Sinema perdesinin ötesine geçip, izleyiciyi direkt olarak hikâyenin içerisine yerleştirmek fikri, artık bilimkurgu değil gerçek. Sanal gerçeklik (VR) sineması, izleyicinin bir film sahnesini sanki oradaymış gibi deneyimlemesini elde eden yenilikçi bir alan olarak büyüyor. Geleneksel beyaz perdede seyirci perdeye bakarken, VR film deneyiminde seyirci bir gözlük (VR başlığı) takarak 360 derecelik bir dünya içerisinde serbestçe bakınabiliyor. Son yıllarda düzenlenen film festivallerinde VR projeleri için hususi bölümler ayrılması, bu alanın ne kadar ciddiye alınmaya başladığını gösteriyor.
VR sinemasında, hikâye anlatımı izleyiciyi eylemsiz bir müşahit konumundan çıkarıp etken bir katılımcıya dönüştürür. Örneğin, bir korku filmi VR ortamında izleniyorsa, seyirci karanlık bir evin içerisinde elinde fenerle dolaşan şahıs olarak hissedebilir; çekince hissettiğinde başını çevirip arkasına bakabilir. Bu, geleneksel film düzeninde olası olmayan bir tabaka ekliyor. Bu yeni anlatı “türü”, izleyicinin dikkati ve bakış yönü üstünde daha azca yönetmen denetimi olduğu için, yönetmenler açısından da yaratıcılığı tetikleyen bir meydan okuma sunuyor. İzleyiciyi korkutmak ya da duygulandırmak için artık yalnızca kamera açıları ve müzik kafi değil; bulunmuş olduğu sanal ortamın bütün bilgileri hesap edilmek zorunda.
Teknik olarak VR içerik nasıl çekiliyor? Bir yöntem, 360 derecelik kameralarla reel mekanlarda çekim yapmak. Bu hususi kameralar, her yönü kaydederek izleyiciye sanki olayın merkezindeymiş hissi veriyor. Diğer teknik ise baştan sona bilgisayar animasyonu ile yaratılan VR dünyaları. Özellikle bilimkurgu ya da fantastik projelerde, gelişmiş oyun motorları sayesinde etkileşimli bir sanal dünya inşa ediliyor ve seyirci bu dünyada bir karakter gibi dolaşabiliyor. Ses unsuru da oldukça kritik: VR sineması için mekânsal (3D) ses teknolojileri kullanılıyor, böylelikle seyirci sesi de geldiği yön ve uzaklık hissiyle duyuyor. Örneğin, VR korku filminde tahtaların gıcırdaması tam arkasından gelmiş olarak gerilimi artırabiliyor.
Birçok ödüllü yönetmen ve imalatçı da bu alana yatırım hazırlamaya ve deneyler hazırlamaya başladı. Örneğin, Dünya prömiyerini prestijli birtakım festivallerde yapan VR kısa filmleri gündem oluşturdu. Hatta Türkiye’de de başlangıcı yapılarak, birtakım bağımsız girişimler VR formatında belgeseller ve deneysel filmler üretiyor. Sinema okullarında VR dersi vermeye başlayanlar var; yani sektör bu yeni dilin önemi ayrım etmiş durumda. Teknoloji devleri de boşta durmuyor: Meta (Facebook) ve Apple gibi teknoloji devleri, daha iyi imaj kalitesi ve daha huzurlu bir tecrübe sunan yeni nesil VR/karma gerçeklik başlıklarını piyasaya sürerek içerik oluşturucularını cesaretlendiriyor.
Şüphesiz, VR sineması klasik beyaz perdenin yerini derhal almayacak, fakat kendine özgü bir seyirci kitlesi oluşturmaya başladı bile. İlk defa bir VR filmi deneyimleyen kişilerin verdikleri tepkiler, bu tekniğin ne kadar çarpıcı olabileceğini gösteriyor: “Film izlemedim, adeta yaşadım” diyenler oluyor. Önümüzdeki yıllarda VR teknolojisinin ucuzlayıp yaygınlaşmasıyla, kim bilir evlerimizin salonunda geçen bir akşamı VR gözlüklerimizle bir filmin içerisine girerek geçireceğiz. Sinema, her vakit yeni teknolojilerle büyüyen bir sanat oldu; VR de bu zincirin son halkası olarak, hikâye anlatımına bambaşka bir ebat ekliyor.