Connect with us

Gündem

Kıbrıs Barış Harekâtı

Nermin TAYLAN

Kıbrıs’ta tarih boyunca Hitit, Mısır, Bizans, Roma gibi pek çok uygarlık hüküm sürmüştür. Kim Akdeniz’de rahat hareket etmek istiyorsa gözünü Kıbrıs’a dikmiş ve oldukça stratejik bir bölgede olmasından dolayı da Kıbrıs sürekli el değiştirmiştir. Yüzyıllar boyunca çeşitli milletlerin egemenliği altına giren Kıbrıs, XVI. yüzyılda Venediklilerin elindeydi ve Venedikliler Ada’da 82 yıldır hüküm sürüyorlardı. Ada o yıllarda âdeta İstanbul, Suriye ve Mısır arasında işleyen Türk ticaret gemilerine karşı bir saldırı üssü gibiydi. Ancak diplomatik alanda Venedikliler yaptıkları saldırıları kabul etmiyor, bu saldırıların kendilerinden habersiz bir şekilde korsanlar tarafından gerçekleştirildiğini iddia ediyordu.

Nihayet şehzadelik yıllarından itibaren Kıbrıs’ı almak isteyen Sultan II. Selim’in atları Ada korsanları tarafından alıkonulunca padişah artık vaktin geldiğini düşünür ve Kıbrıs’ı almaya karar verir. Fetih hazırlıklarını tamamlayan Lala Mustafa Paşa komutanlığında 50 bin piyade, 6 bin yeniçeri ve süvariden oluşan 200 gemilik bir Osmanlı donanması, 15 Mayıs 1570’te Kıbrıs’ı fethetmek için yola çıkar. Temmuz ayı başında Kıbrıs’a ulaşan Osmanlı donanması ilk olarak Lefteri Kalesi’ni, 9 Temmuz’da da kuzeydeki Girne Kalesi’ni alır. Ardından Lefkoşe, 50 gün süren kuşatmayla ele geçirilir. Sonra Limasol, Larnaka ve Baf Osmanlı hâkimiyetine girer. Magosa kuşatması ise tam 11 ay sürer ve kalenin 1 Ağustos 1571’de düşmesiyle Kıbrıs seferi tamamlanır.

Osmanlı hâkimiyeti altına giren halk Venedikliler zamanındaki ağır vergilerden ve baskılardan kurtuldu. Toprağa bağlı kölelik sistemi kaldırılarak din hürriyeti tanındı. Ada’nın Türkleşmesi için Konya-Karaman ve İçel bölgelerinden Kıbrıs’a göçmenler yerleştirildi. Zaman içerisinde Rumlar ve çeşitli milletlerden insanlar birlikte yaşamaya devam ederken Kıbrıs, 1832 yılında Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından ele geçirildi ancak Sultan Abdülmecid döneminde tekrar Osmanlı hâkimiyetine girdi.

Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından kısa süreli ele geçirilmesi sayılmazsa şayet, Kıbrıs tam 307 yıl boyunca Osmanlı hâkimiyetinde kalır lâkin Osmanlı Devleti’nin gücünü kaybetmeye yüz tuttuğu XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti ile Rusya arasında yaşanan 93 Harbi’nde (1877-1878) Osmanlı büyük bir yenilgiye uğrar. Bu savaşta âdeta devletin bel kemiği kırılmıştır fakat yine de Ruslara ödün vermek istenmemektedir. Birleşik Krallığın baskısı üzerine Osmanlı Kıbrıs’ı geçici süreliğine onlara kiralar. Mülkiyet Osmanlı’da olsa da yönetim tümüyle İngilizlerin eline geçmiştir. Aradan yıllar geçer ve Birinci Dünya Savaşı patlak verir. Osmanlı ile İngiltere düşman saflarındadır ve özellikle İngiltere hemen her cephede Osmanlı’yla savaş hâlindedir. Bu hengâmede ise İngiltere Kıbrıs’ı artık tamamen aldığını bildirir yani Ada artık tamamen İngilizlerin olacaktır. Osmanlı kendi toprağını öyle hemen bırakmak istemese de Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkar. Mondros Ateşkes Antlaşması, Millî Mücadele ve nihayet yapılan Lozan Barış Antlaşması ile Türkiye Kıbrıs’taki tüm haklarından vazgeçmek zorunda kalır.

Rumların ENOSİS hayali

Rumların ve Türklerin yaşadığı Ada 1925 yılında Kraliyet Kolonisi ilan edilir. Rumlar tarihi soykırımlarla dolu olan İngiliz hâkimiyetini Ada’da istemez ve ayaklanma başlatırlar. Kiliselerin duvarlarına ENOSİS yazarlar. ENOSİS yani Kıbrıslı Rumların Yunanistan’la birleşmesi. Takip eden yıllarda birkaç ayaklanma ile geçiştirilse de 1950’li yıllara gelindiğinde Ada Rumlarının ENOSİS hayali git gide artar. Aslında ENOSİS Kıbrıslı Rumların İngilizlerin Kolonisi olmayı kabul etmemeleri ile ortaya çıkmış ve bağımsızlık hayaliyle yeşermiştir. Fakat tüm bunların yanında Ada’da yaşayan Türkleri kimse hesaba katmamış ve onların düşüncesini önemsememiştir.

15 Ocak 1950’de Kıbrıs Rum Kilisesi, Türk toplumundan habersiz, gizlice bir oylama yapar ve yüzde 96 oyla ENOSİS/BİRLEŞME kabul edilir. Bu isteğe Türkiye karşı çıkar çünkü orada kendi vatandaşları da vardır ve o topraklar esasında ecdat yadigârıdır. 1954 yılına gelindiğinde Yunanistan birleşme isteğini Birleşmiş Milletlere taşır fakat Ada’daki Türk nüfusu sebebiyle istek geri çevrilir. Rumlar için bu defa hedef Türkler olmuştur çünkü birleşmemeye sebep, onlar için Türklerden başkası değildir.

Hedefleri Türkleri Ada’dan kaçırmak olduğundan yıldırma politikalarına başlarlar. Türkleri doğdukları, büyüdükleri, hayat buldukları topraklardan atmak için uğraşan Rumlara karşı Türklerin topraklarından gitme niyetleri söz konusu bile değildir. Kıbrıslı Rumlar, Yeoryos Grivas önderliğinde EOKA isimli silahlı örgütü kurarlar. Grivas Ada’da yaşayan gönüllü Rumları Yunanistan’a götürerek askerî kamplarda eğitir ve tekrar Kıbrıs’a savaşmaya getirir. EOKA Ada’ya iner inmez İngilizlerle savaşır ve sonrasında hedeflerine Ada’da ENOSİS’e karşı olan Müslüman Türkleri koyarlar. Silahsız Türklere karşı saldırılar her geçen gün artar; Yunanistan’dan silahlar getirilir, Türkler topraklarından kanlı bir şekilde atılmak istenir. “Ya Ada’yı terk edeceksiniz ya da Ada’ya gömüleceksiniz.” zihniyetiyle Türk köylerine saldıran EOKA mensupları sebebiyle 33 köyün boşaltılması zorunluluğu doğar. İnsanlar kendi topraklarında güvende değildir; can ve namus emniyetlerinden endişe etmektedirler. 

Türk Mukavemeti Teşkilatı

Türkler Ada’nın taksim olmasını ister ancak silahsız olmaları sebebiyle çatışmalar gün geçtikçe acı bilançolar doğurur. Evler, camiler, iş yerleri basılıyor; sivil halk kadın, çoluk çocuk demeden acımasızca öldürülüyordu. İngiltere, Yunanistan ve Türkiye Kıbrıs’ın geleceği ve Ada’daki sorunların giderilmesi için 29 Ağustos 1955’te Birinci Londra Konferansında bir araya gelir. Toplantıda Yunanistan bağımsızlık ister, Türkiye ise Kıbrıs’ın Kuzey kesiminin bir il olarak Türkiye’ye bağlanmasını önerir. Yunanistan bu teklifi toptan reddedip Türkiye’yi taraf olarak dahi görmediğini belirtince Konferans daha tamamlanmadan dağılır. Ada’da ise baskılar git gide artar. Şiddetin ve öldürmenin EOKA mensuplarının gözünde sınırı yoktur. Kıbrıslı direnişçilerin öncüleri olan Dr. Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş Ankara’ya ulaşıp Türkiye Cumhuriyeti’nden yardım isterler. İçişleri Bakanlığı’nda Fatin Zorlu ile görüşüp olayın vahameti ortaya konulduktan sonra TMT yani Kıbrıs Türk Mukavemeti Teşkilatı kurulur. Kıbrıslı Türk mücahitler artık EOKA’nın karşısında kendilerini savunabileceklerdir. 

Nihayet sahte İş Bankası Müfettişi kimliği ile Ali Conan isimli bir kişi Türkiye’den Ada’ya gider ancak esasında bu kişi Kıbrıs’a giden ilk TMT komutanı Piyade Albay Ali Rıza Vuruşkan’dır. Kıbrıs’ta halkı örgütleyip ilk silah sevkiyatını sağlar. Ada’nın suyu artık neredeyse kaynamaya başlamıştır. Birleşmiş Milletler devreye girer, Türkiye-Yunanistan toplantısı yapılır. İki ülkenin dışişleri bakanları günlerce tartışır toplantılarda. Yunanlılar, kendilerinin Ada’ya 650 asker, Türklerin ise 150 asker göndermesi konusunda ısrarlıdır. Ankara sayıyı az bulup kabul etmez. Başbakan Adnan Menderes sayının eşitlenmesini söyler. Nihayet dengeler kurulur ve ülkenin güvenliğini sağlamak için 650 Türk, 950 Yunan askeri garanti edilir. 11 Şubat 1956 tarihde taraflar arasında Londra ve Zürih Antlaşmaları imzalanır. O vakte kadar bir sömürge toprağı olan Kıbrıs 16 Ağustos 1960 tarihde, iki toplum lideri arasında imzalanan anayasayla bağımsız hâle gelir.

Kıbrıs’ta cumhuriyet ilan edilmiş, İngilizler Ada’dan çekilmişlerdir. Antlaşmaya göre Rum cumhurbaşkanı Rum toplumu, Türk cumhurbaşkanı yardımcısı ise Türk toplumu tarafından seçilecektir. Başpiskopos Makarios Cumhurbaşkanı, Dr. Fazıl Küçük ise Cumhurbaşkanı Yardımcısı’dır. Kıbrıs’ta artık Türkiye, Yunanistan ve İngiltere olmak üzere üç garantör devlet vardır. Taraflardan biri anayasaya aykırı hareket ederse diğer devletler müdahale edeceklerdir. 

Köyler basıldı, Müslümanlar katledildi

Bir müddet her şey olumlu sürse de Makarios bir anda vaziyete aykırı hareket etmeye başlar. Garantörlerden anayasadaki maddelerin değiştirilmesini isteyip reddedilince yeniden silaha sarılırlar. “Türkleri bu topraklarda istemiyoruz.” diyerek yeniden zulme başlarlar. Köyler basılır, mahalleler yakılır, Müslümanlar acımasızca öldürülür. Ada’ya 20 bin Yunan askeri çıkarılması söz konusu olunca Türkiye 1964 yılında müdahale kararı alır. Ancak Amerika başkanının İsmet İnönü’ye gönderdiği mektup nedeniyle donanma geri döner. Kıbrıs’a çıkartma yapmak için donanmanın hazır olmadığı gerekçesi öne sürülür. Bu defa Makarios, Rauf Denktaş’ı istenmeyen adam ilan eder ve İngiltere toplantısı sonucu Kıbrıs’a girmesi yasaklanır. Gizlice ülkesine girmek isterken yakalanıp tutuklanır ancak Yunanistan’daki darbe üzerine serbest bırakılır.

Yeni Yunanistan hükümetinin ilk işi Kıbrıs meselesi olur ve Ada’ya asker gönderir. Fakat bu defa Makarios ile yeni hükümetin çıkarları uyuşmaz. Makarios “Eğer bir gün ENOSİS olacaksa askerî cunta zamanında olmamalıdır.” fikrini savunur. Bu kez yeni cunta Makarios’a darbe yapar ve 1974 yılında bir gece hükümet binasını basar. Makarios arka bahçeden bir İngiliz helikopteri ile Malta Adası’na kaçmayı başarır. Yeni cumhurbaşkanı EOKA’nın tetikçisi, yüzlerce masum insanın katili, acımasızlığı ile tanınan zalim Nikos Sampson olur. Sampson Kıbrıs’ta Helen Cumhuriyeti’nin ilan edildiğini ve Ada’nın Yunanistan’a bağlandığını açıklar. Kıbrıslı Türkler yıllardır yaşadıkları zulüm sebebiyle neredeyse sona gelmişlerdir.

Türkiye’de Başbakan Bülent Ecevit, yardımcısı ise Prof. Dr. Necmettin Erbakan’dır. 1974’teki olaylar bardağı taşıran son damla olmuştur. Hükûmet İngiltere’den yardım istemiş ancak yine yalnız bırakılmıştır. Nihayetinde Türkiye Cumhuriyeti kararını vermiş ve Yavru Vatan’a müdahale kararı almıştır. 

Parola: Ayşe tatile çıksın!

Genelkurmay hazırlığını tamamlar ve 19 Temmuz’da donanma Mersin Limanı’ndan ayrılır. 20 Temmuz sabahı Rauf Denktaş’a sabah tam beşte Türk donanmasının Kıbrıs’a geleceği haber verilir. Artık Kıbrıs Harekâtı başlatılmıştır.

Sabah saat altıda denizden top sesleri gelmeye başlar ve Beş Parmak Dağları’nda paraşütle inen yüzlerce Türk askeri görünür. Çıkarma yapan gemiler karaya yanaşır, 8 bin asker Ada’ya ayak basar. Havadan inen birliklerle buluşmak kolay olmaz elbette. Askerler zorlu yolları aşar, çatışmaya girer. Her kayanın altı temizlenir, direniş gösteren Rumlar engellenir. Fakat birlikler bir türlü bir araya gelemez, zorlu geçen bir gecede Beş Parmak Dağları’nda askerlerimizden haber alınamaz ancak kahraman Türk askeri sabaha kadar direnir. Sabahın ilk ışıklarında Türk jetleri semada görülünce Kıbrıs artık derin bir nefes alır.

Bu sırada Türkiye tedirgindir ve Yunanistan’ın ülkeye saldırma tehdidi vardır. Ancak Türkiye’nin Kıbrıs Çıkarması ile Yunanistan’daki cunta rejimi de çökmüştür. 21 Temmuz Pazar sabahı Türk askerleri Beş Parmak Dağları’nı EOKA mensuplarından temizlemiş ve hep birlikte zeybek oynamaktadırlar. Kıbrıs halkının yanına ulaştıklarında ise halk onları gözyaşlarıyla karşılar.

İlk harekâttan sonra Birleşmiş Milletler devreye girer ve Türkiye yoğun bir diplomasi trafiğine sürüklenir. Amaç Türkiye’yi oyalamak ve o sırada Ada’daki Türk askerine karşılık Ada’ya Yunan ve İngiliz askerini yığarak Türk askerî harekâtını etkisizleştirip yaptıkları tüm teklifleri kabul ettirmektir. Cenevre’deki görüşmeler sürerken Kıbrıs’taki Türk köylerine saldırılar yapılır. Artık her geçen dakika hayat memat meselesidir. Ya harekâta devam edilmeli yahut bir anlaşma sağlanmalıdır. Yapılan konferanstan bir sonuç çıkmayacağını anlayan Turan Güneç Türkiye’yi arar ve o tarihî cümleyi sarf eder: “Ayşe tatile çıksın.” 

Ayşe aslında Turan Güneş’in kızının ismi olsa da bu cümle ikinci harekâtın parolasıdır.

Nihayet ikinci harekât başlar: Köyler bir bir geri alınır, esir Türkler kurtarılır. Rumlar ve İngilizler karşılık dahi veremez. Ada’nın yüzde 35’i ele geçirilir ve Türk halkı güvene kavuşturulur. Türk askeri Rumlara karşı yeni bir zafer daha kazanmıştır. Türk bayrağı Ada’da gururla dalgalanmaktadır.

Kaynak: Diyanet Haber

Continue Reading
Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Gündem

Ferhat Ayhan; Ticarette En Doğru Yatırım, İtibardır

Babası Ali Ayhan’ın kurduğu temeller üzerine, kardeşleriyle birlikte şirketin başında duran Ferhat Ayhan; Ayhanlar Global’i güven, temsil ve ilkelerle büyütüyor.

Aileden Gelen Değerlerle Büyüyen Bir Başarı: Ferhat Ayhan ve Ayhanlar Global

İstanbul merkezli Ayhanlar Global, mutfak gereçleri ve züccaciye sektöründe Türkiye’nin dört bir yanına ve yurt dışına ürün ulaştıran, güvenin yanı sıra stratejik fiyat politikaları ve güçlü tedarik sistemiyle dikkat çeken bir toptan satış firması. Şirketin CEO’su Ferhat Ayhan, “Ticarette sadece doğru olmak yetmez, aynı zamanda dengeli olmak gerekir” diyerek, aileden gelen değerlerle şekillenen bu yapının arkasındaki vizyonu anlatıyor.

Ticaretin dili her dönemde değişir; yöntemler evrilir, araçlar dönüşür. Ancak bazı değerler vardır ki zamana karşı eskimez. Ayhanlar Global, işte bu değerler üzerine kurulu bir yapının adıdır.

İstanbul İstoç’ta faaliyet gösteren firma, mutfak gereçleri, züccaciye ürünleri ve plastik ev gereçleri başta olmak üzere geniş bir ürün yelpazesini hem yurt içi hem yurt dışı müşterileriyle buluşturmaktadır. Türkiye’nin tüm bölgelerine toptan ürün ulaştıran şirket, aynı zamanda Orta Doğu, Avrupa ve Afrika pazarlarında da aktif bir tedarikçi olarak yer almaktadır.

Fakat bu hikâyede yalnızca ticaret değil, bir aile geleneği, bir vizyon ve bir duruş var.

“Babamızın Kurduğu Değeri, Kardeşler Olarak Geleceğe Taşıyoruz”

Ayhanlar Global’in temelini atan isim, bugün şirketin CEO’su olan Ferhat Ayhan’ın babası Ali Ayhan. Şirketin şu anki yönetimi, Ferhat Ayhan ve kardeşlerinin omuzlarında yükseliyor.

“Babamız ticareti sadece alım-satım değil, bir ahlak meselesi olarak gördü. Biz de onun açtığı yolda yürürken aynı değerlere sadık kalmaya çalışıyoruz. Kurumsallıkla aile sıcaklığını harmanlayan bir yapıyız.”

Ferhat Ayhan, ticaret anlayışlarının temelinde aileden gelen sözlü mirasın önemli bir etkisi olduğunu şu sözlerle ifade ediyor:

“Dedemden ve babamdan öğrendiğim bir şey var: Ticarette dürüstlük, senetten kıymetlidir. İşin büyüklüğü, vicdanın küçülmesine sebep olmamalı. O yüzden her ticari kararda aynaya bakabileceğimiz bir duruş sergilemeye gayret ediyoruz.”

Sadece Güven Değil, Stratejik Ticaret ve Fiyat Dengelemesi

Ayhanlar Global, iş dünyasında sadece güvenle değil; aynı zamanda akılcı fiyat politikaları, sektörel ihtiyaçlara uygun ürün yönetimi ve doğru arz-talep dengesiyle de öne çıkıyor.

“Bir ürünü doğru fiyata alıp, doğru noktaya ulaştırmak; hem üreticinin hem tüketicinin hakkını korumak demektir. Biz bu noktada adaletli ve sürdürülebilir bir çizgi izlemeye çalışıyoruz.”

Ferhat Ayhan’a göre ticaret, yalnızca kar etmek değil, tüm tarafların kazandığı bir denge ortamı kurmaktır. Bu yüzden şirket, sadece ürün satmıyor; pazar analizi, tedarik planlaması ve marka temsili gibi konularda da çözüm ortağı rolü üstleniyor.

Türkiye Ekonomisine Güç Veren Bir Tedarik Modeli

Ayhanlar Global, Türkiye’nin üretim gücünü iç ve dış pazarlara taşıyarak ekonomiye somut katkılar sağlayan bir yapı olarak faaliyet göstermektedir. Firma aynı zamanda yurt dışından ithal ettiği kaliteli ürünleri de iç pazara sunarak çift yönlü bir tedarik kanalı oluşturmuştur.

“Biz lojistik firması değiliz; biz bir tedarikçiyiz. Ancak tedarik demek sadece ürün taşımak değil, ürünün arkasındaki emeği, hayali ve değeri doğru temsil etmektir.”

Bu bakış açısı sayesinde firma, hem küçük ve orta ölçekli üreticilere alan açmakta, hem de uluslararası alıcıların güvenini kazanmaktadır.

Ferhat Ayhan’ın Ticaret Felsefesi: “İlk Kazancınız Duruşunuz Olsun”

Ferhat Ayhan, yıllardır sürdürdüğü iş hayatında kazancı yalnızca maddi değerle ölçmeyen bir anlayışa sahip. Onun için en değerli yatırım, itibar ve sağlam karakter:

“Bir işe başlarken hep şunu sorarız: ‘Bu işin sonunda vicdanımız rahat olacak mı?’ Cevap hayırsa, ne kadar kârlı olursa olsun o iş bize uygun değildir. Çünkü bir gün her şey biter, ama iyi bir isim baki kalır.”

Aynı zamanda gençlerle sık sık bir araya gelen Ferhat Ayhan, iş hayatına atılacaklara önemli tavsiyelerde bulunuyor:

“Sabırlı olun. Sabırla kazanılan hiçbir şey kolay kaybedilmez. Bugün sizi anlatan şey, kaç iş yaptığınız değil; nasıl biri olarak anıldığınızdır.”
“Unutmayın, hızlı büyüyen ağaç rüzgârda çabuk devrilir. O yüzden kökünüz derin olsun; ticaretteki başarınız da kalıcı olsun.”

Ailede Başlayan, Topluma Açılan Bir Yolculuk

Ayhanlar Global’in bugünkü başarısının ardında yalnızca ticari hamleler değil; aile içi uyum, kardeş dayanışması ve birbirini tamamlayan güçlü roller yatıyor. Ferhat Ayhan, bu birlikteliğin sadece geçmişe saygı değil, aynı zamanda geleceğe karşı bir sorumluluk olduğunu ifade ediyor:

“Aynı sofrada büyüyen kardeşler olarak bugün aynı vizyonda yürümek bizim için hem bir nasip, hem bir görev. Bizden sonra da bu yapının değerleriyle devam etmesini istiyoruz.”

Sonuç: Sessiz, Dürüst ve Sürdürülebilir Bir Başarı Öyküsü

Ayhanlar Global, bugün Türkiye’nin dört bir yanına ürün ulaştıran, yurt dışı pazarlarda aktif rol alan, yerli üreticileri temsil eden, ithalatla iç pazara katkı sunan, aile değerleriyle kurumsallığı birleştiren güçlü bir tedarik zinciri olarak faaliyetlerini sürdürüyor.

Ferhat Ayhan ve kardeşleri için bu yapı sadece bir ticari organizasyon değil; geçmişten geleceğe uzanan bir emanet, ahlaki ilkelerle büyüyen bir miras, yeni nesillere güvenli bir örnek.

“Kazandıklarımızdan çok, nasıl kazandığımız bizim için önemli. Çünkü ticaret biter, raflar boşalır, hesaplar sıfırlanır… Ama iyi bir isim, bir ömür kalır.”

— Ferhat Ayhan

Continue Reading

Gündem

Davut Türkoğlu: Hizmet Sektöründe Yapay Zekayı Pulkon ile Entegre Ediyoruz

Pulkon, sunduğu yenilikçi çözümlerle sektörde fark yaratmaya devam ediyor. Güvenlik, istihdam ve entegre tesis yönetimi alanlarında geliştirdiği hizmetlerle, iş dünyasına modern ve akıllı çözümler sunuyor.

Başarısının temelinde, 10 yılı aşkın sektörel deneyime sahip uzman ekibi ve ileri teknoloji odaklı vizyonu bulunan Pulkon, en güncel trendleri takip ederek fark yaratıyor. Güvenlik, istihdam ve tesis yönetimi alanlarındaki akıllı çözümleri sayesinde, hem yerel hem de uluslararası müşterilerinin güvenini kazanmayı başarıyor.

Şirketin başarısının arkasındaki isim Davut Türkoğlu, “Yapay zekâ sadece teknolojik bir gelişim değil, aynı zamanda iş yapış şeklimizi dönüştüren bir güç. Pulkon olarak, bu dönüşümün iş dünyasında yarattığı değişimi en iyi şekilde değerlendiriyoruz” ifadelerini kullandı.

Pulkon, yalnızca yerel pazarda değil, küresel arenada da varlık göstermek için çalışmalarını sürdürüyor. Şirketin vizyonu, yenilikçi hizmetlerini dünya çapında sunarak sektörde öncü bir konum elde etmek.

Teknolojik çözümlerle desteklenen hizmetleriyle öne çıkan Pulkon, yapay zeka tabanlı sistemler ve entegre hizmet anlayışıyla müşterilerine maksimum verimlilik sağlamayı hedefliyor. Güvenlik, istihdam ve tesis yönetimi alanlarında geliştirdiği çözümler, işletmelere değer katıyor.

Davut Türkoğlu, Pulkon’un sunduğu hizmetlerin önemine vurgu yaparak, “Pulkon Güvenlik Hizmetleri, deneyimli kadrosu ve yapay zeka destekli analiz sistemleri sayesinde tehditleri önceden tespit ederek riskleri minimize ediyor. Örneğin, geçtiğimiz yıl bir işletmede şüpheli aktiviteleri belirleyen sistemimiz, büyük bir maddi kaybın önüne geçti. Pulkon İnsan Kaynakları, iş ve işçi eşleştirme sürecinde yapay zeka destekli algoritmalar kullanarak doğru yetenekleri en uygun pozisyonlarla buluşturuyor. Bu sayede bir teknoloji firması, sadece iki hafta içinde ihtiyacına uygun yazılımcı ekibini oluşturdu” dedi.

Ayrıca Pulkon Entegre Tesis Yönetimi Hizmetleri, enerji tasarrufu ve operasyonel verimlilik konularında çağdaş çözümler sunuyor. Türkoğlu, “Bir otel grubu için sunduğumuz tesis yönetimi hizmetleri, operasyonel süreçlerde mükemmeliyet sağlarken misafir memnuniyetinde %25’lik bir artış kaydedilmesini sağladı” ifadelerini kullandı.

Yolculuğuna yerel bir firma olarak başlayan Pulkon, küresel bir marka olma hedefiyle ilerlemeye devam ediyor. Müşteri güvenliği, operasyonel verimlilik ve memnuniyet odaklı yaklaşımıyla modern iş dünyasına değer katan Pulkon, 2026 yılının ilk çeyreğinde uluslararası pazarda genişlemeyi planlıyor.

Continue Reading

Gündem

Bağımsız Kamu Sendikaları Platformu Kuruldu!

Ankara’da bir araya gelen 11 sendika, kamu çalışanlarının hak kayıplarına karşı ortak mücadele etmek amacıyla Bağımsız Kamu Emekçileri Platformu’nu kurduklarını duyurdu.

Kamu çalışanlarının yaşadığı ekonomik ve sosyal hak kayıplarına dikkat çekmek amacıyla bir açıklama yayımlayan BAK-SEN, BİZİM SEN, DEB-SEN, DES, EĞİTİM SÖZ SEN, HEP-SEN, LİYAKAT SEN, SAY-SEN, ÜNİ-PER-SEN, TÖBSEN ve TÖS sendikaları, yıllardır çözülemeyen sorunlara çözüm üretmek ve gerçek sendikacılık anlayışını güçlendirmek için güçlerini birleştirdi.

Platform adına yapılan açıklama şöyle; 

Basına ve Kamuoyuna,

Yaşadığımız süreçte, memurların başta ekonomik kayıplar olmak üzere ciddi hak kayıpları yaşadığı ortadadır. En son yapılan maaş zammında da görüldüğü üzere, memurlar yoksulluk sınırında yaşamaya zorlanmaktadır. Daha da vahim olan ise, iktidarın bu durumu sözde sendikalar üzerinden, özünde ise iktidarın arka bahçesine dönüşmüş yapılardan faydalanarak gerçekleştirmesidir.

Bizler, bu ülkenin üreten, halkını ve vatanını seven, Cumhuriyet değerlerini sahiplenen ve halkın refah içinde yaşamasını isteyen sendikalarız. Sendikaların görevi, üyelerinin mesleki, sosyal, özlük ve ekonomik haklarını savunmaktır. Ancak gelinen noktada, özellikle siyasi aidiyetler üzerinden sendikacılık yapanlar, halkın üreten gücünü sefalet yaşamına mahkûm etmenin bir aracı olarak kullanılmaktadır.

Ayrıca, tüm iş kollarında memurların yıllardır kemikleşmiş ve bir türlü çözüme kavuşturulamayan sorunlar yaşadığı açıktır. Bizler, aşağıda isimleri yer alan sendikalar olarak, kamu emekçilerinin kalıcı hale gelmiş sorunlarının çözümü ve bundan sonra yaşanabilecek sorunlara karşı ortak bir irade oluşturmak, gerçek sendikal mücadeleyi büyütmek amacıyla bir araya geldik. Ankara’da yaptığımız toplantı sonucunda, İlkeli Birliktelik ışığında Bağımsız Kamu Sendikaları Platformu adıyla bir platform kurduğumuzu ilan ediyoruz.

Ayrıca belirtmek isteriz ki, bu ülkede işçiler, emekliler, memurlar ve hatta işsizler birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Dolayısıyla platformumuz, tüm emek kesiminin sesi olacaktır.

Saygılarımızla,

BAK-SEN, BİZİM SEN, DEB-SEN, DES, EĞİTİM SÖZ SEN, HEP-SEN, LİYAKAT SEN, SAY-SEN, ÜNİ-PER-SEN,TÖBSEN, TÖS

BAĞIMSIZ KAMU EMEKÇİLERİ PLATFORMU YÜRÜTME KURULU

Continue Reading

Çok Okunanlar