Connect with us

Gündem

Ezelî ve Ebedî Hitap: Vahiy

Prof. Dr. Halis AYDEMİR
DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

Allah’ın beşer ile kelam etmesi

Yaradan Allah’ın (c.c.), yarattığı kullarına hitap etmesi evrendeki en değerli ve en müstesna olaylardan biridir. Mukaddes Tuva vadisinde Hz. Musa’ya “Ben Allah’ım Ben! Benden gayrı bir ilah yok!” diye seslenen Allah (c.c.) orada Hz. Musa (a.s.) ile kelam etmişti. Beşer dediğimiz varlığın diğer varlıklardan farkı, Yaradan ile olan bu münasebetine dayanır. Nitekim o, yaratıcısını tanıyabilecek, O’nu sevebilecek ve O’na saygı duyabilecek bir potansiyelde yaratılmıştır.

Kulun iletişim arayışı sevgidendir

Yaradan’ı tanıyıp meftun olan her kul O’nunla bir iletişim kurabilmenin özlemi içerisine girer. O’ndan bir şeyler duymak; O’nu memnun edebilmenin yolunu yordamını öğrenmek ve O’na kavuşacağı güne (vuslata) dair bir muştuya ermek için çırpınır durur. İşte vahiy, böyle bir beklentiyle kavrulan yüreklere Cenab-ı Hakk’ın sevgiyle karşılık vermesi ve onlara değer verip iletişimi başlatmasıdır. Nitekim vahyin çağrısı sevgiyi esas alan bir hitapla gelmiştir: “De ki şayet Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin!” (Âl-i İmran, 3/31.) Bu açıdan bakılınca denilebilir ki dine adım atmak, Allah’a duyulan sevgi ile başlar. Yine denilebilir ki Cenab-ı Hakk’ın kullarına seslenişi onların sevgisine karşılık gelen ilahi bir rahmetin ta kendisidir. Nitekim Allah (c.c.) Hz. Muhammed’i (s.a.s.) âlemlere rahmet olarak göndermiştir. (Enbiya, 21/107.) Ayrıca diğer peygamberlerine gönderdiği vahyi de rahmet olarak nitelendirmiştir. (Hud, 11/17, 28, 63; Araf, 7/154; Neml, 27/77; Kasas, 28/86.) 

Kul, dine sevgi ile adım atar; neticesinde Rabbinin sevgisine mazhar olur. Bu süreçteki iletişim köprüsüne vahiy denir ve çift yönlüdür. Nitekim Yaradan, kuluna vahiy ile hitap eder; kul da yaratıcısına vahiy ile niyaz eder. Bakınız kutsi bir hadis-i şerifte Cenab-ı Hak ne buyurmuştur: “‘Namazı kulumla aramda ikiye taksim ettim; kuluma istediğini vereceğim. Nitekim kul; ‘Elhamdülillahi rabbil alemin!’ dediğinde Allah Teâlâ der ki: ‘Kulum bana hamdetti.’ ‘Errahmanirrahim.’ dediğinde Allah Teâlâ der ki: ‘Kulum bana övgüde bulundu.’, ‘Maliki yevmiddin.’ dediğinde Allah Teâlâ der ki: ‘Kulum beni yüceltti.’ Sonra ‘İyyake na’büdü ve iyyake nestain.’ dediğinde Allah Teâlâ der ki: ‘Bu, benimle kulum arasındadır; kuluma ayrıca istedikleri vardır.’ ‘İhdinessıratal müstakim sıratallezine en’amte aleyhim ğayril mağdubi aleyhim veleddallin.’ dediğinde Allah Teâlâ der ki: ‘İşte bu kulum içindir ve kulum için istedikleri vardır.’” (Müslim, 395.)
Görüldüğü üzere bu ayetler Cenab-ı Hakk’ın bize bir vahyi olduğu gibi bizim de her namazda Mevlamıza niyazımızdır. Yaradan ile aramızdaki münasebetin ayet ayet taksim edilmiş hâli gibidir. Elbette ki bu münasebetin mahiyeti kulluk ilişkisidir. Nitekim kul, eşsiz ve benzersiz yaratıcısına sevgisini, taparak yaşar. Çünkü tapmak sevginin en üstün hâlidir; mutlak olarak tekildir ve ancak âlemlerin Rabbi olan Allah Zülcelâl’e (c.c.) yaraşır. Görünen o ki Yüce Yaratıcı kullarına sevginin dilini de vahiy ile öğretmiş bulunmaktadır. Âlemlerin Rabbine hamdolsun!   

Allah vahiy ile din öğretir

Kul, Allah’a nasıl tapacağını/kulluk edeceğini vahiy sayesinde yine Allah’tan öğrenir. Bu sebeple taabbudî (ibadetle ilgili) konularda vahiy elzemdir. Çünkü kulun Allah’ı nasıl bir ibadetle memnun edebileceğine dair kendince vesile edinmesi söz konusu değildir. Yegâne mabut olan Allah (c.c.) ibadeti tayin ve takdir hakkına elbette sahiptir. Kul kendince ihdas ettiği bir şeyi ibadet olarak Mevlaya takdim edemez. Bu açıdan bakıldığında vahiy olmaksızın Cenab-ı Hak ile sağlıklı bir kulluk ilişkisi içerisine girmek mümkün görünmemektedir. Nitekim Resulüllah’a (s.a.s.) gelen Kur’an vahyinin son ayetleri “Bugün size dininizi mükemmel eyledim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve böylece sizin için din olarak İslam’dan razı oldum.” (Maide, 5/3.) şeklinde son bulmuştur. Binaenaleyh, Cenab-ı Hakk’ın rızasına götüren meşru vesilelerin tamamı bu süre zarfında Resulüllah üzerinden hem söylem hem eylem olarak tüm insanlığa öğretilmiş bulunmaktadır. 

Vahiy özgün bir öğretidir

Dinin öğretilmesi, hayatı bütünüyle kapsadığından sadece teorik değil aynı zamanda pratik etmenleri de içermektedir. Öğretinin uygulamalı boyutu da Cenab-ı Hakk’a dayanması icap eder ki böylece öğretilen din Allah’ın dini olabilsin. Aksi takdirde eyleme bakan yüzünü herkesin keyfince oluşturduğu bir dinin, tutarlı bir zeminden ve yeknesak bir görünümden yoksun kalacağı izahtan varestedir. Dolayısıyla dinin hem teorik hem pratik yanı dini öğreten Allah’a (c.c.) dayanmalıdır. Yoksa din, kulların şekillendirdiği insan ürünü bir şey hâline gelir. Bu anlamda din, ilahi ve özgündür; insan eliyle artırma ve eksiltme kabul etmez.  

Allah bir peygamberle üç türlü konuşur

Söylemden eyleme uzanan ve onu da içine alan bütüncül manada bir din eğitimi ve öğretimi için Yüce Yaradan gönderdiği beşer peygamberler ile üç türlü konuşmuştur. Bunlar aynı zamanda vahyin çeşitleri olarak da karşımıza çıkar. Nitekim Yüce Mevla buyuruyor ki: “Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla yahut perde arkasından konuşur. Yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. Şüphesiz O yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Şura, 42/51.)

İlham yoluyla vahiy

Bir peygamberin içine doğan Cenab-ı Hakk’ın kendisine ilham ettiği vahiy türüdür. Kur’an-ı Kerim’de peygamberlerin vahiy aldıkları sahnelerden bazılarında onların ilham yoluyla vahiy aldıkları anlaşılmaktadır. Söz gelimi Hz. Musa (a.s.) kalabalıkların ortasında sihirbazların karşısında onların sergiledikleri sihirleri görünce korkuya kapılmış ve hemen o anda Cenab-ı Hak tarafından teskin edici ve yönlendirici bir vahiy almıştır: “Musa, içinde bir korku sezdi de biz ona korkma dedik! Sen üstün olansın! Sağ elindekini bırak onların sergilediklerini yutuversin; zaten onların yaptıkları sihirbaz numarasıdır; sihirbaz nereye varsa iflah olmaz!” (Taha, 20/67-69.) Görüldüğü üzere Cenab-ı Hak, Hz. Musa’nın (a.s.) içinde (nefsinde) yaşadıklarını bize anlatmaktadır. Bunların içerisinde Yüce Yaradan’ın kendisine içten seslenerek vahyetmesi de yer almaktadır. 

Aynı şekilde Hz. Yusuf’u (a.s.) kardeşleri götürüp kuyuya atmak için toplanmışken Cenab-ı Hak kendisini teselli ederek şöyle vahyetmiştir: “Kardeşleri onu götürüp kuyuya atmayı kararlaştırınca biz de ona vahyettik ki ‘Sen onlara bu yaptıklarını kesinlikle haber vereceksin de onlar farkında olmayacaklar!’” (Yusuf, 12/15.)  Akut gelişen ve ortam içinde yaşanan başkaca benzer vahiy örneklerini Kur’an-ı Kerim’de peygamber kıssalarında bulmak mümkündür.  

Perde/engel ardından vahiy

Bir perde yahut engel ardından Yüce Yaradan’ın kuluna seslenmesi olarak tarif edilen ve en çarpıcı örneğini mukaddes Tuva vadisinde Cenab-ı Hakk’ın Hz. Musa’ya nidasında gördüğümüz vahiy çeşididir. Nitekim ayet-i kerimede Cenab-ı Hak şöyle haber vermektedir: “Oraya gelince, o mübarek yerdeki vadinin sağ kıyısından, oradaki ağaç tarafından kendisine şöyle seslenildi: ‘Ey Musa, muhakkak ki ben âlemlerin Rabbi Allah’ım!’” (Kasas, 28/30.) Konu ile ilgili ayet-i kerimelerde Allah’ın Hz. Musa ile karşılıklı konuştuğunu ve bu konuşmaların mahiyetini teferruatlı bir şekilde görürüz.

Allah, rüya perdesi üzerinden de peygamberlerine vahyetmektedir. Nitekim Hz. İbrahim (a.s.) gördüğü rüyayı oğlu İsmail’e (a.s.) anlatıp görüşünü sorduğunda Hz. İsmail babasının gördüğü rüyayı Allah’ın bir emri olarak değerlendirip şöyle demiştir: “Ey babacığım, emrolunduğun şeyi yap! Beni sabredenlerden bulacaksın inşallah.” (Saffat, 37/102.) 

Bunun üzerine Hz. İbrahim (a.s.) rüyanın gereğini yerine getirmeye teşebbüs ettiğinde Cenab-ı Hak kendisine seslenmiş ve “Ey İbrahim, artık rüyayı kesinlikle doğruladın!” buyurmuştur. (Saffat, 37/105.) Böylece Hz. İbrahim’in (a.s.) gördüğü rüyanın bir vahiy olduğu Cenab-ı Hak tarafından da tescil edilmiş olmaktadır.

Bir örnek de Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) üzerinden verelim. Rüyada Mekke’ye korkusuzca girdiklerini, ibadetlerini yapıp ashabından kimilerinin başlarını tıraş ettiğini, kimilerinin de kısalttığını gördüğünü anlatması üzerine; peygamber rüyasının vahiy olduğu gerçeğinden hareketle Müslümanlar umre yapmak üzere düşman yurdu olan Mekke’ye hareket etmişler ancak ne var ki Hudeybiye’de Kureyş müşrikleri tarafından önleri kesilmiştir. Rüyayı duyan münafıklar Mekkeli müşriklerin Müslümanları oracıkta katledeceklerini düşünüp bu işin artık sonunun geldiğini sanmışlardır. Müslümanların bu denli tehlikeli bir sürece girmelerinin tek sebebi Resulüllah’ın rüyasını vahiy olarak kabul etmeleridir. Mekke’ye giremeyince de bundan son derece rahatsız olup rüyanın gerçekleşmeyişinden mustarip olmuşlardır. Bunun üzerine Cenab-ı Hak, Fetih suresini indirmiş ve orada konuyu şöyle açıklığa kavuşturmuştur: “Allah, resulüne rüyayı kesinlikle hak üzere doğrulamıştır. Sizler Mescid-i Haram’a inşallah kesinlikle güvenli bir şekilde gireceksiniz; kimileriniz başlarını tıraş etmiş kimileriniz de kısaltmış olarak ama korkusuzca!” (Fetih, 48/27.) Böylece Yüce Mevla’nın bu ayetleriyle de anlaşılmış oldu ki peygamberler rüya perdesi ardından vahiy almaktadır.

Cibril-i Emin (a.s.) ile gelen vahiy

Son olarak ayette geçen üçüncü çeşit vahiy Cenab-ı Hakk’ın elçi göndermek suretiyle peygamberlerine vahyetmesidir. Nitekim Kur’an vahyi bu yolla Resulüllah’a (s.a.s.) indirilmiştir. Allah (c.c.) buyuruyor ki: “Uyaranlardan olasın diye onu Arap lisanıyla senin kalbine Ruhu’l-Emin indirdi.” (Şuara, 26/193.) Bir başka ayette ise Hz. Cibril (a.s.) bu kez Ruhu’l-Kudüs olarak anılmıştır: “De ki onu Ruhu’l-Kudüs Rabbinden hak ile indirdi.” (Nahl, 16/102.) Diğer bir ayette de Cenab-ı Hak, Cibril-i Emin’i doğrudan adıyla anmıştır: “De ki kim Cibril’e düşman ise bilsin ki onu senin kalbine Allah’ın izniyle indiren odur.”  (Bakara, 2/97.) Bu ayet-i kerimelerden anlaşılıyor ki Kuran-ı Kerim Resulüllah’ın kalbine üçüncü türden vahiy yoluyla, yani melek elçi (Hz. Cibril) tarafından indirilmiştir.

Dinin uygulamalı boyutunu öğretmek üzere Hz. Cibril-i Emin (a.s.) Peygamber Efendimizin (s.a.s.) yanına bazen de beşer suretinde gelirdi. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de Hz. Cibril’in, Hz. Meryem’in yanına beşer suretinde temessül ederek gelebildiğini ve onunla konuşabildiğini görmekteyiz. (Meryem, 19/17.) Benzer şekilde Resulüllah’ın yanına gelir ve ona öğretmenlik yapardı. Bilindiği üzere Sevgili Peygamberimiz, Hz. Cibril geldiğinde kokusundan rahatsız olur endişesiyle ömrü boyunca soğan ve sarımsak yemekten uzak durmuştur. Binaenaleyh, bu vahiy süreci neticesinde Yüce Allah indirdiği İslam dininin pratik boyutunu beşer suretine bürünebilen Hz. Cibril üzerinden Resulüllah’a uygulamalı olarak öğretmiş bulunmaktadır. Bunun en çarpıcı örneği namazdır; nitekim bu ibadeti ve vakitlerini Resulüllah’a (s.a.s.) Cibril  (a.s.) bizatihi öğretmiştir. (Nesai, 1/255.)

Netice itibarıyla yarattıkları üzerinden Allah’ı tanıyıp seven kulların, vahiy üzerinden O’nunla iletişime geçip sevgisini kulluk düzeyinde yaşadığı ve sonra adım adım vuslata doğru yol aldığı, adına din dediğimiz sürecin eğitim ve öğretimi tüm boyutlarıyla bu üç vahiy çeşidi sayesinde tamamlanmış olur.

İnsanın muallimi olan âlemlerin Rabbine hamdolsun!

Kaynak: Diyanet Haber

Continue Reading
Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Gündem

Ferhat Ayhan; Ticarette En Doğru Yatırım, İtibardır

Babası Ali Ayhan’ın kurduğu temeller üzerine, kardeşleriyle birlikte şirketin başında duran Ferhat Ayhan; Ayhanlar Global’i güven, temsil ve ilkelerle büyütüyor.

Aileden Gelen Değerlerle Büyüyen Bir Başarı: Ferhat Ayhan ve Ayhanlar Global

İstanbul merkezli Ayhanlar Global, mutfak gereçleri ve züccaciye sektöründe Türkiye’nin dört bir yanına ve yurt dışına ürün ulaştıran, güvenin yanı sıra stratejik fiyat politikaları ve güçlü tedarik sistemiyle dikkat çeken bir toptan satış firması. Şirketin CEO’su Ferhat Ayhan, “Ticarette sadece doğru olmak yetmez, aynı zamanda dengeli olmak gerekir” diyerek, aileden gelen değerlerle şekillenen bu yapının arkasındaki vizyonu anlatıyor.

Ticaretin dili her dönemde değişir; yöntemler evrilir, araçlar dönüşür. Ancak bazı değerler vardır ki zamana karşı eskimez. Ayhanlar Global, işte bu değerler üzerine kurulu bir yapının adıdır.

İstanbul İstoç’ta faaliyet gösteren firma, mutfak gereçleri, züccaciye ürünleri ve plastik ev gereçleri başta olmak üzere geniş bir ürün yelpazesini hem yurt içi hem yurt dışı müşterileriyle buluşturmaktadır. Türkiye’nin tüm bölgelerine toptan ürün ulaştıran şirket, aynı zamanda Orta Doğu, Avrupa ve Afrika pazarlarında da aktif bir tedarikçi olarak yer almaktadır.

Fakat bu hikâyede yalnızca ticaret değil, bir aile geleneği, bir vizyon ve bir duruş var.

“Babamızın Kurduğu Değeri, Kardeşler Olarak Geleceğe Taşıyoruz”

Ayhanlar Global’in temelini atan isim, bugün şirketin CEO’su olan Ferhat Ayhan’ın babası Ali Ayhan. Şirketin şu anki yönetimi, Ferhat Ayhan ve kardeşlerinin omuzlarında yükseliyor.

“Babamız ticareti sadece alım-satım değil, bir ahlak meselesi olarak gördü. Biz de onun açtığı yolda yürürken aynı değerlere sadık kalmaya çalışıyoruz. Kurumsallıkla aile sıcaklığını harmanlayan bir yapıyız.”

Ferhat Ayhan, ticaret anlayışlarının temelinde aileden gelen sözlü mirasın önemli bir etkisi olduğunu şu sözlerle ifade ediyor:

“Dedemden ve babamdan öğrendiğim bir şey var: Ticarette dürüstlük, senetten kıymetlidir. İşin büyüklüğü, vicdanın küçülmesine sebep olmamalı. O yüzden her ticari kararda aynaya bakabileceğimiz bir duruş sergilemeye gayret ediyoruz.”

Sadece Güven Değil, Stratejik Ticaret ve Fiyat Dengelemesi

Ayhanlar Global, iş dünyasında sadece güvenle değil; aynı zamanda akılcı fiyat politikaları, sektörel ihtiyaçlara uygun ürün yönetimi ve doğru arz-talep dengesiyle de öne çıkıyor.

“Bir ürünü doğru fiyata alıp, doğru noktaya ulaştırmak; hem üreticinin hem tüketicinin hakkını korumak demektir. Biz bu noktada adaletli ve sürdürülebilir bir çizgi izlemeye çalışıyoruz.”

Ferhat Ayhan’a göre ticaret, yalnızca kar etmek değil, tüm tarafların kazandığı bir denge ortamı kurmaktır. Bu yüzden şirket, sadece ürün satmıyor; pazar analizi, tedarik planlaması ve marka temsili gibi konularda da çözüm ortağı rolü üstleniyor.

Türkiye Ekonomisine Güç Veren Bir Tedarik Modeli

Ayhanlar Global, Türkiye’nin üretim gücünü iç ve dış pazarlara taşıyarak ekonomiye somut katkılar sağlayan bir yapı olarak faaliyet göstermektedir. Firma aynı zamanda yurt dışından ithal ettiği kaliteli ürünleri de iç pazara sunarak çift yönlü bir tedarik kanalı oluşturmuştur.

“Biz lojistik firması değiliz; biz bir tedarikçiyiz. Ancak tedarik demek sadece ürün taşımak değil, ürünün arkasındaki emeği, hayali ve değeri doğru temsil etmektir.”

Bu bakış açısı sayesinde firma, hem küçük ve orta ölçekli üreticilere alan açmakta, hem de uluslararası alıcıların güvenini kazanmaktadır.

Ferhat Ayhan’ın Ticaret Felsefesi: “İlk Kazancınız Duruşunuz Olsun”

Ferhat Ayhan, yıllardır sürdürdüğü iş hayatında kazancı yalnızca maddi değerle ölçmeyen bir anlayışa sahip. Onun için en değerli yatırım, itibar ve sağlam karakter:

“Bir işe başlarken hep şunu sorarız: ‘Bu işin sonunda vicdanımız rahat olacak mı?’ Cevap hayırsa, ne kadar kârlı olursa olsun o iş bize uygun değildir. Çünkü bir gün her şey biter, ama iyi bir isim baki kalır.”

Aynı zamanda gençlerle sık sık bir araya gelen Ferhat Ayhan, iş hayatına atılacaklara önemli tavsiyelerde bulunuyor:

“Sabırlı olun. Sabırla kazanılan hiçbir şey kolay kaybedilmez. Bugün sizi anlatan şey, kaç iş yaptığınız değil; nasıl biri olarak anıldığınızdır.”
“Unutmayın, hızlı büyüyen ağaç rüzgârda çabuk devrilir. O yüzden kökünüz derin olsun; ticaretteki başarınız da kalıcı olsun.”

Ailede Başlayan, Topluma Açılan Bir Yolculuk

Ayhanlar Global’in bugünkü başarısının ardında yalnızca ticari hamleler değil; aile içi uyum, kardeş dayanışması ve birbirini tamamlayan güçlü roller yatıyor. Ferhat Ayhan, bu birlikteliğin sadece geçmişe saygı değil, aynı zamanda geleceğe karşı bir sorumluluk olduğunu ifade ediyor:

“Aynı sofrada büyüyen kardeşler olarak bugün aynı vizyonda yürümek bizim için hem bir nasip, hem bir görev. Bizden sonra da bu yapının değerleriyle devam etmesini istiyoruz.”

Sonuç: Sessiz, Dürüst ve Sürdürülebilir Bir Başarı Öyküsü

Ayhanlar Global, bugün Türkiye’nin dört bir yanına ürün ulaştıran, yurt dışı pazarlarda aktif rol alan, yerli üreticileri temsil eden, ithalatla iç pazara katkı sunan, aile değerleriyle kurumsallığı birleştiren güçlü bir tedarik zinciri olarak faaliyetlerini sürdürüyor.

Ferhat Ayhan ve kardeşleri için bu yapı sadece bir ticari organizasyon değil; geçmişten geleceğe uzanan bir emanet, ahlaki ilkelerle büyüyen bir miras, yeni nesillere güvenli bir örnek.

“Kazandıklarımızdan çok, nasıl kazandığımız bizim için önemli. Çünkü ticaret biter, raflar boşalır, hesaplar sıfırlanır… Ama iyi bir isim, bir ömür kalır.”

— Ferhat Ayhan

Continue Reading

Gündem

Davut Türkoğlu: Hizmet Sektöründe Yapay Zekayı Pulkon ile Entegre Ediyoruz

Pulkon, sunduğu yenilikçi çözümlerle sektörde fark yaratmaya devam ediyor. Güvenlik, istihdam ve entegre tesis yönetimi alanlarında geliştirdiği hizmetlerle, iş dünyasına modern ve akıllı çözümler sunuyor.

Başarısının temelinde, 10 yılı aşkın sektörel deneyime sahip uzman ekibi ve ileri teknoloji odaklı vizyonu bulunan Pulkon, en güncel trendleri takip ederek fark yaratıyor. Güvenlik, istihdam ve tesis yönetimi alanlarındaki akıllı çözümleri sayesinde, hem yerel hem de uluslararası müşterilerinin güvenini kazanmayı başarıyor.

Şirketin başarısının arkasındaki isim Davut Türkoğlu, “Yapay zekâ sadece teknolojik bir gelişim değil, aynı zamanda iş yapış şeklimizi dönüştüren bir güç. Pulkon olarak, bu dönüşümün iş dünyasında yarattığı değişimi en iyi şekilde değerlendiriyoruz” ifadelerini kullandı.

Pulkon, yalnızca yerel pazarda değil, küresel arenada da varlık göstermek için çalışmalarını sürdürüyor. Şirketin vizyonu, yenilikçi hizmetlerini dünya çapında sunarak sektörde öncü bir konum elde etmek.

Teknolojik çözümlerle desteklenen hizmetleriyle öne çıkan Pulkon, yapay zeka tabanlı sistemler ve entegre hizmet anlayışıyla müşterilerine maksimum verimlilik sağlamayı hedefliyor. Güvenlik, istihdam ve tesis yönetimi alanlarında geliştirdiği çözümler, işletmelere değer katıyor.

Davut Türkoğlu, Pulkon’un sunduğu hizmetlerin önemine vurgu yaparak, “Pulkon Güvenlik Hizmetleri, deneyimli kadrosu ve yapay zeka destekli analiz sistemleri sayesinde tehditleri önceden tespit ederek riskleri minimize ediyor. Örneğin, geçtiğimiz yıl bir işletmede şüpheli aktiviteleri belirleyen sistemimiz, büyük bir maddi kaybın önüne geçti. Pulkon İnsan Kaynakları, iş ve işçi eşleştirme sürecinde yapay zeka destekli algoritmalar kullanarak doğru yetenekleri en uygun pozisyonlarla buluşturuyor. Bu sayede bir teknoloji firması, sadece iki hafta içinde ihtiyacına uygun yazılımcı ekibini oluşturdu” dedi.

Ayrıca Pulkon Entegre Tesis Yönetimi Hizmetleri, enerji tasarrufu ve operasyonel verimlilik konularında çağdaş çözümler sunuyor. Türkoğlu, “Bir otel grubu için sunduğumuz tesis yönetimi hizmetleri, operasyonel süreçlerde mükemmeliyet sağlarken misafir memnuniyetinde %25’lik bir artış kaydedilmesini sağladı” ifadelerini kullandı.

Yolculuğuna yerel bir firma olarak başlayan Pulkon, küresel bir marka olma hedefiyle ilerlemeye devam ediyor. Müşteri güvenliği, operasyonel verimlilik ve memnuniyet odaklı yaklaşımıyla modern iş dünyasına değer katan Pulkon, 2026 yılının ilk çeyreğinde uluslararası pazarda genişlemeyi planlıyor.

Continue Reading

Gündem

Bağımsız Kamu Sendikaları Platformu Kuruldu!

Ankara’da bir araya gelen 11 sendika, kamu çalışanlarının hak kayıplarına karşı ortak mücadele etmek amacıyla Bağımsız Kamu Emekçileri Platformu’nu kurduklarını duyurdu.

Kamu çalışanlarının yaşadığı ekonomik ve sosyal hak kayıplarına dikkat çekmek amacıyla bir açıklama yayımlayan BAK-SEN, BİZİM SEN, DEB-SEN, DES, EĞİTİM SÖZ SEN, HEP-SEN, LİYAKAT SEN, SAY-SEN, ÜNİ-PER-SEN, TÖBSEN ve TÖS sendikaları, yıllardır çözülemeyen sorunlara çözüm üretmek ve gerçek sendikacılık anlayışını güçlendirmek için güçlerini birleştirdi.

Platform adına yapılan açıklama şöyle; 

Basına ve Kamuoyuna,

Yaşadığımız süreçte, memurların başta ekonomik kayıplar olmak üzere ciddi hak kayıpları yaşadığı ortadadır. En son yapılan maaş zammında da görüldüğü üzere, memurlar yoksulluk sınırında yaşamaya zorlanmaktadır. Daha da vahim olan ise, iktidarın bu durumu sözde sendikalar üzerinden, özünde ise iktidarın arka bahçesine dönüşmüş yapılardan faydalanarak gerçekleştirmesidir.

Bizler, bu ülkenin üreten, halkını ve vatanını seven, Cumhuriyet değerlerini sahiplenen ve halkın refah içinde yaşamasını isteyen sendikalarız. Sendikaların görevi, üyelerinin mesleki, sosyal, özlük ve ekonomik haklarını savunmaktır. Ancak gelinen noktada, özellikle siyasi aidiyetler üzerinden sendikacılık yapanlar, halkın üreten gücünü sefalet yaşamına mahkûm etmenin bir aracı olarak kullanılmaktadır.

Ayrıca, tüm iş kollarında memurların yıllardır kemikleşmiş ve bir türlü çözüme kavuşturulamayan sorunlar yaşadığı açıktır. Bizler, aşağıda isimleri yer alan sendikalar olarak, kamu emekçilerinin kalıcı hale gelmiş sorunlarının çözümü ve bundan sonra yaşanabilecek sorunlara karşı ortak bir irade oluşturmak, gerçek sendikal mücadeleyi büyütmek amacıyla bir araya geldik. Ankara’da yaptığımız toplantı sonucunda, İlkeli Birliktelik ışığında Bağımsız Kamu Sendikaları Platformu adıyla bir platform kurduğumuzu ilan ediyoruz.

Ayrıca belirtmek isteriz ki, bu ülkede işçiler, emekliler, memurlar ve hatta işsizler birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Dolayısıyla platformumuz, tüm emek kesiminin sesi olacaktır.

Saygılarımızla,

BAK-SEN, BİZİM SEN, DEB-SEN, DES, EĞİTİM SÖZ SEN, HEP-SEN, LİYAKAT SEN, SAY-SEN, ÜNİ-PER-SEN,TÖBSEN, TÖS

BAĞIMSIZ KAMU EMEKÇİLERİ PLATFORMU YÜRÜTME KURULU

Continue Reading

Çok Okunanlar