Connect with us

Gündem

Hira’dan Hayata

Prof. Dr. Enbiya YILDIRIM
DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

Allah, insanlıkla iletişimini her zaman bir elçi vasıtasıyla gerçekleştirmiştir. Kulları içinden seçmiş olduğu temiz bir şahsiyeti peygamber olarak görevlendirmiş ve bu elçi, ilahi buyrukları insanlara ulaştırmıştır. Elçiler insanlara rabbani talepleri ulaştırırken yaratan tarafından yerine getirilmesi istenen hususları öncelikle kendi hayatlarında tatbik etmişlerdir. Dolayısıyla gelen vahiyler ile peygamberlerin yaşantısının tam anlamıyla birbiriyle örtüşük olduğunu söyleyebiliriz. Zaten tersi olmuş olsaydı Allah’ın buyruklarını insanlara arz ettikleri zaman, peygamberin yaşantısı ile uyulması gereken vahiy arasındaki tenakuzu gören insanlar mutlaka itiraz ederlerdi. Yapmadığı bir şeyi istemesinin ahlaki olmadığını dile getirirlerdi. Lakin bir örnek olması açısından Hz. Peygamber’in (s.a.s.) hayatına baktığımızda kendisini çeşitli şeylerle suçlayanların onun yaşamı ile Kur’an arasında uyumsuzluk olduğuna dair en küçük bir eleştiri getirmediklerini görürüz. İlginç olan şudur ki Hz. Muhammed’in Allah’ın elçisi olmadığını ispat etmek için uğraşan bir kısım müsteşrikler de bütün çabalarına rağmen bu hususta kendilerine yardımcı olacak bir doküman bulamamışlardır. Esasında biz Müslümanlar açısından Sevgili Peygamberimizin getirdiği kitapla tam uyumlu bir hayat sürmüş olması onu takdir etmemize ve daha fazla sevmemize bir gerekçe olmaktadır. Çünkü şunu rahatlıkla söyleyebiliyoruz: Kur’an’da yapılması emredilen ne var idiyse Peygamberimiz yerine getiriyor, sakındırılan her ne var ise bunlardan kaçınıyordu.

Yaşayan tefsir

Hz. Aişe (r.a.) validemiz, Peygamberimizin ahlakının Kur’an olduğunu ifade etmişti. Bu tam da onun hayatını özetleyen bir ifadedir. Bu nedenle biz “Hz. Peygamber yaşayan bir tefsir idi.” dersek mübalağa yapmış olmayız. Çünkü Allah’ın ayetlerinin nasıl hayata geçirileceği hususunda Son Elçi (s.a.s.) her birimiz için temel dayanaktır. Biz ona bakmak suretiyle Kur’an’ın nasıl ete kemiğe büründürüleceğini öğreniyoruz. Peygamberimiz zamanında yaşayan yol arkadaşları ona bakmak ve onu dinlemek suretiyle bunu fiilî olarak gözlemleyebiliyorlardı. Bizim elbette bu imkânımız yok. Bizim önümüzde onun mirası olan hadisler bulunmaktadır. Dolayısıyla kitabın hayata geçirilme şekli hususunda müracaat edeceğimiz temel referans hadis kitaplarıdır.

Yaşanabilir kitap

Hz. Peygamber’in (s.a.s.) yaşantısı ile sözleri, Allah’ın son kitabının yaşanabilir bir kitap olduğunun göstergesidir. İnsanlar ona bakmak veya günümüzde hadislerini okumak suretiyle bu dinin hayata geçirilebilir bir din olduğunu öğrenmiş olmaktadır. Dolayısıyla önlerinde kitabın nasıl pratize edileceğine dair örnek bulunduğundan dolayı Hz. Muhammed’den (s.a.s.)  manevi bir destek ve motivasyon almaktadırlar. Ümmetin yüzyıllardır kuşaklar boyunca uygulayarak bıraktığı miras bunun delilidir. Yaşayan müminler olarak bizler de bunun deliliyiz.

Elçi yok sayılsa

Son hak dinin vahiyden hayata geçmesi için Hz. Peygamber’in ne kadar önemli olduğu çok açıktır. Bir an için Resulüllah’ı devreden çıkardığımızı farz edecek olsak insanlar kitapla baş başa kaldığında herkesin ayetlerden anlayacağı farklı olacaktır. Çünkü bireylerin bulundukları coğrafya, konuştukları dil, aldıkları eğitim ve kültür ile benzeri unsurlar bakışlarını etkiler. Bunun anlamı ise son kitabın insan sayısınca farklı yorumlanacağıdır. Böylesi bir durumda ortaya çıkacak olan sonuç elbette Allah’ın kitabı inzal eylemesiyle murat ettiği şey değildir. Çünkü bu kitap Müslümanları ümmet yapmak için nazil olmuştur. Hz. Peygamber’i devreden çıkardığımızda ise onun yerine insanlar sayısınca sahte Muhammed geleceğinden kitap birleştirici vasfını kaybedecektir. Böylesi bir felaket hiçbir Müslümanın arzu edeceği bir sonuç olmayacağından hep birlikte Allah Resulü’nün peşine gönüllü olarak şevkle takılmak durumundayız.

Allah’ın rızası

Resulüllah’ın din olarak ortaya koyduğu tüm fiil ve söylemleri Rabbimizin onayından geçmiştir. Şöyle ki Peygamberimiz Kur’an’ı tefsir edip hayata nasıl geçirileceğini açıklarken kendi arzularına göre dine bir şekil vermemiştir. Böyle olacak olsaydı bu Allah’ın dini değil Hz. Muhammed’in dini olurdu. Bu da herkese Kur’an’ı kendi anlayışına göre yorumlama hakkı verirdi. Ancak durum böyle değildir. Kur’an’da yapılması veya kaçınılması emredilen neler varsa Hz. Peygamber (s.a.s.) bunları hayata yansıtırken ilahi bir tarassut altında idi. Allah’ın, elçisinin kendi isteğine göre dine şekil vermesine müsaade etmeyeceğine, keza Peygamberimizin de böyle bir talebi olmayacağına göre Kur’an’la hayat bulmuş olan sünnet tam da Rabbimizin istemiş olduğu bir sonuçtur. 

Unutmamak gerekir ki Rabbimiz Kur’an’da Hz. Peygamber’in zelle olarak tanımladığımız ufak kusurlarına uyarıda bulunmuştur. Bunun anlamı onun mükemmelliğine hiçbir şeyin gölge etmesini istememesidir. Dolayısıyla resulünün bazı eylemlerine müdahale eden Rabbimizin, ibadet dünyamızı ve kulluğumuzu şekillendiren uygulama ve söylemlerine rızası olmamasına rağmen sükût ettiğini düşünmek, akla uygun olmayışı bir yana Allah’ın, Peygamberimizle olan iletişimini ve onu gözetmesini inkâr etmek demektir. Bu duruma bakarak çok açık bir şekilde şunu demek durumundayız: Rabbimizin ufak kusurlarına müdahale ettiği Nebimizin geri kalan eylem ve söylemleri müdahaleye maruz kalmadıysa bunun anlamı yaratıcı tarafından onaylandığıdır. Demek oluyor ki kulluk olarak önümüze ne koyduysa bunlar ilahi kontrolden geçmiştir ve mutlak olarak onlara uyulması icap etmektedir.

Resul’ün şahsiyeti

Buraya kadar yazdıklarımızdan anlaşılacağı üzere, Kur’an’ın hayata geçirilmesinde Hz. Peygamber’in şahsiyeti her zaman ön planda olmuştur. Bu şuna benzer: Bir insanın anlattığı ne kadar doğru ve güzel olursa olsun şahsiyeti anlattıklarını desteklemiyorsa hiç kimse ona iltifat etmez. Hatta anlattıkları bazen nefrete bile sebep olabilir. Aynı durum Hz. Peygamber için de geçerlidir. Kur’an’ı hayata geçirirken öyle bir örneklik ve şahsiyet sergilemiştir ki insanlar onun kişiliğinden de etkilenerek bu yüce dini benimsemişlerdir. Allah Resulü inen ayetleri insanlara sadece tebliğ ederek “Ne hâliniz varsa görün, benim görevim burada sonlanıyor.” dememiş, bilakis Kur’an’ı hayata şahsi yaşantısıyla geçirerek etrafındakilerin dini sevmelerine vesile olmuştur. Bu iletişimde onun tatlı üslubunun ne kadar önemli olduğu izahtan varestedir. Herkese aynı sevecenlik ve tebessümle yaklaşması, kimseyi konumu veya maddi durumu nedeniyle öne çıkarmaması, herkese gönlünde bir yer açması İslam’ın benimsenmesinde çok büyük bir rol oynamıştır. Peygamberimiz zamanında Arap Yarımadası’nda okuryazar oranının neredeyse yok denecek düzeyde olduğu gerçeği kabul edilecek olursa İslam’ın kalplere yerleşmesinde Resulüllah’ın şahsiyetinin ne derece etkili olduğu hemen anlaşılır. Bu esasında zamanımızda İslam’ın mesajını insanlara ulaştırma sevdalısı olanların örnek alması gereken ve belki de ihmal ettikleri bir durumdur.

İlginçtir, Allah Resulü’nün hayatına bakıldığında onun eylemlerine kızarak İslam’dan uzaklaşan kimse yoktur. Tam tersine Son Elçi’nin hayatında her şey bütünüyle ahlak kuralları çerçevesinde gerçekleştiği için herkes neyi niçin yaptığını anlayabilmekteydi. Bazen anlayamadıklarında da soruyorlar ve nedeni öğreniyorlardı. Dolayısıyla Hz. Peygamber’i bahane ederek dinden kopan bir insan yoktur.

Resulüllah’ın talepleri

Söylem ve eylemiyle etrafına örnek olan Allah Resulü’nün Kur’an ışığında insanlardan neler istediğine baktığımızda, taleplerini iki ana başlık altında toplamamızın mümkün olduğunu söyleyebiliriz. Bunlar esasında birbirlerine geçişken olmakla birlikte yine de ayrı başlıklar altında toplanabilirler. 

Birinci talep

Birincisi, insanların Rablerine karşı görevleridir. Buna öncelikle tevhid inancı olmak üzere akait konuları girer. Ardından namaz, oruç ve diğer ibadetler gelir. Dolayısıyla evveliyat doğru imanda, sonrasında da bu imana uygun kulluktadır. Bunun nasıl olacağını da elbette ayetler ışığında Hz. Peygamber göstermiştir. Sözlü izah gerektiren hususları açıklamış, icraat gerektiren hususlarda da fiilî örnek olmuştur. İnsanlar nelere ve nasıl inanılacağını onun rehberliğinde öğrendikleri gibi mufassal olmayan Kur’an buyruklarının hayata geçirilme şeklini de yine O’na bakarak öğrenmişlerdir. Bu gerçekleşirken Hz. Peygamber hata yapılan hususlara nezaketle müdahale etmiş ve ibadetlerin doğru yerleşmesini sağlamıştır. O’nun verdiği eğitim vesilesiyle İslam dünyasının her yerinde ibadet birlikteliği söz konusudur.

Allah Resulü’nün akaid ve ibadet konularını insanlara öğretirken önce kendisinin hayatını bunlarla bezemesi ve örneklik sergilemesi yanında her fırsatı anlatmak için değerlendirmesi çok önemlidir. Özellikle Hz. Peygamber’in Medine yıllarının sonları sürekli İslam’ı ve onun mesajı ile taleplerini anlattığı bir dönemdir. Dolayısıyla hem anlatarak hem de göstererek rehberlik yapığı bir süreçten bahsetmekteyiz. Bundan dolayıdır ki kendisine kalan zaman çok kısıtlı olmaktaydı. Bugün bizlerin haccı Hz. Peygamber gibi eda edebilmesinin nedeni Resulüllah’ın hac ayetlerini Rabbin istediği gibi izah edip pratize etmesi ve ashabın da buna bakarak onun gibi yapması ve sonraki kuşaklara miras bırakması sebebiyledir. Dolayısıyla kulluğa yönelik emir ve yasaklar afaki buyruklar olarak kalmamış, bilakis Hz. Peygamber’in şahsında şekillenmiştir.

İkinci talep

Allah Resulü’nün vahyi hayata yansıtırken üstlendiği ikinci görev, toplumsal hayatın Rabbin talepleri doğrultusunda düzenlenmesidir. Bu kapsamdaki tüm emir ve yasakları ahlak dairesi içinde toplayabiliriz. Dolayısıyla Hz. Peygamber erdem temelli bir toplum inşa etmeye gayret ederken tıpkı inanç ve ibadetlerde olduğu gibi önce kendisi bunları hayatına hâkim kılmış ve böylece onu örnek almaya gayret edenlere rehber olmuştur. Bunlar insan fıtratıyla da uyumlu olduğundan toplum kolayca benimsemiş ve Kur’an yirmi üç yılda istediği toplumu inşa etmiştir. Yalan konuşmamak, hırsızlık yapmamak, yol kesmemek, içki içmemek, kumar oynamamak, dedikodu yapmamak, insan öldürmemek, yetimlerin mallarını gasbetmemek, anne babaya saygısızlık yapmamak, miras hususunda kimseyi mağdur etmemek diye devam eden uzun listeye bakacak olduğumuzda İslam öncesi toplumdaki ahlak açısından sorun olan tüm meselelerin tedavi edildiğini görürüz. Akıl ve erdem zaten bunların böyle olmasını benimsediğinden dolayı da İslam’ın talepleri insanların gönüllerinde yer bulmuştur. 

Temsilin önemi

Anlaşıldığı üzere her şey bir tek kişinin şahsında tecelli etmiş, o bir kişi toplumu dönüştürmüştür. Bu, bize aynı zamanda hiçbir kelimesi değişmemiş olan ve Rabden geldiği gibi önümüzde duran Kur’an karşısında değişenin sadece biz olduğu gerçeğini göstermektedir. Dolayısıyla etrafımızı daha iyiye doğru dönüştürmek için öncelikle peygamber ahlakı ile ahlaklanmak ve onun gibi Müslümanlığı kuşanmak durumundayız. Bunu yapabilirsek nebisini muzaffer kılan Rabbimiz bizlere de aynı nusreti nasip edecektir. Unutmayalım ki bu dinde kâl çok önemli olmakla birlikte bir o kadar da hâl önemlidir. İkisi birbirini desteklemelidir. Biri olmazsa diğeri görevini hakkıyla eda edemez.

Kaynak: Diyanet Haber

Continue Reading
Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Gündem

Ferhat Ayhan; Ticarette En Doğru Yatırım, İtibardır

Babası Ali Ayhan’ın kurduğu temeller üzerine, kardeşleriyle birlikte şirketin başında duran Ferhat Ayhan; Ayhanlar Global’i güven, temsil ve ilkelerle büyütüyor.

Aileden Gelen Değerlerle Büyüyen Bir Başarı: Ferhat Ayhan ve Ayhanlar Global

İstanbul merkezli Ayhanlar Global, mutfak gereçleri ve züccaciye sektöründe Türkiye’nin dört bir yanına ve yurt dışına ürün ulaştıran, güvenin yanı sıra stratejik fiyat politikaları ve güçlü tedarik sistemiyle dikkat çeken bir toptan satış firması. Şirketin CEO’su Ferhat Ayhan, “Ticarette sadece doğru olmak yetmez, aynı zamanda dengeli olmak gerekir” diyerek, aileden gelen değerlerle şekillenen bu yapının arkasındaki vizyonu anlatıyor.

Ticaretin dili her dönemde değişir; yöntemler evrilir, araçlar dönüşür. Ancak bazı değerler vardır ki zamana karşı eskimez. Ayhanlar Global, işte bu değerler üzerine kurulu bir yapının adıdır.

İstanbul İstoç’ta faaliyet gösteren firma, mutfak gereçleri, züccaciye ürünleri ve plastik ev gereçleri başta olmak üzere geniş bir ürün yelpazesini hem yurt içi hem yurt dışı müşterileriyle buluşturmaktadır. Türkiye’nin tüm bölgelerine toptan ürün ulaştıran şirket, aynı zamanda Orta Doğu, Avrupa ve Afrika pazarlarında da aktif bir tedarikçi olarak yer almaktadır.

Fakat bu hikâyede yalnızca ticaret değil, bir aile geleneği, bir vizyon ve bir duruş var.

“Babamızın Kurduğu Değeri, Kardeşler Olarak Geleceğe Taşıyoruz”

Ayhanlar Global’in temelini atan isim, bugün şirketin CEO’su olan Ferhat Ayhan’ın babası Ali Ayhan. Şirketin şu anki yönetimi, Ferhat Ayhan ve kardeşlerinin omuzlarında yükseliyor.

“Babamız ticareti sadece alım-satım değil, bir ahlak meselesi olarak gördü. Biz de onun açtığı yolda yürürken aynı değerlere sadık kalmaya çalışıyoruz. Kurumsallıkla aile sıcaklığını harmanlayan bir yapıyız.”

Ferhat Ayhan, ticaret anlayışlarının temelinde aileden gelen sözlü mirasın önemli bir etkisi olduğunu şu sözlerle ifade ediyor:

“Dedemden ve babamdan öğrendiğim bir şey var: Ticarette dürüstlük, senetten kıymetlidir. İşin büyüklüğü, vicdanın küçülmesine sebep olmamalı. O yüzden her ticari kararda aynaya bakabileceğimiz bir duruş sergilemeye gayret ediyoruz.”

Sadece Güven Değil, Stratejik Ticaret ve Fiyat Dengelemesi

Ayhanlar Global, iş dünyasında sadece güvenle değil; aynı zamanda akılcı fiyat politikaları, sektörel ihtiyaçlara uygun ürün yönetimi ve doğru arz-talep dengesiyle de öne çıkıyor.

“Bir ürünü doğru fiyata alıp, doğru noktaya ulaştırmak; hem üreticinin hem tüketicinin hakkını korumak demektir. Biz bu noktada adaletli ve sürdürülebilir bir çizgi izlemeye çalışıyoruz.”

Ferhat Ayhan’a göre ticaret, yalnızca kar etmek değil, tüm tarafların kazandığı bir denge ortamı kurmaktır. Bu yüzden şirket, sadece ürün satmıyor; pazar analizi, tedarik planlaması ve marka temsili gibi konularda da çözüm ortağı rolü üstleniyor.

Türkiye Ekonomisine Güç Veren Bir Tedarik Modeli

Ayhanlar Global, Türkiye’nin üretim gücünü iç ve dış pazarlara taşıyarak ekonomiye somut katkılar sağlayan bir yapı olarak faaliyet göstermektedir. Firma aynı zamanda yurt dışından ithal ettiği kaliteli ürünleri de iç pazara sunarak çift yönlü bir tedarik kanalı oluşturmuştur.

“Biz lojistik firması değiliz; biz bir tedarikçiyiz. Ancak tedarik demek sadece ürün taşımak değil, ürünün arkasındaki emeği, hayali ve değeri doğru temsil etmektir.”

Bu bakış açısı sayesinde firma, hem küçük ve orta ölçekli üreticilere alan açmakta, hem de uluslararası alıcıların güvenini kazanmaktadır.

Ferhat Ayhan’ın Ticaret Felsefesi: “İlk Kazancınız Duruşunuz Olsun”

Ferhat Ayhan, yıllardır sürdürdüğü iş hayatında kazancı yalnızca maddi değerle ölçmeyen bir anlayışa sahip. Onun için en değerli yatırım, itibar ve sağlam karakter:

“Bir işe başlarken hep şunu sorarız: ‘Bu işin sonunda vicdanımız rahat olacak mı?’ Cevap hayırsa, ne kadar kârlı olursa olsun o iş bize uygun değildir. Çünkü bir gün her şey biter, ama iyi bir isim baki kalır.”

Aynı zamanda gençlerle sık sık bir araya gelen Ferhat Ayhan, iş hayatına atılacaklara önemli tavsiyelerde bulunuyor:

“Sabırlı olun. Sabırla kazanılan hiçbir şey kolay kaybedilmez. Bugün sizi anlatan şey, kaç iş yaptığınız değil; nasıl biri olarak anıldığınızdır.”
“Unutmayın, hızlı büyüyen ağaç rüzgârda çabuk devrilir. O yüzden kökünüz derin olsun; ticaretteki başarınız da kalıcı olsun.”

Ailede Başlayan, Topluma Açılan Bir Yolculuk

Ayhanlar Global’in bugünkü başarısının ardında yalnızca ticari hamleler değil; aile içi uyum, kardeş dayanışması ve birbirini tamamlayan güçlü roller yatıyor. Ferhat Ayhan, bu birlikteliğin sadece geçmişe saygı değil, aynı zamanda geleceğe karşı bir sorumluluk olduğunu ifade ediyor:

“Aynı sofrada büyüyen kardeşler olarak bugün aynı vizyonda yürümek bizim için hem bir nasip, hem bir görev. Bizden sonra da bu yapının değerleriyle devam etmesini istiyoruz.”

Sonuç: Sessiz, Dürüst ve Sürdürülebilir Bir Başarı Öyküsü

Ayhanlar Global, bugün Türkiye’nin dört bir yanına ürün ulaştıran, yurt dışı pazarlarda aktif rol alan, yerli üreticileri temsil eden, ithalatla iç pazara katkı sunan, aile değerleriyle kurumsallığı birleştiren güçlü bir tedarik zinciri olarak faaliyetlerini sürdürüyor.

Ferhat Ayhan ve kardeşleri için bu yapı sadece bir ticari organizasyon değil; geçmişten geleceğe uzanan bir emanet, ahlaki ilkelerle büyüyen bir miras, yeni nesillere güvenli bir örnek.

“Kazandıklarımızdan çok, nasıl kazandığımız bizim için önemli. Çünkü ticaret biter, raflar boşalır, hesaplar sıfırlanır… Ama iyi bir isim, bir ömür kalır.”

— Ferhat Ayhan

Continue Reading

Gündem

Davut Türkoğlu: Hizmet Sektöründe Yapay Zekayı Pulkon ile Entegre Ediyoruz

Pulkon, sunduğu yenilikçi çözümlerle sektörde fark yaratmaya devam ediyor. Güvenlik, istihdam ve entegre tesis yönetimi alanlarında geliştirdiği hizmetlerle, iş dünyasına modern ve akıllı çözümler sunuyor.

Başarısının temelinde, 10 yılı aşkın sektörel deneyime sahip uzman ekibi ve ileri teknoloji odaklı vizyonu bulunan Pulkon, en güncel trendleri takip ederek fark yaratıyor. Güvenlik, istihdam ve tesis yönetimi alanlarındaki akıllı çözümleri sayesinde, hem yerel hem de uluslararası müşterilerinin güvenini kazanmayı başarıyor.

Şirketin başarısının arkasındaki isim Davut Türkoğlu, “Yapay zekâ sadece teknolojik bir gelişim değil, aynı zamanda iş yapış şeklimizi dönüştüren bir güç. Pulkon olarak, bu dönüşümün iş dünyasında yarattığı değişimi en iyi şekilde değerlendiriyoruz” ifadelerini kullandı.

Pulkon, yalnızca yerel pazarda değil, küresel arenada da varlık göstermek için çalışmalarını sürdürüyor. Şirketin vizyonu, yenilikçi hizmetlerini dünya çapında sunarak sektörde öncü bir konum elde etmek.

Teknolojik çözümlerle desteklenen hizmetleriyle öne çıkan Pulkon, yapay zeka tabanlı sistemler ve entegre hizmet anlayışıyla müşterilerine maksimum verimlilik sağlamayı hedefliyor. Güvenlik, istihdam ve tesis yönetimi alanlarında geliştirdiği çözümler, işletmelere değer katıyor.

Davut Türkoğlu, Pulkon’un sunduğu hizmetlerin önemine vurgu yaparak, “Pulkon Güvenlik Hizmetleri, deneyimli kadrosu ve yapay zeka destekli analiz sistemleri sayesinde tehditleri önceden tespit ederek riskleri minimize ediyor. Örneğin, geçtiğimiz yıl bir işletmede şüpheli aktiviteleri belirleyen sistemimiz, büyük bir maddi kaybın önüne geçti. Pulkon İnsan Kaynakları, iş ve işçi eşleştirme sürecinde yapay zeka destekli algoritmalar kullanarak doğru yetenekleri en uygun pozisyonlarla buluşturuyor. Bu sayede bir teknoloji firması, sadece iki hafta içinde ihtiyacına uygun yazılımcı ekibini oluşturdu” dedi.

Ayrıca Pulkon Entegre Tesis Yönetimi Hizmetleri, enerji tasarrufu ve operasyonel verimlilik konularında çağdaş çözümler sunuyor. Türkoğlu, “Bir otel grubu için sunduğumuz tesis yönetimi hizmetleri, operasyonel süreçlerde mükemmeliyet sağlarken misafir memnuniyetinde %25’lik bir artış kaydedilmesini sağladı” ifadelerini kullandı.

Yolculuğuna yerel bir firma olarak başlayan Pulkon, küresel bir marka olma hedefiyle ilerlemeye devam ediyor. Müşteri güvenliği, operasyonel verimlilik ve memnuniyet odaklı yaklaşımıyla modern iş dünyasına değer katan Pulkon, 2026 yılının ilk çeyreğinde uluslararası pazarda genişlemeyi planlıyor.

Continue Reading

Gündem

Bağımsız Kamu Sendikaları Platformu Kuruldu!

Ankara’da bir araya gelen 11 sendika, kamu çalışanlarının hak kayıplarına karşı ortak mücadele etmek amacıyla Bağımsız Kamu Emekçileri Platformu’nu kurduklarını duyurdu.

Kamu çalışanlarının yaşadığı ekonomik ve sosyal hak kayıplarına dikkat çekmek amacıyla bir açıklama yayımlayan BAK-SEN, BİZİM SEN, DEB-SEN, DES, EĞİTİM SÖZ SEN, HEP-SEN, LİYAKAT SEN, SAY-SEN, ÜNİ-PER-SEN, TÖBSEN ve TÖS sendikaları, yıllardır çözülemeyen sorunlara çözüm üretmek ve gerçek sendikacılık anlayışını güçlendirmek için güçlerini birleştirdi.

Platform adına yapılan açıklama şöyle; 

Basına ve Kamuoyuna,

Yaşadığımız süreçte, memurların başta ekonomik kayıplar olmak üzere ciddi hak kayıpları yaşadığı ortadadır. En son yapılan maaş zammında da görüldüğü üzere, memurlar yoksulluk sınırında yaşamaya zorlanmaktadır. Daha da vahim olan ise, iktidarın bu durumu sözde sendikalar üzerinden, özünde ise iktidarın arka bahçesine dönüşmüş yapılardan faydalanarak gerçekleştirmesidir.

Bizler, bu ülkenin üreten, halkını ve vatanını seven, Cumhuriyet değerlerini sahiplenen ve halkın refah içinde yaşamasını isteyen sendikalarız. Sendikaların görevi, üyelerinin mesleki, sosyal, özlük ve ekonomik haklarını savunmaktır. Ancak gelinen noktada, özellikle siyasi aidiyetler üzerinden sendikacılık yapanlar, halkın üreten gücünü sefalet yaşamına mahkûm etmenin bir aracı olarak kullanılmaktadır.

Ayrıca, tüm iş kollarında memurların yıllardır kemikleşmiş ve bir türlü çözüme kavuşturulamayan sorunlar yaşadığı açıktır. Bizler, aşağıda isimleri yer alan sendikalar olarak, kamu emekçilerinin kalıcı hale gelmiş sorunlarının çözümü ve bundan sonra yaşanabilecek sorunlara karşı ortak bir irade oluşturmak, gerçek sendikal mücadeleyi büyütmek amacıyla bir araya geldik. Ankara’da yaptığımız toplantı sonucunda, İlkeli Birliktelik ışığında Bağımsız Kamu Sendikaları Platformu adıyla bir platform kurduğumuzu ilan ediyoruz.

Ayrıca belirtmek isteriz ki, bu ülkede işçiler, emekliler, memurlar ve hatta işsizler birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Dolayısıyla platformumuz, tüm emek kesiminin sesi olacaktır.

Saygılarımızla,

BAK-SEN, BİZİM SEN, DEB-SEN, DES, EĞİTİM SÖZ SEN, HEP-SEN, LİYAKAT SEN, SAY-SEN, ÜNİ-PER-SEN,TÖBSEN, TÖS

BAĞIMSIZ KAMU EMEKÇİLERİ PLATFORMU YÜRÜTME KURULU

Continue Reading

Çok Okunanlar