Connect with us

Gündem

Namazın deruni anlamı

Prof. Dr. Adem EFE

Dinî bir kavram olarak ibadet, genel olarak insanın Allah’a saygı, sevgi ve itaatini göstermek, O’nun hoşnutluğunu kazanmak için ortaya koyduğu tutum ve davranışlara denir. Bir başka ifadeyle ibadet, sevgi, saygı, itaat ve tazimin en yüksek anlamda beden, dil ve kalple ifade edilme şeklidir. İnanç ve inanmak sübjektif bir yaşayış olduğu halde ibadet bu inancın objektifleşerek görünür hâle gelmesidir. İbadetler, kişinin dinî inancının gereği olarak inandığı, güvendiği, sığındığı yüce varlığa bağlanışını, yönelişini, bahşettiği nimetler karşısındaki sevinç, minnet ve şükran duygularını ifade ettiği birtakım belirli ve özel davranışlardır. Bu davranışlar namaz, oruç gibi bedensel; zekât, sadaka ve kurban gibi ekonomik; hac ve umre gibi hem bedensel hem de ekonomik güç ve imkânlarla ilgili olabilir. Bütün bu sayılan ibadetlerin esas amacı Allah’a yaklaşmak, O’nu tanımak, O’nun rızasını kazanmaktır. 

Rudolf Otto tarafından “Kutsalın tecrübesi” olarak tanımlanan dinde, tanımından da anlaşılacağı üzere inançla ibadet arasında sıkı bir ilişki mevcuttur. İnanan bir kişi inandığını dışarıya yansıtmak, inandığını her hâl ve hareketinde yaşamak ya da inandığı gibi davranış kalıpları geliştirmek ister. Böyle davranmakla kendi öz gelişimini takviye etme, kişiliğini bulma ve geliştirme sürecine girmiş olur. 

İnsanı, Allah’a yaklaştıran ibadetlerin özellikle namazın deruni veya iç anlamları vardır. Biz bu yazıda abdestten başlayarak namazın deruni/iç anlamlarından öz olarak bahsetmeye çalışacağız. 

Abdest, öncelikle bedenin en çok kirlenen uzuvlarının belli bir sıra dâhilinde yıkanmasını hedef alan maddi ve manevi bir temizlenmedir. Bu hâliyle başlı başına bir ibadettir. Başlı başına lokal bir temizlenme (el, ağız, burun, yüz, kollar, baş ve ayakları yıkamaktan ibaret) diyebileceğimiz abdest almakla hem dünyevi hem de uhrevi pek çok faziletler ve güzellikler elde edilir. İnsan her şeyden önce suyun temizleme özelliğinden faydalanır, kendini zinde hisseder, her an ibadetlere hazır olur. Abdestli kimse kendisinin korunduğunu düşünür.

Peygamberimiz “Abdest, mü’minin silahıdır.” buyurmuşlardır. Abdest namazın anahtarıdır. Peygamberimiz (s.a.s.) “Cennetin anahtarı namaz, namazın anahtarı ise abdesttir.” (Tirmizi, Taharet, 1.) buyurmuşlardır.

Abdest alarak temiz bir şekilde ve temiz bir yerde namaz için hazırlanan bir Müslüman, nefsinin ve şeytanın her türlü vesvese ve iğvasından uzaklaşarak halisane bir şekilde onlarla mücadele için pusatını kuşanmıştır. Camilerde bulunan mihrabın, nefis ve diğer düşmanlarla “savaş yeri” anlamına geldiği hatırda tutulmalıdır.

Farsçada “tâzim için eğilmek, kulluk, ibadet” anlamına gelen namaz, sözlükte “dua etmek, ibadet etmek, bağışlanma dilemek, yalvarmak” manalarındaki Arapça salat kelimesinin (çoğulu salavat) karşılığı olarak Türkçeye geçmiştir. Sözlükte, zikir, inkıyat ve boyun eğmek anlamlarına gelen salat/namaz, Müslümanlar tarafından günde beş defa eda edilmesi farz kılınmış kıyam, rükû, secde gibi bedensel hareketler; kıraat ve kuud gibi belli miktarda okuyuşlarla yerine getirilen ibadetin ismidir. 

Allah’ın verdiği nimetlere karşı bir şükür ifadesi olarak meşru kılınan namaz, farz ibadetlerin ilki, en önemlisi, en başta gelenidir. Söz konusu ibadet, Kur’an-ı Kerim’de 100’den fazla ayette geçer. 

Namaz, Allah’la kul arasında güçlü ve kopmaz bir bağ kurmaktır. Bu bağ, dinin direği ve temelidir. Beş vakit namazı şartlarına uygun olarak ve vaktinde kılanların büyük günahlardan el çekmeleri sebebiyle, diğer günahlarının affedilebileceği ayet ve hadislerde açıklanmaktadır. Namaz, kulu Allah’a yaklaştırır. Ruhu ve iradeyi kuvvetlendirir. İnsanın özgüvenini geliştirir. Kişiyi sabır ve şükre alıştırır. Her gün belirli zamanlarda ruhi ve bedeni bir temizlik sonunda temiz bir mekânda ve temiz kıyafetle Hakk’ın huzuruna namaz kılmak için çıkan kişi hayatını düzene sokar ve sağlıklı hayata alışır. Yine her gün belli aralıklarla namaz kılan insan, dünyanın hırs, kötülük ve gösterişlerinden korunmuş olur. Çünkü Rabbimiz “Muhakkak namaz, insanı bayağı işlerden ve kötülüklerden alıkoyar.” (Ankebut, 29/45.) buyurmaktadır. Ayrıca huşu içinde kılınan namaz, ihlas, her zaman Allah bilinci içinde olma ve güzel ahlakın gerçekleşmesini sağlar. Öz olarak namaz, insanı kalp, dil ve bedenle Allah’a yaklaştıran bir ibadettir. 

Namaz, hiç şüphesiz kul ile Rabbi arasında özel bir iletişim şeklidir. Bu iletişim niyetle başlar. Niyet, Allah’a yakın olmak maksadıyla bir ibadeti yapmaya kalp ile azmetmektir. Namaz için niyet ise ilk olarak Allah için ihlas ve huşu ile namaz kılmayı dilemektir. Namaz kılmaya niyet eden bir kişi, dış dünyayla bağlantılarını keserek Allah’a yönelip yalnız O’na ibadet edeceğine, yalnız O’ndan yardım dileyeceğine söz verir. Kısaca namaz kılmaya niyet etmek Allah’a karşı kulluk görev ve bilincinin halisane bir şekilde ifa edilmesine günde beş kez azmetmek demektir.

Namaza başlama tekbiri sırasında kıbleye dönerek “Allahü Ekber” diyerek iki elini kaldıran insan Yüce Yaratıcı’nın huzurunda olduğunun ayrımına vararak vücut diliyle şunu demek ister: “Ben şu anda bütün dünyevi kaygılar ve maddi düşünceleri aklımdan çıkarıyor, Allah’tan başka her şeyi elimin tersiyle arkaya atıyor ve yüce Mevla’nın huzuruna çıkıyorum.” Bu niyet ve duyguyla ibadete başlayan kişi, namaz kılarken Allah’a tam bir yakınlık içinde olacaktır. Bu yakınlaşmadan dolayı olsa gerek “Namaz mü’minin miracıdır.” buyurulmuştur. Miraç sırasında Sevgili Peygamberimiz nasıl ki Allah yakınlığının son noktasını yaşamışsa Müslüman için de namaz, Allah’la beraber olmanın yoludur. Kur’an-ı Kerim’de namazın kötülüklere engel olacağı belirtilir. 

Namazın her rekâtında okunan Fatiha Suresi’nde insan her daim yalnızca Allah’a ibadet ettiğini, yalnızca ondan yardım dilediğini belirtip; kendisini doğru yola, nimet verdiklerinin yoluna iletmesi için Allah’a dua etmektedir. 

Kıyam, ayakta durmak anlamına gelir. Namazda ayakta durmak o yüce varlığın karşısında elleri bağlamış vaziyette beklemek demektir. Bu esnada kişi ile Allah arasında hiçbir kimse yoktur. Namazda bu şekilde saygıyla ayakta duran kişi “Kur’an’dan kolayınıza gelen ayetleri okuyun.” emri gereğince okuduğu sure veya ayetlerle kendisinin bir kul, O’nun ise Rab olduğunu kabul ederek Allah’ı düşünüp O’ndan başkasını kalp ve zihninden siler. Kul, ayakta iken secde yerine, rükûda ayaklarının üzerine, secdede burnunun ucuna, kuudda kucağına, selamda omuzlarına bakıp, “Allah’ı görüyormuş gibi ibadet edin, her ne kadar siz O’nu görmeseniz de muhakkak O sizi görmektedir.” hadis-i şerifinin manasını düşünerek namazda Allah’tan başkasıyla meşgul olmadığını izhar eder ve dini “ihsan” derecesinde yaşar. “Başkasına iyilik yapmak” ve “yaptığı işi güzel yapmak” anlamına gelen ihsan, kulun Allah’a karşı hissettiği derin saygı, bağlılık ve itaat ruhunu ve bu ruh halinin ürünü olan iyi davranışları kapsar. Hz. Peygamber’in “Cibrîl hadisi” diye bilinen hadiste geçen, “İhsan, Allah’ı görür gibi ibadet etmendir; çünkü sen O’nu görmesen de O seni görmektedir.” şeklindeki açıklama veya tanımlaması aynı zamanda ihlas kavramına da karşılık gelmektedir. Gerek ihsan gerekse ihlas olarak kullanılan bu kavram, kulun Allah karşısındaki duruşunu, samimiyetini ve O’na bağlılığını ifade etmesi bakımından dikkat çekicidir. 

Rükû, kıraatten sonra eğilmek demektir. Rükû, kulun ayakta durarak Allah’ın kelamından belirli bir miktar okuduktan sonra Allah’a saygısını ve O’nun büyüklüğünü, “Pek büyük olan Rabbim, her türlü eksikliklerden münezzehsin.” diyerek itiraf etmek eylemidir. Yüce Yaratıcı karşısında saygıyla eğilen kişi, artık O’ndan başka hiçbir varlığın önünde eğilmeyeceğini kabul etmiş ve söz vermiş demektir. Rükûdan kalkarken “Allah, hamdedeni işitir.” derken de Allah’ın her şeyi gördüğünü, her şeyi işittiğini, dolayısıyla namaz anında yapmış olduğu okuyuş, tesbih ve tahmidleri Allah’ın duyduğunu, bu yüzden yeterince hassas olması gerektiğini hatta kendini dinleyen yüce bir varlıkla baş başa olduğunu hisseder.

Secde ise namazın en önemli rüknüdür. İbadetin, kulluk tavrının özü ve esasıdır. Kur’an-ı Kerim, çeşitli ayetlerde secde edenleri övmektedir. (Tevbe, 9/112; A’râf, 7/120; Şuarâ, 26/219.) Secde, Allah’a gösterilen saygı, tevazu ve yüceltmenin en güzel ifadesi olup kibrin, büyüklenmenin karşıtıdır. “Secde et ve yakınlaş.” (Alak, 96/19.) ayetinden çıkarılmış bir hadiste de şöyle buyurulmuştur: “Kulun, Rabbine en yakın olduğu hâl, secdeye varmış olduğu hâldir. Artık secdede duayı çokça yapınız.” (Müslim, Salat, 215.)
Secde, Allah’ın en çok hoşuna giden bir ibadet olmasına karşın şeytanın kovulmasına sebep olmasından dolayı onun en fazla nefret ettiği bir eylemdir. Kul, namazda secde yaparak, hem Allah’ın en çok hoşuna giden bir eylemi yapmaktan haz alır hem de şeytanın en fazla nefret ettiği bir hareketi yerine getirmek suretiyle, onun gibi isyankâr değil itaatkâr olduğunu gösterir. 

“Ey iman edenler, rükû edin, secde edin, Rabbinize kulluk edin ve hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz.” (Hac, 22/77.)

İslam’a göre, insanların Allah’tan başkasının önünde her ne sebeple olursa olsun secde etmesi, saygı için yere kapanması, kendinden üstün bir varlığın önünde yüzünü yere sürmesi asla kabul edilemez. Secde edilecek tek varlık Allah’tır. Yüce bir varlığa saygının en üstün ifadesi olan secde, “namazın mü’minin miracı” oluşu ile ilgili hadisteki manayı, namaz kılarken zirveye taşıyan bir harekettir. 

İlk oturuşlarda okunan tahiyyatta Peygamberimiz Hz. Muhammed’e ve âline salat u selam getirerek ona olan sevgi, saygı ve bağlılık gösterilir. Son oturuşlarında da tahiyyat, salli barik duaları ve Kur’an’dan seçilen dualar edilir. Salli barik dualarında Hz. İbrahim’in özel olarak zikredilmesi rahmet ve bereketin onun üzerinde birleşmesi sebebiyledir. Bu duaları okuyan bir kişi Allah’ın koruması altında olduğunun farkına varır. Salli barik dualarını okuduğunda da “Peygamberimizin ve Hz. İbrahim’in âline rahmet et.” diyerek aynı soydan gelen iki yüce elçiyi anar. Ardından sağına ve soluna selam verirken iki yanında bulunan insan, cin ve meleklere selam vererek namazını bitirir ve dünyadaki nasibini aramaya başlar.

Kur’an’da kurtuluşa eren müminlerin vasıfları sayılırken namazı “huşu içinde” kılarlar veya “derin bir saygı hâli” yaşarlar ifadesi zikredilmiştir. (Mü’minun, 23/1-2.) Namazı derin huşu içinde veyahut derin bir saygı hâlinde kılmak demek herhalde kulun, yaratıcısının, eğiticisinin, yani Rabbinin karşısında temiz bir şekilde temiz bir yerde, halis bir kalp ve berrak bir zihinle hazır olup divana durarak bütün mevcudiyetiyle kulluk bilinci içinde bu ibadetlerini ifa etmesi demektir. (Mehmet Demirci, İbadetlerin İç Anlamı, Tasavvuf, s. 3, Ankara 2000, s. 9-31; İdris Türk, Tasavvuf Düşüncesinde İbadetlerin İç Anlamı, DEÜ SBE, İzmir 2009, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.)

Böyle olmadığı takdirde namaz, sadece yatıp kalkmaktan mı ibaret kalır veya kötülüklerden ne kadar alıkoyar? Vallahu a’lemu bi’s-savâb/Doğruyu en bilen Allah’tır.

Kaynak: Diyanet Haber

Continue Reading
Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Gündem

Ferhat Ayhan; Ticarette En Doğru Yatırım, İtibardır

Babası Ali Ayhan’ın kurduğu temeller üzerine, kardeşleriyle birlikte şirketin başında duran Ferhat Ayhan; Ayhanlar Global’i güven, temsil ve ilkelerle büyütüyor.

Aileden Gelen Değerlerle Büyüyen Bir Başarı: Ferhat Ayhan ve Ayhanlar Global

İstanbul merkezli Ayhanlar Global, mutfak gereçleri ve züccaciye sektöründe Türkiye’nin dört bir yanına ve yurt dışına ürün ulaştıran, güvenin yanı sıra stratejik fiyat politikaları ve güçlü tedarik sistemiyle dikkat çeken bir toptan satış firması. Şirketin CEO’su Ferhat Ayhan, “Ticarette sadece doğru olmak yetmez, aynı zamanda dengeli olmak gerekir” diyerek, aileden gelen değerlerle şekillenen bu yapının arkasındaki vizyonu anlatıyor.

Ticaretin dili her dönemde değişir; yöntemler evrilir, araçlar dönüşür. Ancak bazı değerler vardır ki zamana karşı eskimez. Ayhanlar Global, işte bu değerler üzerine kurulu bir yapının adıdır.

İstanbul İstoç’ta faaliyet gösteren firma, mutfak gereçleri, züccaciye ürünleri ve plastik ev gereçleri başta olmak üzere geniş bir ürün yelpazesini hem yurt içi hem yurt dışı müşterileriyle buluşturmaktadır. Türkiye’nin tüm bölgelerine toptan ürün ulaştıran şirket, aynı zamanda Orta Doğu, Avrupa ve Afrika pazarlarında da aktif bir tedarikçi olarak yer almaktadır.

Fakat bu hikâyede yalnızca ticaret değil, bir aile geleneği, bir vizyon ve bir duruş var.

“Babamızın Kurduğu Değeri, Kardeşler Olarak Geleceğe Taşıyoruz”

Ayhanlar Global’in temelini atan isim, bugün şirketin CEO’su olan Ferhat Ayhan’ın babası Ali Ayhan. Şirketin şu anki yönetimi, Ferhat Ayhan ve kardeşlerinin omuzlarında yükseliyor.

“Babamız ticareti sadece alım-satım değil, bir ahlak meselesi olarak gördü. Biz de onun açtığı yolda yürürken aynı değerlere sadık kalmaya çalışıyoruz. Kurumsallıkla aile sıcaklığını harmanlayan bir yapıyız.”

Ferhat Ayhan, ticaret anlayışlarının temelinde aileden gelen sözlü mirasın önemli bir etkisi olduğunu şu sözlerle ifade ediyor:

“Dedemden ve babamdan öğrendiğim bir şey var: Ticarette dürüstlük, senetten kıymetlidir. İşin büyüklüğü, vicdanın küçülmesine sebep olmamalı. O yüzden her ticari kararda aynaya bakabileceğimiz bir duruş sergilemeye gayret ediyoruz.”

Sadece Güven Değil, Stratejik Ticaret ve Fiyat Dengelemesi

Ayhanlar Global, iş dünyasında sadece güvenle değil; aynı zamanda akılcı fiyat politikaları, sektörel ihtiyaçlara uygun ürün yönetimi ve doğru arz-talep dengesiyle de öne çıkıyor.

“Bir ürünü doğru fiyata alıp, doğru noktaya ulaştırmak; hem üreticinin hem tüketicinin hakkını korumak demektir. Biz bu noktada adaletli ve sürdürülebilir bir çizgi izlemeye çalışıyoruz.”

Ferhat Ayhan’a göre ticaret, yalnızca kar etmek değil, tüm tarafların kazandığı bir denge ortamı kurmaktır. Bu yüzden şirket, sadece ürün satmıyor; pazar analizi, tedarik planlaması ve marka temsili gibi konularda da çözüm ortağı rolü üstleniyor.

Türkiye Ekonomisine Güç Veren Bir Tedarik Modeli

Ayhanlar Global, Türkiye’nin üretim gücünü iç ve dış pazarlara taşıyarak ekonomiye somut katkılar sağlayan bir yapı olarak faaliyet göstermektedir. Firma aynı zamanda yurt dışından ithal ettiği kaliteli ürünleri de iç pazara sunarak çift yönlü bir tedarik kanalı oluşturmuştur.

“Biz lojistik firması değiliz; biz bir tedarikçiyiz. Ancak tedarik demek sadece ürün taşımak değil, ürünün arkasındaki emeği, hayali ve değeri doğru temsil etmektir.”

Bu bakış açısı sayesinde firma, hem küçük ve orta ölçekli üreticilere alan açmakta, hem de uluslararası alıcıların güvenini kazanmaktadır.

Ferhat Ayhan’ın Ticaret Felsefesi: “İlk Kazancınız Duruşunuz Olsun”

Ferhat Ayhan, yıllardır sürdürdüğü iş hayatında kazancı yalnızca maddi değerle ölçmeyen bir anlayışa sahip. Onun için en değerli yatırım, itibar ve sağlam karakter:

“Bir işe başlarken hep şunu sorarız: ‘Bu işin sonunda vicdanımız rahat olacak mı?’ Cevap hayırsa, ne kadar kârlı olursa olsun o iş bize uygun değildir. Çünkü bir gün her şey biter, ama iyi bir isim baki kalır.”

Aynı zamanda gençlerle sık sık bir araya gelen Ferhat Ayhan, iş hayatına atılacaklara önemli tavsiyelerde bulunuyor:

“Sabırlı olun. Sabırla kazanılan hiçbir şey kolay kaybedilmez. Bugün sizi anlatan şey, kaç iş yaptığınız değil; nasıl biri olarak anıldığınızdır.”
“Unutmayın, hızlı büyüyen ağaç rüzgârda çabuk devrilir. O yüzden kökünüz derin olsun; ticaretteki başarınız da kalıcı olsun.”

Ailede Başlayan, Topluma Açılan Bir Yolculuk

Ayhanlar Global’in bugünkü başarısının ardında yalnızca ticari hamleler değil; aile içi uyum, kardeş dayanışması ve birbirini tamamlayan güçlü roller yatıyor. Ferhat Ayhan, bu birlikteliğin sadece geçmişe saygı değil, aynı zamanda geleceğe karşı bir sorumluluk olduğunu ifade ediyor:

“Aynı sofrada büyüyen kardeşler olarak bugün aynı vizyonda yürümek bizim için hem bir nasip, hem bir görev. Bizden sonra da bu yapının değerleriyle devam etmesini istiyoruz.”

Sonuç: Sessiz, Dürüst ve Sürdürülebilir Bir Başarı Öyküsü

Ayhanlar Global, bugün Türkiye’nin dört bir yanına ürün ulaştıran, yurt dışı pazarlarda aktif rol alan, yerli üreticileri temsil eden, ithalatla iç pazara katkı sunan, aile değerleriyle kurumsallığı birleştiren güçlü bir tedarik zinciri olarak faaliyetlerini sürdürüyor.

Ferhat Ayhan ve kardeşleri için bu yapı sadece bir ticari organizasyon değil; geçmişten geleceğe uzanan bir emanet, ahlaki ilkelerle büyüyen bir miras, yeni nesillere güvenli bir örnek.

“Kazandıklarımızdan çok, nasıl kazandığımız bizim için önemli. Çünkü ticaret biter, raflar boşalır, hesaplar sıfırlanır… Ama iyi bir isim, bir ömür kalır.”

— Ferhat Ayhan

Continue Reading

Gündem

Davut Türkoğlu: Hizmet Sektöründe Yapay Zekayı Pulkon ile Entegre Ediyoruz

Pulkon, sunduğu yenilikçi çözümlerle sektörde fark yaratmaya devam ediyor. Güvenlik, istihdam ve entegre tesis yönetimi alanlarında geliştirdiği hizmetlerle, iş dünyasına modern ve akıllı çözümler sunuyor.

Başarısının temelinde, 10 yılı aşkın sektörel deneyime sahip uzman ekibi ve ileri teknoloji odaklı vizyonu bulunan Pulkon, en güncel trendleri takip ederek fark yaratıyor. Güvenlik, istihdam ve tesis yönetimi alanlarındaki akıllı çözümleri sayesinde, hem yerel hem de uluslararası müşterilerinin güvenini kazanmayı başarıyor.

Şirketin başarısının arkasındaki isim Davut Türkoğlu, “Yapay zekâ sadece teknolojik bir gelişim değil, aynı zamanda iş yapış şeklimizi dönüştüren bir güç. Pulkon olarak, bu dönüşümün iş dünyasında yarattığı değişimi en iyi şekilde değerlendiriyoruz” ifadelerini kullandı.

Pulkon, yalnızca yerel pazarda değil, küresel arenada da varlık göstermek için çalışmalarını sürdürüyor. Şirketin vizyonu, yenilikçi hizmetlerini dünya çapında sunarak sektörde öncü bir konum elde etmek.

Teknolojik çözümlerle desteklenen hizmetleriyle öne çıkan Pulkon, yapay zeka tabanlı sistemler ve entegre hizmet anlayışıyla müşterilerine maksimum verimlilik sağlamayı hedefliyor. Güvenlik, istihdam ve tesis yönetimi alanlarında geliştirdiği çözümler, işletmelere değer katıyor.

Davut Türkoğlu, Pulkon’un sunduğu hizmetlerin önemine vurgu yaparak, “Pulkon Güvenlik Hizmetleri, deneyimli kadrosu ve yapay zeka destekli analiz sistemleri sayesinde tehditleri önceden tespit ederek riskleri minimize ediyor. Örneğin, geçtiğimiz yıl bir işletmede şüpheli aktiviteleri belirleyen sistemimiz, büyük bir maddi kaybın önüne geçti. Pulkon İnsan Kaynakları, iş ve işçi eşleştirme sürecinde yapay zeka destekli algoritmalar kullanarak doğru yetenekleri en uygun pozisyonlarla buluşturuyor. Bu sayede bir teknoloji firması, sadece iki hafta içinde ihtiyacına uygun yazılımcı ekibini oluşturdu” dedi.

Ayrıca Pulkon Entegre Tesis Yönetimi Hizmetleri, enerji tasarrufu ve operasyonel verimlilik konularında çağdaş çözümler sunuyor. Türkoğlu, “Bir otel grubu için sunduğumuz tesis yönetimi hizmetleri, operasyonel süreçlerde mükemmeliyet sağlarken misafir memnuniyetinde %25’lik bir artış kaydedilmesini sağladı” ifadelerini kullandı.

Yolculuğuna yerel bir firma olarak başlayan Pulkon, küresel bir marka olma hedefiyle ilerlemeye devam ediyor. Müşteri güvenliği, operasyonel verimlilik ve memnuniyet odaklı yaklaşımıyla modern iş dünyasına değer katan Pulkon, 2026 yılının ilk çeyreğinde uluslararası pazarda genişlemeyi planlıyor.

Continue Reading

Gündem

Bağımsız Kamu Sendikaları Platformu Kuruldu!

Ankara’da bir araya gelen 11 sendika, kamu çalışanlarının hak kayıplarına karşı ortak mücadele etmek amacıyla Bağımsız Kamu Emekçileri Platformu’nu kurduklarını duyurdu.

Kamu çalışanlarının yaşadığı ekonomik ve sosyal hak kayıplarına dikkat çekmek amacıyla bir açıklama yayımlayan BAK-SEN, BİZİM SEN, DEB-SEN, DES, EĞİTİM SÖZ SEN, HEP-SEN, LİYAKAT SEN, SAY-SEN, ÜNİ-PER-SEN, TÖBSEN ve TÖS sendikaları, yıllardır çözülemeyen sorunlara çözüm üretmek ve gerçek sendikacılık anlayışını güçlendirmek için güçlerini birleştirdi.

Platform adına yapılan açıklama şöyle; 

Basına ve Kamuoyuna,

Yaşadığımız süreçte, memurların başta ekonomik kayıplar olmak üzere ciddi hak kayıpları yaşadığı ortadadır. En son yapılan maaş zammında da görüldüğü üzere, memurlar yoksulluk sınırında yaşamaya zorlanmaktadır. Daha da vahim olan ise, iktidarın bu durumu sözde sendikalar üzerinden, özünde ise iktidarın arka bahçesine dönüşmüş yapılardan faydalanarak gerçekleştirmesidir.

Bizler, bu ülkenin üreten, halkını ve vatanını seven, Cumhuriyet değerlerini sahiplenen ve halkın refah içinde yaşamasını isteyen sendikalarız. Sendikaların görevi, üyelerinin mesleki, sosyal, özlük ve ekonomik haklarını savunmaktır. Ancak gelinen noktada, özellikle siyasi aidiyetler üzerinden sendikacılık yapanlar, halkın üreten gücünü sefalet yaşamına mahkûm etmenin bir aracı olarak kullanılmaktadır.

Ayrıca, tüm iş kollarında memurların yıllardır kemikleşmiş ve bir türlü çözüme kavuşturulamayan sorunlar yaşadığı açıktır. Bizler, aşağıda isimleri yer alan sendikalar olarak, kamu emekçilerinin kalıcı hale gelmiş sorunlarının çözümü ve bundan sonra yaşanabilecek sorunlara karşı ortak bir irade oluşturmak, gerçek sendikal mücadeleyi büyütmek amacıyla bir araya geldik. Ankara’da yaptığımız toplantı sonucunda, İlkeli Birliktelik ışığında Bağımsız Kamu Sendikaları Platformu adıyla bir platform kurduğumuzu ilan ediyoruz.

Ayrıca belirtmek isteriz ki, bu ülkede işçiler, emekliler, memurlar ve hatta işsizler birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Dolayısıyla platformumuz, tüm emek kesiminin sesi olacaktır.

Saygılarımızla,

BAK-SEN, BİZİM SEN, DEB-SEN, DES, EĞİTİM SÖZ SEN, HEP-SEN, LİYAKAT SEN, SAY-SEN, ÜNİ-PER-SEN,TÖBSEN, TÖS

BAĞIMSIZ KAMU EMEKÇİLERİ PLATFORMU YÜRÜTME KURULU

Continue Reading

Çok Okunanlar