

“Dedemden ve babamdan öğrendiğim bir şey var: Ticarette dürüstlük, senetten kıymetlidir. İşin büyüklüğü, vicdanın küçülmesine sebep olmamalı. O yüzden her ticari kararda aynaya bakabileceğimiz bir duruş sergilemeye gayret ediyoruz.”

Sadece Güven Değil, Stratejik Ticaret ve Fiyat Dengelemesi

Ayhanlar Global, iş dünyasında sadece güvenle değil; aynı zamanda akılcı fiyat politikaları, sektörel ihtiyaçlara uygun ürün yönetimi ve doğru arz-talep dengesiyle de öne çıkıyor.

“Bir ürünü doğru fiyata alıp, doğru noktaya ulaştırmak; hem üreticinin hem tüketicinin hakkını korumak demektir. Biz bu noktada adaletli ve sürdürülebilir bir çizgi izlemeye çalışıyoruz.”

Ferhat Ayhan’a göre ticaret, yalnızca kar etmek değil, tüm tarafların kazandığı bir denge ortamı kurmaktır. Bu yüzden şirket, sadece ürün satmıyor; pazar analizi, tedarik planlaması ve marka temsili gibi konularda da çözüm ortağı rolü üstleniyor.

Türkiye Ekonomisine Güç Veren Bir Tedarik Modeli

Ayhanlar Global, Türkiye’nin üretim gücünü iç ve dış pazarlara taşıyarak ekonomiye somut katkılar sağlayan bir yapı olarak faaliyet göstermektedir. Firma aynı zamanda yurt dışından ithal ettiği kaliteli ürünleri de iç pazara sunarak çift yönlü bir tedarik kanalı oluşturmuştur.

“Biz lojistik firması değiliz; biz bir tedarikçiyiz. Ancak tedarik demek sadece ürün taşımak değil, ürünün arkasındaki emeği, hayali ve değeri doğru temsil etmektir.”

Bu bakış açısı sayesinde firma, hem küçük ve orta ölçekli üreticilere alan açmakta, hem de uluslararası alıcıların güvenini kazanmaktadır.

Ferhat Ayhan’ın Ticaret Felsefesi: “İlk Kazancınız Duruşunuz Olsun”

Ferhat Ayhan, yıllardır sürdürdüğü iş hayatında kazancı yalnızca maddi değerle ölçmeyen bir anlayışa sahip. Onun için en değerli yatırım, itibar ve sağlam karakter:

“Bir işe başlarken hep şunu sorarız: ‘Bu işin sonunda vicdanımız rahat olacak mı?’ Cevap hayırsa, ne kadar kârlı olursa olsun o iş bize uygun değildir. Çünkü bir gün her şey biter, ama iyi bir isim baki kalır.”

Aynı zamanda gençlerle sık sık bir araya gelen Ferhat Ayhan, iş hayatına atılacaklara önemli tavsiyelerde bulunuyor:

“Sabırlı olun. Sabırla kazanılan hiçbir şey kolay kaybedilmez. Bugün sizi anlatan şey, kaç iş yaptığınız değil; nasıl biri olarak anıldığınızdır.”
“Unutmayın, hızlı büyüyen ağaç rüzgârda çabuk devrilir. O yüzden kökünüz derin olsun; ticaretteki başarınız da kalıcı olsun.”

Ailede Başlayan, Topluma Açılan Bir Yolculuk

Ayhanlar Global’in bugünkü başarısının ardında yalnızca ticari hamleler değil; aile içi uyum, kardeş dayanışması ve birbirini tamamlayan güçlü roller yatıyor. Ferhat Ayhan, bu birlikteliğin sadece geçmişe saygı değil, aynı zamanda geleceğe karşı bir sorumluluk olduğunu ifade ediyor:

“Aynı sofrada büyüyen kardeşler olarak bugün aynı vizyonda yürümek bizim için hem bir nasip, hem bir görev. Bizden sonra da bu yapının değerleriyle devam etmesini istiyoruz.”

Sonuç: Sessiz, Dürüst ve Sürdürülebilir Bir Başarı Öyküsü

Ayhanlar Global, bugün Türkiye’nin dört bir yanına ürün ulaştıran, yurt dışı pazarlarda aktif rol alan, yerli üreticileri temsil eden, ithalatla iç pazara katkı sunan, aile değerleriyle kurumsallığı birleştiren güçlü bir tedarik zinciri olarak faaliyetlerini sürdürüyor.

Ferhat Ayhan ve kardeşleri için bu yapı sadece bir ticari organizasyon değil; geçmişten geleceğe uzanan bir emanet, ahlaki ilkelerle büyüyen bir miras, yeni nesillere güvenli bir örnek.

“Kazandıklarımızdan çok, nasıl kazandığımız bizim için önemli. Çünkü ticaret biter, raflar boşalır, hesaplar sıfırlanır… Ama iyi bir isim, bir ömür kalır.”

— Ferhat Ayhan

Continue Reading

Gündem

Davut Türkoğlu: Hizmet Sektöründe Yapay Zekayı Pulkon ile Entegre Ediyoruz

Pulkon, sunduğu yenilikçi çözümlerle sektörde fark yaratmaya devam ediyor. Güvenlik, istihdam ve entegre tesis yönetimi alanlarında geliştirdiği hizmetlerle, iş dünyasına modern ve akıllı çözümler sunuyor.

Başarısının temelinde, 10 yılı aşkın sektörel deneyime sahip uzman ekibi ve ileri teknoloji odaklı vizyonu bulunan Pulkon, en güncel trendleri takip ederek fark yaratıyor. Güvenlik, istihdam ve tesis yönetimi alanlarındaki akıllı çözümleri sayesinde, hem yerel hem de uluslararası müşterilerinin güvenini kazanmayı başarıyor.

Şirketin başarısının arkasındaki isim Davut Türkoğlu, “Yapay zekâ sadece teknolojik bir gelişim değil, aynı zamanda iş yapış şeklimizi dönüştüren bir güç. Pulkon olarak, bu dönüşümün iş dünyasında yarattığı değişimi en iyi şekilde değerlendiriyoruz” ifadelerini kullandı.

Pulkon, yalnızca yerel pazarda değil, küresel arenada da varlık göstermek için çalışmalarını sürdürüyor. Şirketin vizyonu, yenilikçi hizmetlerini dünya çapında sunarak sektörde öncü bir konum elde etmek.

Teknolojik çözümlerle desteklenen hizmetleriyle öne çıkan Pulkon, yapay zeka tabanlı sistemler ve entegre hizmet anlayışıyla müşterilerine maksimum verimlilik sağlamayı hedefliyor. Güvenlik, istihdam ve tesis yönetimi alanlarında geliştirdiği çözümler, işletmelere değer katıyor.

Davut Türkoğlu, Pulkon’un sunduğu hizmetlerin önemine vurgu yaparak, “Pulkon Güvenlik Hizmetleri, deneyimli kadrosu ve yapay zeka destekli analiz sistemleri sayesinde tehditleri önceden tespit ederek riskleri minimize ediyor. Örneğin, geçtiğimiz yıl bir işletmede şüpheli aktiviteleri belirleyen sistemimiz, büyük bir maddi kaybın önüne geçti. Pulkon İnsan Kaynakları, iş ve işçi eşleştirme sürecinde yapay zeka destekli algoritmalar kullanarak doğru yetenekleri en uygun pozisyonlarla buluşturuyor. Bu sayede bir teknoloji firması, sadece iki hafta içinde ihtiyacına uygun yazılımcı ekibini oluşturdu” dedi.

Ayrıca Pulkon Entegre Tesis Yönetimi Hizmetleri, enerji tasarrufu ve operasyonel verimlilik konularında çağdaş çözümler sunuyor. Türkoğlu, “Bir otel grubu için sunduğumuz tesis yönetimi hizmetleri, operasyonel süreçlerde mükemmeliyet sağlarken misafir memnuniyetinde %25’lik bir artış kaydedilmesini sağladı” ifadelerini kullandı.

Yolculuğuna yerel bir firma olarak başlayan Pulkon, küresel bir marka olma hedefiyle ilerlemeye devam ediyor. Müşteri güvenliği, operasyonel verimlilik ve memnuniyet odaklı yaklaşımıyla modern iş dünyasına değer katan Pulkon, 2026 yılının ilk çeyreğinde uluslararası pazarda genişlemeyi planlıyor.

Continue Reading

Gündem

Bağımsız Kamu Sendikaları Platformu Kuruldu!

Ankara’da bir araya gelen 11 sendika, kamu çalışanlarının hak kayıplarına karşı ortak mücadele etmek amacıyla Bağımsız Kamu Emekçileri Platformu’nu kurduklarını duyurdu.

Kamu çalışanlarının yaşadığı ekonomik ve sosyal hak kayıplarına dikkat çekmek amacıyla bir açıklama yayımlayan BAK-SEN, BİZİM SEN, DEB-SEN, DES, EĞİTİM SÖZ SEN, HEP-SEN, LİYAKAT SEN, SAY-SEN, ÜNİ-PER-SEN, TÖBSEN ve TÖS sendikaları, yıllardır çözülemeyen sorunlara çözüm üretmek ve gerçek sendikacılık anlayışını güçlendirmek için güçlerini birleştirdi.

Platform adına yapılan açıklama şöyle; 

Basına ve Kamuoyuna,

Yaşadığımız süreçte, memurların başta ekonomik kayıplar olmak üzere ciddi hak kayıpları yaşadığı ortadadır. En son yapılan maaş zammında da görüldüğü üzere, memurlar yoksulluk sınırında yaşamaya zorlanmaktadır. Daha da vahim olan ise, iktidarın bu durumu sözde sendikalar üzerinden, özünde ise iktidarın arka bahçesine dönüşmüş yapılardan faydalanarak gerçekleştirmesidir.

Bizler, bu ülkenin üreten, halkını ve vatanını seven, Cumhuriyet değerlerini sahiplenen ve halkın refah içinde yaşamasını isteyen sendikalarız. Sendikaların görevi, üyelerinin mesleki, sosyal, özlük ve ekonomik haklarını savunmaktır. Ancak gelinen noktada, özellikle siyasi aidiyetler üzerinden sendikacılık yapanlar, halkın üreten gücünü sefalet yaşamına mahkûm etmenin bir aracı olarak kullanılmaktadır.

Ayrıca, tüm iş kollarında memurların yıllardır kemikleşmiş ve bir türlü çözüme kavuşturulamayan sorunlar yaşadığı açıktır. Bizler, aşağıda isimleri yer alan sendikalar olarak, kamu emekçilerinin kalıcı hale gelmiş sorunlarının çözümü ve bundan sonra yaşanabilecek sorunlara karşı ortak bir irade oluşturmak, gerçek sendikal mücadeleyi büyütmek amacıyla bir araya geldik. Ankara’da yaptığımız toplantı sonucunda, İlkeli Birliktelik ışığında Bağımsız Kamu Sendikaları Platformu adıyla bir platform kurduğumuzu ilan ediyoruz.

Ayrıca belirtmek isteriz ki, bu ülkede işçiler, emekliler, memurlar ve hatta işsizler birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Dolayısıyla platformumuz, tüm emek kesiminin sesi olacaktır.

Saygılarımızla,

BAK-SEN, BİZİM SEN, DEB-SEN, DES, EĞİTİM SÖZ SEN, HEP-SEN, LİYAKAT SEN, SAY-SEN, ÜNİ-PER-SEN,TÖBSEN, TÖS

BAĞIMSIZ KAMU EMEKÇİLERİ PLATFORMU YÜRÜTME KURULU

Continue Reading

Çok Okunanlar