Drone Teknolojisiyle Değişen Çekim Teknikleri

0
Drone-Teknolojisiyle-Dei_en-Cekim-Teknikleri

Son on yılda film setlerinin gökyüzündeki olmazsa olmaz yardımcıları haline gelen dronelar, sinematografide adeta sessiz bir inkilap gerçekleştirdi. İnsansız hava araçları, yüksek bir yerden çekim yapma ve hareketli kamera ihtiyacına kolay ve yenilikçi çözümler sunuyor. Eskiden ancak dev vinçler ya da helikopterlerle elde edilebilen açılar, artık ufak bir drone sayesinde olası hale geldi. Bu da hem büyük bütçeli aksiyon filmlerinin, hem de gösterişsiz bağımsız yapımların resim hikâye anlatımına yeni bir ebat kattı.

Havadan Görüntülemede Devrim

Geleneksel beyaz perdede kuş bakışı kent manzaraları ya da takip sahneleri çekmek son aşama zahmetli ve pahalıydı. Helikopter kiralamak, tecrübeli pilotlar ve pahalı kamera sabitleyici rig’ler (gyrostabilizer) gerektiriyordu. Drone teknolojisi bu denklemi kökten değiştirdi. Artık birkaç kilo ağırlığındaki bir quadcopter drone, üstüne takılan yüksek çözünürlüğünde olan bir kamera ile yüzlerce metre yükseğe çıkıp istenen açıları yakalayabiliyor. Üstelik bunu sessiz ve stabil bir halde yaparak çekim kadrosunun karmaşasını azaltıyor. Bütçesel şeklinde de inkilap niteliğinde: Bir helikopterli çekim on binlerce dolara mal olabilirken, ustalaşmış bir sinema dronesu ve pilot kadrosuyla çekim yapmak bunun çok altında bir maliyete yapılabiliyor.

Dronelar ancak maliyeti düşürmekle kalmadı, bunun yanı sıra yaratıcılığın önünü açtı. Daha ilkin olası olmayan kamera hareketleri, şimdi hayal edilebilir hale geldi. Örneğin, bir karakteri yerden havaya doğru tek bir planda takip eden, sonrasında da bütün kenti tepeden yayınlayan kesintisiz bir çekim düşünün. Bunu klasik yöntemlerle gerçekleştirmek neredeyse imkânsızken, iyi planlanmış bir drone uçuşuyla tek seferde kaydedilebiliyor. Nitekim son yıllarda çoğu film ve dizide akılda kalan drone çekimleri görüyoruz. James Bond: Skyfall, The Wolf of Wall Street ve Jurassic World gibi tanınmış yapımların birtakım sahnelerinin drone ile çekildiğini biliyor muydunuz? Hollywood, droneları çoktan hikâye anlatımının hizmetine almış durumda.

Yeni Yaratıcı Teknikler: FPV ve Dinamik Çekimler

Drone sinematografisindeki bir öteki yenilik trendi, FPV (First Person View) drone kullanımı. FPV dronelar, pilotun drone üstündeki kameradan anlık imaj alarak hususi gözlüklerle uçarak yönlendirdiği yüksek manevra yetenekli cihazlardır. Bu dronelar genelde daha ufak ve hızlıdır, hatta yarış dronelarından uyarlanmıştır. Sinemada FPV drone kullanımı, seyirciye sanki mekanın içerisinde süzülüyormuş hissi veren son aşama hareketli çekimler ortaya çıkarıyor. Örneğin bir aksiyon filmimizde FPV drone, dar bir koridorun içerisinden uçarak karakterleri takip edebilir, sonrasında pencereden dışarı çıkıp bir araba takibini tek planda görüntüleyebilir. Bu biçim sahneler, geleneksel steadycam ya da dolly çekimleriyle olası olmayacak kesintisiz bir enerji taşıyor.

Son dönemde birtakım yönetmenler, aksiyon ve spor sahnelerinde FPV drone çekimlerine bilhassa yer vermeye başladılar. Örneğin, bir araba kovalamacasını hem araçların arasından zikzak çizerek hem de ani irtifa değişiklikleriyle yukarıdan takip eden FPV çekimleri olabildiğince revaçta. Hatta bu alanda uzmanlaşan yeni bir meslek doğdu: FPV drone sinematografları. Bu pilotlar sinema dilini de bilen, uçuş becerileri yüksek kişiler ve prodüksiyonlar onları dünyanın dört bir tarafındaki projelere çağırıyor.

Prodüksiyon ve Lojistikte Kolaylık

Droneların setlere girişi ancak yaratıcı açıdan değil, pratiklik bakımından da büyük ayrım yarattı. Öncelikle, bir drone kadrosu tipik olarak iki üç kişiden oluşur: pilot, kamerayı denetim eden operatör ve gerekiyorsa bir gözlemci. Bu ufak ekip, koca bir helikopter kadrosunun yapmış olduğu işi yapabilir hale geldi. Setlerde daha azca insan ve ekipmanla çalışmak, yapımcılar için bulunmaz bir nimet. Ayrıca drone kurulumu ve kalkışı çok süratle yapılabilir; spontane çekim fırsatlarına imkân tanır. Örneğin, dış mekanda çekim yaparken gökyüzünde görkemli bigün batımı oluştuğunu ayrım eden bir yönetmen, süratle drone’u havalandırıp birkaç büyüleyici ekstra plan alabilir. Eskiden bu şekilde bir kareyi yakalamak için kim bilir ertesi gün helikopter ayarlamak gerekecekti.

Dronelar bunun yanı sıra ulaşılması zor mekanlarda çekim yapmayı kolaylaştırdı. Dağ zirveleri, yar kenarları, okyanus üstü gibi sıra dışı lokasyonlarda artık fizyolojik olarak kameramanı tehlikeye atmadan çekim mümkün. Belgesel sinemacılar da böylece yırtıcı doğayı ya da tehlikeli yerleri gözlemleyebiliyor. Bir film sahnesi için de benzer şekilde, hikayenin gerektirdiği sıkıntılı coğrafyaları ekrana taşımak daha erişilebilir hale geldi.

Teknolojinin ilerlemesiyle, daha ağır kamera taşıyabilen yüksek nakliyat kapasiteli dronelar da piyasaya çıktı. Başlangıçta dronelar ancak ufak aksiyon kameraları ya da hafifçe DSLR’ları taşıyabilirken, bugün birtakım modeller ustalaşmış sinema kameralarını (RED, ARRI ALEXA Mini gibi) havada taşıyabiliyor. Bu, imaj yönetmenlerinin nitelik açısından ödün vermeden drone kullanabileceği anlamına geliyor. Artık havadan çekimlerde de aynı ana kamera ile eş kıymet nitelik yakalanabiliyor, böylelikle renk revizyon ve kurgu aşamasında sahneler arasında tutarlılık sağlanıyor.

Sinematografide Yeni İhtimaller ve Gelecek

Drone teknolojisinin sinema sektöründeki kullanımı, yönetmen ve imaj yönetmenlerine devamlı yeni ihtimaller sunuyor. Son yıllarda dronelar ancak kamera taşıyıcısı değil, bunun yanı sıra uçan bir fer deposu ya da efekt aracı şeklinde de kullanılıyor. Büyük bir aksiyon sahnesinde, gece göğünde süzülerek hareket eden kuvvetli ışıklar (örneğin bir arama helikopterinin spot ışığı efekti) drone ile sağlanabiliyor. Bir drone’a bağlanan LED fer paneli, sette devasa bir projektörün ya da vinç üstündeki bir fer operatörünün yerini alarak hareketli ve esnek tenvir sağlıyor. Aynı şekilde, sis makinesi ya da kıvılcım yaratıcı ufak cihazlar taşıyan dronelar deneysel projelerde görülmeye başlandı bile.

Önümüzdeki dönemde drone ile çekimde daha da fazla otomasyon görmemiz olası. Şimdiden birtakım dronelar, belirlenen bir nesneyi ya da kişiyi suni zekâ sayesinde otomatik takip edebiliyor. Bu tür “akıllı uçuş” özellikleri geliştikçe, komplike koreografiler insan müdahalesi minimumda tutularak icra edilebilecek. Belki bir gün, senaryoyu yazıp sahneyi sanal olarak planladıktan sonra, droneları o sahneyi çekmek suretiyle programlayabileceğiz.

Elbette bütün bu heyecanın yanısıra emniyet ve düzenlemeler mevzusu da önemini koruyor. Film setlerinde drone kullanımı, hususi izinler ve hassas emniyet protokolleri gerektiriyor. Sonuçta çok süratli hareket eden bir cihazdan bahsediyoruz ve yanlış bir manevra ciddi hasarlara yol açabilir. Sektörde, tecrübeli drone pilotlarına olan istek bu yüzden yüksek. Pek çok ülke, ustalaşmış filmcilere drone çekimleri için kolaylık elde eden izin prosedürleri geliştirdi, fakat her çekimde ekiplerin güvenliği en öne koyması bekleniyor.

Drone teknolojisi beyaz perdede kendini kanıtlamış durumda ve devamlı evrim geçiriyor. Yerden göğe uzanan bu ufak araçlar vasıtası ile kameralar artık harbiden “özgür” diyebiliriz. Yönetmenler, izleyiciyi hikayenin içerisine çekmek için kuşun gözü perspektifinden sürükleyici yolculuklar sunabiliyor. Gökyüzünden inen tek planlar, dar mekanların içerisinden geçen uçuşlar ya da devasa yapılar çevresinde dönen kesintisiz hareketler… Tüm bunlar sinema dilinin parçası haline geldi. Drone’lar, sinemacıların vasıta kutusundaki yerini sağlamlaştırarak, hikâye anlatımında ufkumuzu genişletmeye devam edecek gibi görünüyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir