Connect with us

Gündem

Hayatın Anlamı, Kozmoloji ve Sorular

Prof. Dr. Adnan Bülent BALOĞLU

Günümüzde gençlerin hayatı anlama ve amaçlandırması çoğunlukla sorunludur. Hayat karşısında billurlaşmış bir tavır almaları, maddi dünyaya dair saf bir bakış kazanmaları, hayatın içinde gömülü bir define olan anlamı keşfetmeleri uzun sürer. Şimdilerde bunun biraz daha uzun ve sancılı olmasının birkaç sebebi var. İlk sebep, ergenlik yaşının aşağıya çekilmesi ve bitiş yaşının uzaması. Gencin içinde kopan fırtınanın dinmesi ve duru bir kimlik bilincine erişmesi kimi tıp uzmanlarına göre 24 yaş sınırına dayandı. Bu, genel bir kabul olan 18 yaşın artık yavaş yavaş tarihe karışıyor olduğu anlamına geliyor. Ergenlik yaşı gecikince hayata yüklenen anlam ve hedeflenen amaçlar da gecikiyor ve bu, stres üretebiliyor. Sağlıklı bir sosyal çevre hayatın anlam ve amacının belirlendiği mekândır ancak anlam ve amacın keşfi için ruhsal ve fiziksel çaba gerekir. Bu esnada, hayatı çözümlemiş uzman rehberlere de ihtiyaç vardır. İkinci sebep, hayatın anlam ve amacını kavrama çağının açgözlü bir tüketim hırsıyla gölgelenmiş olmasıdır. Kapitalist popüler kültürün teşvik ettiği tüketim hırsı yalnızca bir tüketim oburluğuna yol açmaz, aynı zamanda akıl tutulması, bilinç yarılması, şahsiyet parçalanması gibi daha derin hasarlara da sebep olur. Anlam ve amacın keşfini geciktirmede en az bunlar kadar işlevsel olan bir diğer sebep ise mekanik/çi bir dünya, evren ve insan tasavvuru üzerine temellenen modern pozitif eğitim sistemidir. Bu bilimci anlayışın fırça ve tuvalinden çıkan yenidünya portresinde ne insana ne de ilahi olana yer vardır. Kâinatın işleyiş ve düzeninde, insanın dünyasında söz sahibi bir ilahi güç/yaratıcı kudret devre dışı bırakılmıştır. Adına doğa denen “yaratıcı enerji” hem insanı hem de diğer canlı cansız her şeyi tek başına ortaya çıkarma gücüne sahiptir. Zihinlere kuşkunun tohumlarını atan bu kısır anlayış, gençlerin inanç sorularının artmasında ciddi pay sahibidir. Mevcut fiilî durum, maalesef, bir taraftan gençlerin hayat tarzına hükmeden tüketimci popüler kültür karşısındaki çaresizliğimizi, ilahi müdahaleyi yok sayan evrimci/bilimci kültür kuşatmasıyla gelen seküler kozmolojik tasavvura dur demedeki acizliğimizi haykırıyor yüzümüze. 

Yeni fizik ve teknik

Gençlere sunulan tüketim ve eğitim paketlerinin muhtevası ile gençlerin inanç soruları arasındaki ilişki bize çok şeyler söylüyor. Yeni teknik ve fizik bilimler “insanın ruhunu ve sonsuzluktaki kaderini hiçe saymak” için âdeta tam bir teyakkuz hâlindedir bugün. Bunu ben demiyorum sadece, aynı şeyi küresel insanlığın durumunu mercek altına aldığı “İnsanın Durumu” adlı harika eserinde Amerikalı tarihçi Lewis Mumford da diyor. (Çev. Alim Arlı, 2017, İstanbul: Açılım Kitap, 332, 333.) Ona göre, bu yeni teknik ve fizik, soyut teolojiye hapsettiği ruhu insanın hayatından ebediyen çıkarmış ve yerine her şeyin ölçüsü ve ölçütü olarak makinayı koymuştur. Sırf hatırı kalmasın diye dine ara sıra selam çakan, yarım yamalak kabullendiği, âdet yerini bulsun diye ara sıra dil ucuyla göndermede bulunduğu tanrıyı işlerine bulaştırmayan yeni fizik ve teknik bize açık bir mesaj veriyor: Gelecek, duygusal ruhtan ve hastalıklı bedenden arınmış makinanındır! Duyduğunuz ses, teknik ve teknolojinin önünde dini ve tanrının varlığını mutlak engel gören transhümanizmin ayak sesleridir! Bilimin bir sonraki aşaması transhümanist bilimdir. Tanrısız ve ahlaksız bir bilimdir bu! Çünkü transhümanist bir bilim tanrıya nefret doludur.  

Amerikalı fizikçi Richard Feynman, üniversiteye giden gencin eğitim almaya başladıktan sonra dine karşı şüphe beslemesine yol açan ihtimaller üzerinde durur. Birincisi, genç bu eğitimi ateist bilim insanlarından almaktadır ve bu, kötülüğün öğretmenden öğrenciye yayılma sebebidir. İkincisi, “Az bilgi tehlikelidir!” kaidesi gereği, genç bir parça bilim öğrenir öğrenmez kendini allame sanmaya başlar. Üçüncü ihtimale göre, bilimi eksik ya da kusurlu anlayan genç, bilimle din arasında bir uyumun olabileceğini hatırına getirmeksizin bilimin tanrı inancını çürüteceği zannına kapılır. Tanrıya inanan pek çok bilim insanı tanıdığını söyleyen Feynman, tanrı inancını terk eden gencin nihayette “Şimdi tanrı eğer orada yoksa belki de etik ve ahlaki değerler de yanlıştır.” aşamasına geleceğini söyler. Dini kaybeden genç, en büyük ilham kaynağından kendisini mahrum bırakmış olur. (Richard P. Feynman, Her Şeyin Anlamı, Çev. Osman Çeviktay, İstanbul: Alfa Yay., 27-31.) Anlayacağınız, hayatın anlamını kavrama ve varoluşun üzerindeki sır perdesini kaldırmak için elzem olan kılavuzunu tavan arasına atmıştır. 

Ahiret biletini iade edenler

Yaratıcısını köşesine inzivaya gönderen, hatta onu inkâr edip rolünü üstlenen, Kitab-ı Mukaddes’in cennet tasvirlerinden esinlenerek ahiret biletlerini iade edip yeryüzünün bâkir alanlarında kendilerine “dünyevi” cennetler kuran küçük bir azınlık var. Ancak bilinmesi gerekir ki bu küçük azınlığın cenneti çoğunluğun cehennemidir. Bu cehennemi görmek isteyenler başlarını kaldırıp toprakları, doğal kaynakları ve insan sermayeleri tarumar edilen, açlık, sefalet, terör ve savaştan kıvranan coğrafyalara lütfen bir baksınlar. Dünyevi hayatın zevklerini sınır tanımaksızın tadan, sırtı pek karnı tok bu azınlık, yakın bir gelecekte dünyevi işlerini robotlara terk edecekler ve bu sefer de arzın yeni tanrıları olarak kendilerini inzivaya çekeceklerdir. Ancak daha önce halletmeleri gereken bir önemli sorun var. Daha güçlü, daha akıllı, daha sağlam, daha dayanıklı, hastalıkları, çürümeyi ve ölümü yenmiş standart bir “yeni” insan modelinin seri üretimine bir an evvel geçmeleri gerekiyor. İnsanın biyolojik sınırlılığını tarihe gömmüş, her alanda kapasitesinin doruklarına tırmanmış bir “biyonik” insanın imali için yapılan hummalı çalışmaları onlar fonluyor.    

Tanrıyı köşesine gönderip kendisine tanrılık rolü kapan, uhrevi cenneti dünyevi cennete tahvil eden beyaz “üst insan”, insanın günahının kefareti olarak çarmıha boyun eğen “yarı tanrı”, “oğul İsa”yı “biyonik İsa” olarak geri döndürmeyi hedefliyor. Yenilenmiş, dinsel özelliklerinden arınmış (seküler), hastalıklı, çivilerle ve dikenlerle delik deşik edilmiş bedeninden sıyrılmış, yarı insan cismini terk etmiş İsa! Ne var ki ince bir ayrıntı var; bu İsa öyle beklenildiği gibi göklerden gelmeyecek. Bu İsa, yeryüzünde mutlak gücü ele geçirmiş, dini iptal etmiş, ruhu öldürmüş, tanrısına evrenin ve insanın işlerinden el çektirmiş, cenneti yeryüzüne indirmiş, ölüme çare bulmuş, hastalıklı bedeninden kurtulmuş, hafızasını çiplere yüklemiş insan ötesi varlıkların bedenlerinde gelecektir. Yani, biyonik/yarı robot ya da insansı siber organizmaların bedenlerinde gelecektir. Hristiyanlığın İsa’sı, seküler biyonik İsalar olarak geri dönecektir. Geliş anı, beyaz üst insanın ölüme çare bulduğu gündür! Böylece tanrının müdahalesine gerek kalmadan Hristiyanlığın kehanetleri bu dünyada beyaz “üst insan” eliyle gerçekleşmiş olacaktır. Özlenen dünyevi sonsuzluk kapıdadır! 

Sorular, sorular…

Gelelim gençlerin sorularına… Gençlerin sorularından din deyince anladıkları şeyin dinin sahip olduğu anlam ve bütünlükten uzak, parçalı bir dışavurum olduğunu söylemek sanırım gereksizdir. Bu soruların hayatı anlama ve yorumlamada, hayatın ve olayların bilişsel haritalarını çıkarmada onlara ne kadar yardımcı olacağı şüphelidir. Hâlihazırda piyasada bu sorulara cevap veren pek çok yayın var; Diyanet Dergisi’nin “Kafama Takılanlar” köşesi de bu amaca hasredilmiştir. Esas sorun, bu soruların gencin ruhsal gelişimine, ruh dünyasını sağlıklı kurmasına yardımcı olup olmayacağıdır; ruhunun rahatsız edici derin dip akıntılarını dindirip dindirmeyeceğidir. Gerçekte bu sorular bir hakikat ve anlam arayışının ardından gelen sorular mıdır? Bölük pörçük, her biri farklı bağlama hitap eden soruların cevaplarını kıvrak bir zekâyla birbiriyle uyumlu bir bütün hâline sokacak duru zihinlere de ihtiyaç vardır. Hakikat, bizim ona yüklediğimiz anlamla değer kazanır ancak onun ağırlığını göze alacak bir yürek, bir vicdan ve ayrıca, kadrini ve kıymetini idrak edecek bir bilinç de ister. Din yalnızca metafizik soruların soyut cevaplarından ibaret değildir. Din aynı zamanda sosyal hayatın en görünür uygulamalar bütünüdür. Soruların cevaplarının üzerinde buluştuğu “anlam” gerçek değerini gündelik hayatın ilişkiler yumağında bulur. Yaşamanın anlam ve amacını genellikle bitip tükenmek bilmez bir istek ve arzular menüsü etrafında döndüren bir gencin Müslüman hayatın taleplerini kavrama sıkıntısı çekeceği aşikârdır. Hayat denen şey, bütünün bir parçası olmaktır. Amaç, soruların cevaplarını alıp kendini ıssız adacığına tekrar kapamak ise soru sormak kendinde bir alaycılığı da barındırır. Bu, yol tarifi soran bir adamın, cevabın ardından, yolu tarif edenin şaşkın bakışları arasında tam aksi istikamete dönüp gitmesine benzer. Bunun izahı, kapitalizmin tüketim deryasında teknesini güzel güzel yüzdürürken işine gelmeyince yan çizip “Dünya beni olduğum gibi kabul etsin!” bencilliğine tekrar gömülmektir.        

Gençlerin inanç sorularının yeni fizik ve tekniğin seküler kozmoloji (evren bilimi) anlayışı ile bağlantılı olduğunu görmemiz gerekir. Bu yeni fizik ve teknik sadece Allah inancından, ilahi yaratma ve müdahale olgusundan değil, Allah fikrinden bile ciddi rahatsızlık duyan küresel seküler bilimci camianın kontrolündedir. Bu hâliyle bu yeni teknik ve fizik, kapitalist liberalizmin tanrının olmadığı, ahlak ve vicdanın sükût ettiği bir sömürü dünyası ve bunu ayakta tutan küresel iktisadi düzenle de uyumludur. Gençliğin önüne konan derin metafizik sorular dikkat dağıtma ve algıları sakatlama işlevi görmekten başka bir işe yaramamaktadır. “Gençler soruyor, gençlerin soruları var!” yaygarasıyla aynı soruları temcit pilavı gibi önümüze sürenler gayet iyi biliyorlar ki kozmolojinin işleyişindeki ilahi düzen ve müdahale algısı yıpratılan gencin, cevaplarını alsa bile, ruhsal hayatını boğan derin dip akıntıları dinmeyecektir. Çünkü her bir soru hayatın anlamını yoğuran hakikatin yalnızca küçük bir parçasıdır. Sağlam bir kalıtımsal malzemeyi, dengeli bir ruh bütünlüğünü, insanlığın iyiliğine güdümlü bir eylem seferberliğini ve nihayet bir şahsiyet billurlaşmasını da gerektiren büyük bir yapbozun ufak bir parçasıdır.   

Öyleyse…

Amaçsızca soruların peşinden gidip hedeften sapmak yerine, gencin dünyaya nasıl baktığını anlamak, hangi hedeflerin peşinden koştuğunu analiz etmek, kaçtığı sorunlarla yüzleşmesine yardımcı olmak, toplumun ortak duygularını paylaşmaya hazır olup olmadığını bilmek öncelikli amaçlarımız olmalıdır. Onların yılgınlıklarını, hayal kırıklıklarını ve özgüven yitimlerini tamir etmemiz zorunludur. Soruların, onların ruhlarının derinlerine demir atmış daha başka gerçek sorunlarının üstünü örtmesine izin vermemeliyiz. Aksi takdirde, gençlerin dinî hayatını sadece belli sayıdaki inanç sorusuna kilitleyenlerin ekmeğine yağ sürmüş oluruz. Soruların gençliğin iman krizine işaret edip etmediğini bir sonraki yazımıza bırakıyoruz. 

Kaynak: Diyanet Haber

Continue Reading
Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Gündem

Ferhat Ayhan; Ticarette En Doğru Yatırım, İtibardır

Babası Ali Ayhan’ın kurduğu temeller üzerine, kardeşleriyle birlikte şirketin başında duran Ferhat Ayhan; Ayhanlar Global’i güven, temsil ve ilkelerle büyütüyor.

Aileden Gelen Değerlerle Büyüyen Bir Başarı: Ferhat Ayhan ve Ayhanlar Global

İstanbul merkezli Ayhanlar Global, mutfak gereçleri ve züccaciye sektöründe Türkiye’nin dört bir yanına ve yurt dışına ürün ulaştıran, güvenin yanı sıra stratejik fiyat politikaları ve güçlü tedarik sistemiyle dikkat çeken bir toptan satış firması. Şirketin CEO’su Ferhat Ayhan, “Ticarette sadece doğru olmak yetmez, aynı zamanda dengeli olmak gerekir” diyerek, aileden gelen değerlerle şekillenen bu yapının arkasındaki vizyonu anlatıyor.

Ticaretin dili her dönemde değişir; yöntemler evrilir, araçlar dönüşür. Ancak bazı değerler vardır ki zamana karşı eskimez. Ayhanlar Global, işte bu değerler üzerine kurulu bir yapının adıdır.

İstanbul İstoç’ta faaliyet gösteren firma, mutfak gereçleri, züccaciye ürünleri ve plastik ev gereçleri başta olmak üzere geniş bir ürün yelpazesini hem yurt içi hem yurt dışı müşterileriyle buluşturmaktadır. Türkiye’nin tüm bölgelerine toptan ürün ulaştıran şirket, aynı zamanda Orta Doğu, Avrupa ve Afrika pazarlarında da aktif bir tedarikçi olarak yer almaktadır.

Fakat bu hikâyede yalnızca ticaret değil, bir aile geleneği, bir vizyon ve bir duruş var.

“Babamızın Kurduğu Değeri, Kardeşler Olarak Geleceğe Taşıyoruz”

Ayhanlar Global’in temelini atan isim, bugün şirketin CEO’su olan Ferhat Ayhan’ın babası Ali Ayhan. Şirketin şu anki yönetimi, Ferhat Ayhan ve kardeşlerinin omuzlarında yükseliyor.

“Babamız ticareti sadece alım-satım değil, bir ahlak meselesi olarak gördü. Biz de onun açtığı yolda yürürken aynı değerlere sadık kalmaya çalışıyoruz. Kurumsallıkla aile sıcaklığını harmanlayan bir yapıyız.”

Ferhat Ayhan, ticaret anlayışlarının temelinde aileden gelen sözlü mirasın önemli bir etkisi olduğunu şu sözlerle ifade ediyor:

“Dedemden ve babamdan öğrendiğim bir şey var: Ticarette dürüstlük, senetten kıymetlidir. İşin büyüklüğü, vicdanın küçülmesine sebep olmamalı. O yüzden her ticari kararda aynaya bakabileceğimiz bir duruş sergilemeye gayret ediyoruz.”

Sadece Güven Değil, Stratejik Ticaret ve Fiyat Dengelemesi

Ayhanlar Global, iş dünyasında sadece güvenle değil; aynı zamanda akılcı fiyat politikaları, sektörel ihtiyaçlara uygun ürün yönetimi ve doğru arz-talep dengesiyle de öne çıkıyor.

“Bir ürünü doğru fiyata alıp, doğru noktaya ulaştırmak; hem üreticinin hem tüketicinin hakkını korumak demektir. Biz bu noktada adaletli ve sürdürülebilir bir çizgi izlemeye çalışıyoruz.”

Ferhat Ayhan’a göre ticaret, yalnızca kar etmek değil, tüm tarafların kazandığı bir denge ortamı kurmaktır. Bu yüzden şirket, sadece ürün satmıyor; pazar analizi, tedarik planlaması ve marka temsili gibi konularda da çözüm ortağı rolü üstleniyor.

Türkiye Ekonomisine Güç Veren Bir Tedarik Modeli

Ayhanlar Global, Türkiye’nin üretim gücünü iç ve dış pazarlara taşıyarak ekonomiye somut katkılar sağlayan bir yapı olarak faaliyet göstermektedir. Firma aynı zamanda yurt dışından ithal ettiği kaliteli ürünleri de iç pazara sunarak çift yönlü bir tedarik kanalı oluşturmuştur.

“Biz lojistik firması değiliz; biz bir tedarikçiyiz. Ancak tedarik demek sadece ürün taşımak değil, ürünün arkasındaki emeği, hayali ve değeri doğru temsil etmektir.”

Bu bakış açısı sayesinde firma, hem küçük ve orta ölçekli üreticilere alan açmakta, hem de uluslararası alıcıların güvenini kazanmaktadır.

Ferhat Ayhan’ın Ticaret Felsefesi: “İlk Kazancınız Duruşunuz Olsun”

Ferhat Ayhan, yıllardır sürdürdüğü iş hayatında kazancı yalnızca maddi değerle ölçmeyen bir anlayışa sahip. Onun için en değerli yatırım, itibar ve sağlam karakter:

“Bir işe başlarken hep şunu sorarız: ‘Bu işin sonunda vicdanımız rahat olacak mı?’ Cevap hayırsa, ne kadar kârlı olursa olsun o iş bize uygun değildir. Çünkü bir gün her şey biter, ama iyi bir isim baki kalır.”

Aynı zamanda gençlerle sık sık bir araya gelen Ferhat Ayhan, iş hayatına atılacaklara önemli tavsiyelerde bulunuyor:

“Sabırlı olun. Sabırla kazanılan hiçbir şey kolay kaybedilmez. Bugün sizi anlatan şey, kaç iş yaptığınız değil; nasıl biri olarak anıldığınızdır.”
“Unutmayın, hızlı büyüyen ağaç rüzgârda çabuk devrilir. O yüzden kökünüz derin olsun; ticaretteki başarınız da kalıcı olsun.”

Ailede Başlayan, Topluma Açılan Bir Yolculuk

Ayhanlar Global’in bugünkü başarısının ardında yalnızca ticari hamleler değil; aile içi uyum, kardeş dayanışması ve birbirini tamamlayan güçlü roller yatıyor. Ferhat Ayhan, bu birlikteliğin sadece geçmişe saygı değil, aynı zamanda geleceğe karşı bir sorumluluk olduğunu ifade ediyor:

“Aynı sofrada büyüyen kardeşler olarak bugün aynı vizyonda yürümek bizim için hem bir nasip, hem bir görev. Bizden sonra da bu yapının değerleriyle devam etmesini istiyoruz.”

Sonuç: Sessiz, Dürüst ve Sürdürülebilir Bir Başarı Öyküsü

Ayhanlar Global, bugün Türkiye’nin dört bir yanına ürün ulaştıran, yurt dışı pazarlarda aktif rol alan, yerli üreticileri temsil eden, ithalatla iç pazara katkı sunan, aile değerleriyle kurumsallığı birleştiren güçlü bir tedarik zinciri olarak faaliyetlerini sürdürüyor.

Ferhat Ayhan ve kardeşleri için bu yapı sadece bir ticari organizasyon değil; geçmişten geleceğe uzanan bir emanet, ahlaki ilkelerle büyüyen bir miras, yeni nesillere güvenli bir örnek.

“Kazandıklarımızdan çok, nasıl kazandığımız bizim için önemli. Çünkü ticaret biter, raflar boşalır, hesaplar sıfırlanır… Ama iyi bir isim, bir ömür kalır.”

— Ferhat Ayhan

Continue Reading

Gündem

Davut Türkoğlu: Hizmet Sektöründe Yapay Zekayı Pulkon ile Entegre Ediyoruz

Pulkon, sunduğu yenilikçi çözümlerle sektörde fark yaratmaya devam ediyor. Güvenlik, istihdam ve entegre tesis yönetimi alanlarında geliştirdiği hizmetlerle, iş dünyasına modern ve akıllı çözümler sunuyor.

Başarısının temelinde, 10 yılı aşkın sektörel deneyime sahip uzman ekibi ve ileri teknoloji odaklı vizyonu bulunan Pulkon, en güncel trendleri takip ederek fark yaratıyor. Güvenlik, istihdam ve tesis yönetimi alanlarındaki akıllı çözümleri sayesinde, hem yerel hem de uluslararası müşterilerinin güvenini kazanmayı başarıyor.

Şirketin başarısının arkasındaki isim Davut Türkoğlu, “Yapay zekâ sadece teknolojik bir gelişim değil, aynı zamanda iş yapış şeklimizi dönüştüren bir güç. Pulkon olarak, bu dönüşümün iş dünyasında yarattığı değişimi en iyi şekilde değerlendiriyoruz” ifadelerini kullandı.

Pulkon, yalnızca yerel pazarda değil, küresel arenada da varlık göstermek için çalışmalarını sürdürüyor. Şirketin vizyonu, yenilikçi hizmetlerini dünya çapında sunarak sektörde öncü bir konum elde etmek.

Teknolojik çözümlerle desteklenen hizmetleriyle öne çıkan Pulkon, yapay zeka tabanlı sistemler ve entegre hizmet anlayışıyla müşterilerine maksimum verimlilik sağlamayı hedefliyor. Güvenlik, istihdam ve tesis yönetimi alanlarında geliştirdiği çözümler, işletmelere değer katıyor.

Davut Türkoğlu, Pulkon’un sunduğu hizmetlerin önemine vurgu yaparak, “Pulkon Güvenlik Hizmetleri, deneyimli kadrosu ve yapay zeka destekli analiz sistemleri sayesinde tehditleri önceden tespit ederek riskleri minimize ediyor. Örneğin, geçtiğimiz yıl bir işletmede şüpheli aktiviteleri belirleyen sistemimiz, büyük bir maddi kaybın önüne geçti. Pulkon İnsan Kaynakları, iş ve işçi eşleştirme sürecinde yapay zeka destekli algoritmalar kullanarak doğru yetenekleri en uygun pozisyonlarla buluşturuyor. Bu sayede bir teknoloji firması, sadece iki hafta içinde ihtiyacına uygun yazılımcı ekibini oluşturdu” dedi.

Ayrıca Pulkon Entegre Tesis Yönetimi Hizmetleri, enerji tasarrufu ve operasyonel verimlilik konularında çağdaş çözümler sunuyor. Türkoğlu, “Bir otel grubu için sunduğumuz tesis yönetimi hizmetleri, operasyonel süreçlerde mükemmeliyet sağlarken misafir memnuniyetinde %25’lik bir artış kaydedilmesini sağladı” ifadelerini kullandı.

Yolculuğuna yerel bir firma olarak başlayan Pulkon, küresel bir marka olma hedefiyle ilerlemeye devam ediyor. Müşteri güvenliği, operasyonel verimlilik ve memnuniyet odaklı yaklaşımıyla modern iş dünyasına değer katan Pulkon, 2026 yılının ilk çeyreğinde uluslararası pazarda genişlemeyi planlıyor.

Continue Reading

Gündem

Bağımsız Kamu Sendikaları Platformu Kuruldu!

Ankara’da bir araya gelen 11 sendika, kamu çalışanlarının hak kayıplarına karşı ortak mücadele etmek amacıyla Bağımsız Kamu Emekçileri Platformu’nu kurduklarını duyurdu.

Kamu çalışanlarının yaşadığı ekonomik ve sosyal hak kayıplarına dikkat çekmek amacıyla bir açıklama yayımlayan BAK-SEN, BİZİM SEN, DEB-SEN, DES, EĞİTİM SÖZ SEN, HEP-SEN, LİYAKAT SEN, SAY-SEN, ÜNİ-PER-SEN, TÖBSEN ve TÖS sendikaları, yıllardır çözülemeyen sorunlara çözüm üretmek ve gerçek sendikacılık anlayışını güçlendirmek için güçlerini birleştirdi.

Platform adına yapılan açıklama şöyle; 

Basına ve Kamuoyuna,

Yaşadığımız süreçte, memurların başta ekonomik kayıplar olmak üzere ciddi hak kayıpları yaşadığı ortadadır. En son yapılan maaş zammında da görüldüğü üzere, memurlar yoksulluk sınırında yaşamaya zorlanmaktadır. Daha da vahim olan ise, iktidarın bu durumu sözde sendikalar üzerinden, özünde ise iktidarın arka bahçesine dönüşmüş yapılardan faydalanarak gerçekleştirmesidir.

Bizler, bu ülkenin üreten, halkını ve vatanını seven, Cumhuriyet değerlerini sahiplenen ve halkın refah içinde yaşamasını isteyen sendikalarız. Sendikaların görevi, üyelerinin mesleki, sosyal, özlük ve ekonomik haklarını savunmaktır. Ancak gelinen noktada, özellikle siyasi aidiyetler üzerinden sendikacılık yapanlar, halkın üreten gücünü sefalet yaşamına mahkûm etmenin bir aracı olarak kullanılmaktadır.

Ayrıca, tüm iş kollarında memurların yıllardır kemikleşmiş ve bir türlü çözüme kavuşturulamayan sorunlar yaşadığı açıktır. Bizler, aşağıda isimleri yer alan sendikalar olarak, kamu emekçilerinin kalıcı hale gelmiş sorunlarının çözümü ve bundan sonra yaşanabilecek sorunlara karşı ortak bir irade oluşturmak, gerçek sendikal mücadeleyi büyütmek amacıyla bir araya geldik. Ankara’da yaptığımız toplantı sonucunda, İlkeli Birliktelik ışığında Bağımsız Kamu Sendikaları Platformu adıyla bir platform kurduğumuzu ilan ediyoruz.

Ayrıca belirtmek isteriz ki, bu ülkede işçiler, emekliler, memurlar ve hatta işsizler birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Dolayısıyla platformumuz, tüm emek kesiminin sesi olacaktır.

Saygılarımızla,

BAK-SEN, BİZİM SEN, DEB-SEN, DES, EĞİTİM SÖZ SEN, HEP-SEN, LİYAKAT SEN, SAY-SEN, ÜNİ-PER-SEN,TÖBSEN, TÖS

BAĞIMSIZ KAMU EMEKÇİLERİ PLATFORMU YÜRÜTME KURULU

Continue Reading

Çok Okunanlar