Connect with us

Gündem

İlimle Tezyin Edilmiş Bir Ömür: Muhammed Hamidullah

Koray ŞERBETÇİ

XX. asır İslam dünyası için politik anlamda bir yılanlı kuyu gibiydi. Sömürgeciliğin etkisi zirveye ulaşmış, Müslüman milletlerin çoğu siyasi bağımsızlıklarını kaybetmişlerdi. I. Dünya Savaşı sonucu Osmanlı Devleti’nin yıkılması da bu krizi derinleştirmişti.

Bunun yanında Batı dünyasının teknikte ilerlemesinin meydana getirdiği, yeryüzüne tahakküm edici iklim de Müslümanların bu hâlini pekiştirmekteydi. Müslüman dünya sadece siyasi krizlerle uğraşmıyor, bu hegemonyanın etkisiyle sosyal bir krize de sürükleniyordu. İşte tam bu noktada ortaya çıkan ilim ve fikir sahasındaki öncü Müslüman şahsiyetler bu karanlık havada âdeta bir deniz feneri gibi XX. asrın fırtınalı ikliminde Müslümanlara yol göstermek için hayatlarını ilme adıyorlardı. Bu ışıklardan birisi de 19 Şubat 1908’de İngiltere sömürgesi olan Hindistan’ın Haydarabad şehrinde parlamaya başladı.

Köklü ilmî geleneğe sahip bir ailede, Haydarabad Nizamlığı başmüftülerinden Ebu Muhammed Halilullah’ın oğlu olarak dünyaya gelen Muhammed Hamidullah, adını XX. asrın İslam âlimleri arasına yazdıracak ve yetiştirdiği talebeleriyle bir fikir yolu inşa edecekti.
Hamidullah pek çok Müslüman âlim gibi ilk eğitimini babasından aldıktan sonra dinî eğitimini Câmia Nizâmiyye’de tamamladı ve günümüzün yüksek lisans derecesine denk “mevlevi kâmil” unvanını aldı. Ardından Osmâniye Üniversitesi Hukuk Fakültesinde devletler hukuku alanında yükseköğrenimine devam etti. Bu sağlam eğitimden sonra o dönemde Hanefi âlimlerinin eserlerini neşretmek amacıyla oluşturulan “Meclisü İhyâi’l-maârifi’n-Nu’mâniyye”ye katıldı.

Muhammed Hamidullah, devletler hukuku alanında uzmanlaştığından okulu tarafından doktorasını tamamlamak için Almanya’nın Bonn şehrindeki Rheinische Friedrich Wilhelms Üniversitesine gönderildi. Bu zaman diliminde kendisini Avrupa ile sınırlamadı. Çalışmalarını San’a, Mekke, Medine, Beyrut, Şam ve Kahire gibi Müslüman ülkelerin kütüphanelerinde sürdürdü

Bu süreçte yolu Türkiye’ye de düştü. Takvimler 1932 yılını gösterirken İstanbul’a geldi ve Şerafettin Yaltkaya, İsmail Saib Sencer, Hellmut Ritter, Osman Reşer gibi ilim adamlarıyla görüştü.

Aslında ülkesine dönüp orada çalışmalarını devam ettirmek istiyordu ama 1948 yılında Hindistan’ın Haydarabad Nizamlığı’nı işgal etmesi üzerine ülkesine dönmedi. Zaten Haydarabad’ın bağımsız bir devlet olarak tanınmasını sağlamak amacıyla çalışmalar yaptığı için Hindistan hükûmeti de onun Haydarabad topraklarına girmesini yasaklamıştı. Uzun yıllar İngilizlerce yönetilmiş Hindistan’ın İngiltere ile arasında suçluların iadesi antlaşması yapması üzerine İngiltere’ye de gidemez ve nihayetinde Fransa’ya sığınma başvurusunda bulundu. Kabul edilince bu ülkeye yerleşti 1996 yılına kadar orada vatansız (heimatlos) statüsünde yaşadı. 

Sürgün hayatının hüznünü ilmî çalışmalarıyla gidermeye çalışsa da rahatsızlığı ilerleyince 1996’da Amerika Birleşik Devletleri’ne giderek Florida eyaletinin Jacksonville şehrindeki akrabalarının yanına yerleşti. 17 Aralık 2002 tarihinde vefat etti.

Paris’te çatı katında bir âlim

Aslında Muhammed Hamidullah gibi bir âlimin hayatı çok basitçe tarif edilecek olursa iki nokta bütün meramı anlatır gibi görünmektedir: Mütevazı bir yaşam ve çalışma aşkı.

Yaşamına kuş bakışı bakıldığında tüm ömrünü İslam araştırmalarına adamış olan Hamidullah, bir aile bile kurmamış, günümüz insanının vazgeçilmez hak saydığı ihtiyaç ve etkinliklere bile el uzatmamıştır. Onun dünyası kütüphaneler, ilim meclisleri ve seyahatlerinden ibaret kalmıştır.

Bütün dünyanın dünyevi ışıltısıyla gözlerini kamaştıran Paris gibi bir şehirde o, küçük bir apartmanın çatı katında, tek oda denebilecek sade dairede, kendi hayatıyla ve gündelik ihtiyaçlarıyla ilgili hiç kimsenin yardımını kabul etmeden yaşamıştır. Öyle ki ilerleyen senelerde ortaya koyduğu eserler milyonlarca insan tarafından okunmuş olmasına rağmen hayatının son dönemini ciddi bir maddi sıkıntı içinde geçirmiştir. Ortaya koyduğu eserlerin hacmi düşünülünce bunun bir çelişki olduğu akla gelebilir ama onun bütün adımlarını maddi bir beklenti olmadan ilahi rızayı eksene alarak attığı göz önüne alınırsa çok da garip bir durum olmadığı rahatlıkla görülebilir.

Çalışmaya ve üretmeye programlı bir hayat

Muhammed Hamidullah’ın sosyal bakımdan sade hayatı yanında çalışma hayatı ise oldukça yüksek tempoluydu. Hamidullah bu bakımdan çok disiplinli ve çok çalışkan birisiydi. 

Öğrencilerinin tanıklığı ışığında denilebilir ki çalışma tarzında çok titiz olan Hamidullah, çalışacağı konu üzerine iyice odaklanır ve onu birçok kaynaktan araştırarak çalışırdı. Zamanı bir kuyumcu terazisi hassasiyetinde verimli bir şekilde kullanan ve bir anını dahi israf etmeyen bir âlimdi. Örneğin çalışmaları sırasında bir eliyle tutup sayfalarını çevirdiği kitabın bölümlerini âdeta fotokopi çeker gibi hızlı bir şekilde Arapça not aldığı, öğrencileri tarafından aktarılmıştır.

Çok yönlü bir zihne sahip olan Hamidullah; Arapça, Farsça, Urduca, İngilizce, Almanca, Fransızca makale ve kitaplar yazabilecek dil kabiliyetine sahip bir ilim adamıydı. Öyle ki bu diller arasında Türkçe de vardı.

Bu çalışma sistemini ancak sıkı bir disiplinle sağladığı için harcayacak boş bir zamanı olmadığını herkes bildiğinden ziyaretine gidenler soracaklarını sorarlar ve ayrılırlardı. Kendisi davetlere pek katılan biri değildi. Ama bunun tek istisnası ilmî toplantılardı. Böyle bir toplantıya çağrılsa hemen davete icabet ederdi. Bu tutumunu da yine Müslüman bir âlimin ciddiyetiyle ve sorumluluk duygusuyla temellendirmişti. Şöyle demişti: “‘Gel, İslam’ı ve peygamberi anlat.’ diye davet geldi mi, senin reddetme lüksün yok!”

Hamidullah modern insana ne anlattı?

İslam dünyasının ciddi krizlere girdiği ve seküler yaşam tarzının egemen olduğu bir asırda tabiri uygunsa dinin, modern hayatın müştemilatına hapsedildiği bir dönemin âlimiydi Muhammed Hamidullah. Bu nedenle o, eserlerini farklı bir tarzda kaleme aldı. Derin bilgisi dolayısıyla ele aldığı konuları oldukça basit ve anlaşılır bir tarzda yazmıştı. Eserlerinin çoğunun hedef kitlesi, İslam hakkında hiçbir bilgisi olmayanlardı. 

Onun hedefi; İslami araştırmaları bir uzman ciddiyetiyle yapmak ama uzmanlığın en büyük hastalığı olan fildişi kulede hapsolup kalmaktan kurtarmaktı. Bu nedenle sadece masabaşı çalışmalarla yetinmemiş, sahaya da inerek ilmî konferanslarla bu bilginin yaygınlaşmasını arzulamıştır. Eserlerini yazarken temel derdi de budur.

Modern ve seküler bir dünyada İslamiyet’i anlatma derdini omuzlayan Hamidullah, İslam’a bütüncü bir yaklaşım geliştirmeye gayret etmişti. Peki, bunun yararı ne olacaktı?

Ona göre bir alanı derinlemesine bilen ama bütünü ıskalayan bir âlimin pratikte Müslümalara yol göstermesi çok zordu. Kendisinin uzmanlık alanı İslam Hukuku olmasına rağmen İslam Tarihi, hadis, tefsir, dil gibi diğer ilimlerde de eserler kaleme alabilmesindeki mantık budur. Böylece Hamidullah, İslam’a bir araştırma alanı olarak bütünsel yaklaşma düşüncesini elle tutulur hâle getirmiştir.

Hamidullah’ın yaklaşımıyla İslam’ı tüm boyutlarıyla anlayan Müslümanlar, onu pratiğe dökebilecekler böylece günümüz dünyasında ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel ve düşünsel süreçlere katılabileceklerdir. Aksi takdirde İslam’ı tarih bilinci içinde kavramadan, bir bütün olan İslam’ın herhangi bir sahasında yapılacak araştırmanın anakronizme düşme ihtimali yüksek olacaktır.

Bu yol takip edildiğinde hem Müslümanların halk boyutunda hem de akademik düzeyde XIX. asırda şiddetlenen ve XX. asırda zirveleşen bunalım aşılabilecektir.

İslam Peygamberi

Elbette bütün bir ömrü araştırma, çalışma ve yazmayla geçen Muhammed Hamidullah gibi ciddi bir İslam âliminin pek çok değerli eseri mevcuttur. Gerek büyük çapta eserleri gerekse kitapçık hacmindeki eserlerinin hepsi bilimsel yöntemle ve aynı ciddiyetle kaleme alınmış çalışmalardır. Ama bu eserler içerisinde birisi daha yaygın bir okumaya tabi tutulmuş ve tabiri uygunsa daha fazla kişi tarafından tutulmuştur. Bu, “İslam Peygamberi” adlı çalışmasıdır. Peki, nedir bu eserin teknik özellikleri?

Hamidullah, Hz. Peygamber’in hayatını ilk elden verilere ve kaynaklara dayanarak incelediği bu eserin üzerindeki çalışmasında bu konudaki diğer çalışmalardan farklı olarak yeni baskılarına sürekli yeni bilgiler eklemiştir. Çeşitli dillere çevrilen bu çalışmada konular bildiğimiz siyer kitaplarının aksine sistematik düzenle anlatılmıştır.

Hz. Peygamber’in hayatı hakkında yapılmış diğer çalışmalara bakıldığında Hamidullah’ın “İslam Peygamberi” çalışmasında yöntem olarak çok büyük farklılıklar hemen okuyucu tarafından hissedilebilir. Bir örnek vermek gerekirse uzun seneler üzerinde çalıştığı bu eserinde yer alan “Dünyanın İlk Yazılı Anayasası” kısmı genişletilerek ayrı basım ile neşredilmiş ve bu çalışma “Dünya Anayasa Tarihi” çalışmalarına Hamdullah’ın getirdiği yeni bir katkı olarak kaydedilmiştir. Bu bakımdan velut bir eserdir demek yanlış olmayacaktır. Peki, Hamidullah’ın bu eseri kaleme alma düşüncesi neydi?

Kendisi bu mühim eserin ortaya konuluş amacını şöyle dile getirmiştir: “İnsan hayatı iki büyük ayrım taşımaktadır: Maddi ve manevi. Bu iki alan arasında ayarlı bir denge meydana getirmek, böylesine dengeli bir hayatın yaşanan örneğini diğer insanlara vermek, şu fani insanlara hidayet yolunu göstermeye çalışan biri için herhâlde ideal bir şey olacaktır. Tarihte, hayatları taklit ve takip edilmeye değer iyi bir örnek teşkil eden çok sayıda hükümdar, âlim, veli ve diğer birçok büyük şahsiyetler görülmektedir. Vefatının üzerinden on dört asır kadar bir zaman geçmiş ve bu arada, ilim inanılmaz gelişmeler kaydetmiş ve hayatımızın şart ve durumları, anlayışları bile derin değişikliklere uğramış olduğu günümüzde, acaba niçin Muhammed aleyhi ‘s-selamın hayatını inceliyoruz? Bir Müslüman için bu sualin cevabı basittir. Hayatta o rehberin (Resulüllah) gösterdiği yol takip edilmezse Müslüman olunmaz.”

Bu ifadesiyle Hamidullah, Hz. Peygamber’in hayatını hem Batı’ya hem de Müslümanlara yeniden ama çağın ilmî metotlarını kullanarak anlatmış ve Hz. Peygamber’in rehberliğini modern insana bir kurtuluş pusulası olarak teklif etmiştir.

Geride ne bıraktı?

Muhammed Hamidullah,  çalışmalarında tüm alanlardaki eserlerinde İslam’a daima bir bütün olarak bakmış ve ömrünün tamamını İslam’ı, hukuk, tefsir, tarih, hadis gibi çeşitli ilim dalları içerisinde anlamlı bir bütün olarak görmeye ve anlatmaya adamıştır. Çeşitli İslami ilimler dalında yapmış olduğu çalışmalarıyla İslamiyet’e, Müslümanlara ve insanlığa büyük hizmetlerde bulunmuştur. 

Modern dünyada uzmanlaşmanın günden güne derinleştiği bir hengâmede bu derinleşmenin getirdiği dar alana sıkışıp kalma tehlikesini görerek, İslami ilimlerin birden fazla alanında yazmış olduğu eserleriyle Müslümanlara yepyeni bir yol açmış ve canlı bir saha bırakmıştır.

Kaynak: Diyanet Haber

Continue Reading
Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Gündem

Ferhat Ayhan; Ticarette En Doğru Yatırım, İtibardır

Babası Ali Ayhan’ın kurduğu temeller üzerine, kardeşleriyle birlikte şirketin başında duran Ferhat Ayhan; Ayhanlar Global’i güven, temsil ve ilkelerle büyütüyor.

Aileden Gelen Değerlerle Büyüyen Bir Başarı: Ferhat Ayhan ve Ayhanlar Global

İstanbul merkezli Ayhanlar Global, mutfak gereçleri ve züccaciye sektöründe Türkiye’nin dört bir yanına ve yurt dışına ürün ulaştıran, güvenin yanı sıra stratejik fiyat politikaları ve güçlü tedarik sistemiyle dikkat çeken bir toptan satış firması. Şirketin CEO’su Ferhat Ayhan, “Ticarette sadece doğru olmak yetmez, aynı zamanda dengeli olmak gerekir” diyerek, aileden gelen değerlerle şekillenen bu yapının arkasındaki vizyonu anlatıyor.

Ticaretin dili her dönemde değişir; yöntemler evrilir, araçlar dönüşür. Ancak bazı değerler vardır ki zamana karşı eskimez. Ayhanlar Global, işte bu değerler üzerine kurulu bir yapının adıdır.

İstanbul İstoç’ta faaliyet gösteren firma, mutfak gereçleri, züccaciye ürünleri ve plastik ev gereçleri başta olmak üzere geniş bir ürün yelpazesini hem yurt içi hem yurt dışı müşterileriyle buluşturmaktadır. Türkiye’nin tüm bölgelerine toptan ürün ulaştıran şirket, aynı zamanda Orta Doğu, Avrupa ve Afrika pazarlarında da aktif bir tedarikçi olarak yer almaktadır.

Fakat bu hikâyede yalnızca ticaret değil, bir aile geleneği, bir vizyon ve bir duruş var.

“Babamızın Kurduğu Değeri, Kardeşler Olarak Geleceğe Taşıyoruz”

Ayhanlar Global’in temelini atan isim, bugün şirketin CEO’su olan Ferhat Ayhan’ın babası Ali Ayhan. Şirketin şu anki yönetimi, Ferhat Ayhan ve kardeşlerinin omuzlarında yükseliyor.

“Babamız ticareti sadece alım-satım değil, bir ahlak meselesi olarak gördü. Biz de onun açtığı yolda yürürken aynı değerlere sadık kalmaya çalışıyoruz. Kurumsallıkla aile sıcaklığını harmanlayan bir yapıyız.”

Ferhat Ayhan, ticaret anlayışlarının temelinde aileden gelen sözlü mirasın önemli bir etkisi olduğunu şu sözlerle ifade ediyor:

“Dedemden ve babamdan öğrendiğim bir şey var: Ticarette dürüstlük, senetten kıymetlidir. İşin büyüklüğü, vicdanın küçülmesine sebep olmamalı. O yüzden her ticari kararda aynaya bakabileceğimiz bir duruş sergilemeye gayret ediyoruz.”

Sadece Güven Değil, Stratejik Ticaret ve Fiyat Dengelemesi

Ayhanlar Global, iş dünyasında sadece güvenle değil; aynı zamanda akılcı fiyat politikaları, sektörel ihtiyaçlara uygun ürün yönetimi ve doğru arz-talep dengesiyle de öne çıkıyor.

“Bir ürünü doğru fiyata alıp, doğru noktaya ulaştırmak; hem üreticinin hem tüketicinin hakkını korumak demektir. Biz bu noktada adaletli ve sürdürülebilir bir çizgi izlemeye çalışıyoruz.”

Ferhat Ayhan’a göre ticaret, yalnızca kar etmek değil, tüm tarafların kazandığı bir denge ortamı kurmaktır. Bu yüzden şirket, sadece ürün satmıyor; pazar analizi, tedarik planlaması ve marka temsili gibi konularda da çözüm ortağı rolü üstleniyor.

Türkiye Ekonomisine Güç Veren Bir Tedarik Modeli

Ayhanlar Global, Türkiye’nin üretim gücünü iç ve dış pazarlara taşıyarak ekonomiye somut katkılar sağlayan bir yapı olarak faaliyet göstermektedir. Firma aynı zamanda yurt dışından ithal ettiği kaliteli ürünleri de iç pazara sunarak çift yönlü bir tedarik kanalı oluşturmuştur.

“Biz lojistik firması değiliz; biz bir tedarikçiyiz. Ancak tedarik demek sadece ürün taşımak değil, ürünün arkasındaki emeği, hayali ve değeri doğru temsil etmektir.”

Bu bakış açısı sayesinde firma, hem küçük ve orta ölçekli üreticilere alan açmakta, hem de uluslararası alıcıların güvenini kazanmaktadır.

Ferhat Ayhan’ın Ticaret Felsefesi: “İlk Kazancınız Duruşunuz Olsun”

Ferhat Ayhan, yıllardır sürdürdüğü iş hayatında kazancı yalnızca maddi değerle ölçmeyen bir anlayışa sahip. Onun için en değerli yatırım, itibar ve sağlam karakter:

“Bir işe başlarken hep şunu sorarız: ‘Bu işin sonunda vicdanımız rahat olacak mı?’ Cevap hayırsa, ne kadar kârlı olursa olsun o iş bize uygun değildir. Çünkü bir gün her şey biter, ama iyi bir isim baki kalır.”

Aynı zamanda gençlerle sık sık bir araya gelen Ferhat Ayhan, iş hayatına atılacaklara önemli tavsiyelerde bulunuyor:

“Sabırlı olun. Sabırla kazanılan hiçbir şey kolay kaybedilmez. Bugün sizi anlatan şey, kaç iş yaptığınız değil; nasıl biri olarak anıldığınızdır.”
“Unutmayın, hızlı büyüyen ağaç rüzgârda çabuk devrilir. O yüzden kökünüz derin olsun; ticaretteki başarınız da kalıcı olsun.”

Ailede Başlayan, Topluma Açılan Bir Yolculuk

Ayhanlar Global’in bugünkü başarısının ardında yalnızca ticari hamleler değil; aile içi uyum, kardeş dayanışması ve birbirini tamamlayan güçlü roller yatıyor. Ferhat Ayhan, bu birlikteliğin sadece geçmişe saygı değil, aynı zamanda geleceğe karşı bir sorumluluk olduğunu ifade ediyor:

“Aynı sofrada büyüyen kardeşler olarak bugün aynı vizyonda yürümek bizim için hem bir nasip, hem bir görev. Bizden sonra da bu yapının değerleriyle devam etmesini istiyoruz.”

Sonuç: Sessiz, Dürüst ve Sürdürülebilir Bir Başarı Öyküsü

Ayhanlar Global, bugün Türkiye’nin dört bir yanına ürün ulaştıran, yurt dışı pazarlarda aktif rol alan, yerli üreticileri temsil eden, ithalatla iç pazara katkı sunan, aile değerleriyle kurumsallığı birleştiren güçlü bir tedarik zinciri olarak faaliyetlerini sürdürüyor.

Ferhat Ayhan ve kardeşleri için bu yapı sadece bir ticari organizasyon değil; geçmişten geleceğe uzanan bir emanet, ahlaki ilkelerle büyüyen bir miras, yeni nesillere güvenli bir örnek.

“Kazandıklarımızdan çok, nasıl kazandığımız bizim için önemli. Çünkü ticaret biter, raflar boşalır, hesaplar sıfırlanır… Ama iyi bir isim, bir ömür kalır.”

— Ferhat Ayhan

Continue Reading

Gündem

Davut Türkoğlu: Hizmet Sektöründe Yapay Zekayı Pulkon ile Entegre Ediyoruz

Pulkon, sunduğu yenilikçi çözümlerle sektörde fark yaratmaya devam ediyor. Güvenlik, istihdam ve entegre tesis yönetimi alanlarında geliştirdiği hizmetlerle, iş dünyasına modern ve akıllı çözümler sunuyor.

Başarısının temelinde, 10 yılı aşkın sektörel deneyime sahip uzman ekibi ve ileri teknoloji odaklı vizyonu bulunan Pulkon, en güncel trendleri takip ederek fark yaratıyor. Güvenlik, istihdam ve tesis yönetimi alanlarındaki akıllı çözümleri sayesinde, hem yerel hem de uluslararası müşterilerinin güvenini kazanmayı başarıyor.

Şirketin başarısının arkasındaki isim Davut Türkoğlu, “Yapay zekâ sadece teknolojik bir gelişim değil, aynı zamanda iş yapış şeklimizi dönüştüren bir güç. Pulkon olarak, bu dönüşümün iş dünyasında yarattığı değişimi en iyi şekilde değerlendiriyoruz” ifadelerini kullandı.

Pulkon, yalnızca yerel pazarda değil, küresel arenada da varlık göstermek için çalışmalarını sürdürüyor. Şirketin vizyonu, yenilikçi hizmetlerini dünya çapında sunarak sektörde öncü bir konum elde etmek.

Teknolojik çözümlerle desteklenen hizmetleriyle öne çıkan Pulkon, yapay zeka tabanlı sistemler ve entegre hizmet anlayışıyla müşterilerine maksimum verimlilik sağlamayı hedefliyor. Güvenlik, istihdam ve tesis yönetimi alanlarında geliştirdiği çözümler, işletmelere değer katıyor.

Davut Türkoğlu, Pulkon’un sunduğu hizmetlerin önemine vurgu yaparak, “Pulkon Güvenlik Hizmetleri, deneyimli kadrosu ve yapay zeka destekli analiz sistemleri sayesinde tehditleri önceden tespit ederek riskleri minimize ediyor. Örneğin, geçtiğimiz yıl bir işletmede şüpheli aktiviteleri belirleyen sistemimiz, büyük bir maddi kaybın önüne geçti. Pulkon İnsan Kaynakları, iş ve işçi eşleştirme sürecinde yapay zeka destekli algoritmalar kullanarak doğru yetenekleri en uygun pozisyonlarla buluşturuyor. Bu sayede bir teknoloji firması, sadece iki hafta içinde ihtiyacına uygun yazılımcı ekibini oluşturdu” dedi.

Ayrıca Pulkon Entegre Tesis Yönetimi Hizmetleri, enerji tasarrufu ve operasyonel verimlilik konularında çağdaş çözümler sunuyor. Türkoğlu, “Bir otel grubu için sunduğumuz tesis yönetimi hizmetleri, operasyonel süreçlerde mükemmeliyet sağlarken misafir memnuniyetinde %25’lik bir artış kaydedilmesini sağladı” ifadelerini kullandı.

Yolculuğuna yerel bir firma olarak başlayan Pulkon, küresel bir marka olma hedefiyle ilerlemeye devam ediyor. Müşteri güvenliği, operasyonel verimlilik ve memnuniyet odaklı yaklaşımıyla modern iş dünyasına değer katan Pulkon, 2026 yılının ilk çeyreğinde uluslararası pazarda genişlemeyi planlıyor.

Continue Reading

Gündem

Bağımsız Kamu Sendikaları Platformu Kuruldu!

Ankara’da bir araya gelen 11 sendika, kamu çalışanlarının hak kayıplarına karşı ortak mücadele etmek amacıyla Bağımsız Kamu Emekçileri Platformu’nu kurduklarını duyurdu.

Kamu çalışanlarının yaşadığı ekonomik ve sosyal hak kayıplarına dikkat çekmek amacıyla bir açıklama yayımlayan BAK-SEN, BİZİM SEN, DEB-SEN, DES, EĞİTİM SÖZ SEN, HEP-SEN, LİYAKAT SEN, SAY-SEN, ÜNİ-PER-SEN, TÖBSEN ve TÖS sendikaları, yıllardır çözülemeyen sorunlara çözüm üretmek ve gerçek sendikacılık anlayışını güçlendirmek için güçlerini birleştirdi.

Platform adına yapılan açıklama şöyle; 

Basına ve Kamuoyuna,

Yaşadığımız süreçte, memurların başta ekonomik kayıplar olmak üzere ciddi hak kayıpları yaşadığı ortadadır. En son yapılan maaş zammında da görüldüğü üzere, memurlar yoksulluk sınırında yaşamaya zorlanmaktadır. Daha da vahim olan ise, iktidarın bu durumu sözde sendikalar üzerinden, özünde ise iktidarın arka bahçesine dönüşmüş yapılardan faydalanarak gerçekleştirmesidir.

Bizler, bu ülkenin üreten, halkını ve vatanını seven, Cumhuriyet değerlerini sahiplenen ve halkın refah içinde yaşamasını isteyen sendikalarız. Sendikaların görevi, üyelerinin mesleki, sosyal, özlük ve ekonomik haklarını savunmaktır. Ancak gelinen noktada, özellikle siyasi aidiyetler üzerinden sendikacılık yapanlar, halkın üreten gücünü sefalet yaşamına mahkûm etmenin bir aracı olarak kullanılmaktadır.

Ayrıca, tüm iş kollarında memurların yıllardır kemikleşmiş ve bir türlü çözüme kavuşturulamayan sorunlar yaşadığı açıktır. Bizler, aşağıda isimleri yer alan sendikalar olarak, kamu emekçilerinin kalıcı hale gelmiş sorunlarının çözümü ve bundan sonra yaşanabilecek sorunlara karşı ortak bir irade oluşturmak, gerçek sendikal mücadeleyi büyütmek amacıyla bir araya geldik. Ankara’da yaptığımız toplantı sonucunda, İlkeli Birliktelik ışığında Bağımsız Kamu Sendikaları Platformu adıyla bir platform kurduğumuzu ilan ediyoruz.

Ayrıca belirtmek isteriz ki, bu ülkede işçiler, emekliler, memurlar ve hatta işsizler birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Dolayısıyla platformumuz, tüm emek kesiminin sesi olacaktır.

Saygılarımızla,

BAK-SEN, BİZİM SEN, DEB-SEN, DES, EĞİTİM SÖZ SEN, HEP-SEN, LİYAKAT SEN, SAY-SEN, ÜNİ-PER-SEN,TÖBSEN, TÖS

BAĞIMSIZ KAMU EMEKÇİLERİ PLATFORMU YÜRÜTME KURULU

Continue Reading

Çok Okunanlar