Connect with us

Gündem

Kur’an’ın Yazıyla Tespitinde Vahiy Kâtipliği

Doç. Dr. Yaşar AKASLAN
Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Miladi 610 senesinde başlayan vahiy süreci, Resulüllah’ın 632 senesinde vefatıyla nihayete ermiştir. 23 yılı bulan bu zaman zarfında her bir ayeti önce Hz. Peygamber (s.a.s.) hafızasına nakşetmiş, ardından okuma yazma bilen ve bu konuda maharetli bazı sahabiler titizlikle kayda geçirmiştir. Bu bakımdan Kur’an-ı Kerim’in, nazil olduğu şekliyle günümüze kadar intikali hususunda yazım faaliyetinde rol oynayan vahiy kâtipliği/sekretaryası önem arz etmektedir.

Kur’an-ı Kerim ne zaman yazılmaya başlandı?

Bilindiği üzere Kur’an-ı Kerim, ilk nazil olan ayetinden itibaren muhafaza edilmekteydi. Bu muhafazanın ilk zamanlarda sadece ezber yoluyla mı yoksa yazı da kullanılarak mı gerçekleştirildiği konusunda kaynaklarda yeterli malumat yoktur. Güçlü bir hafızaya sahip bulunan Arap toplumunda sözlü kültürün revaçta olması ve ezbere verilen önem bakımından yazı ikinci planda kalmıştır. Ayrıca ilk nazil edilen ayetlerin genellikle kısalığı sebebiyle de bu durum vahyin sadece ezberlenmiş olduğunu düşündürmektedir. Vahyi yazıyla kayda geçirme işleminin Mekke’de gerçekleşmesine rağmen bi’setin ilk zamanlarında değil sonraki süreçte yaşandığını söylemek mümkündür. Nitekim Hz. Ömer’in (r.a.), kız kardeşinin evinde yeni vahyedilen ayetleri öğretmek üzere Resulüllah’ın görevlendirdiği Habbâb b. Eret tarafından Taha suresinin yazılı evraktan okunduğunu görmesi bu durumu teyit etmektedir. (İbn İshak, es-Sire, 161-162.)

Müşriklerin, Hz. Peygamber’in itibarını sarsmaya yönelik olarak birtakım çirkin teşebbüslerde bulunmaları, Mekke döneminde indirilen Furkan suresinde “Yine onlar, ‘(Bu ayetler), onun, başkasına yazdırıp da kendisine sabah akşam okunmakta olan, öncekilere ait masallardır.’ dediler.” ayetiyle (Furkan, 25/5.) yer bulmuştur. Bu ayet, bir taraftan Resulüllah’a atılan ağır iftirayı gözler önüne sererken diğer taraftan da Kur’an’ın sahabe tarafından yazıldığını da gösterir mahiyettedir. Bu çerçevede peyderpey nazil olan ayetler Allah Resulü’nün gözetiminde olmak koşuluyla bazı sahabiler tarafından yazıya geçirilmiş, kaydı tutan kimseler de “kâtibü’l-vahy/vahiy kâtibi” olarak isimlendirilmiştir.

Kaynaklarda yer aldığına göre Hz. Peygamber’in mektupları, yaptığı antlaşmalar, ganimet kayıtları, toprak paylaşımı ve birtakım yazışmaları konusunda özel kâtiplerinin bulunması söz konusudur. Bazı eserlerde bu durum “Hz. Peygamber’in Kâtipleri” başlığı altında ele alınmıştır. Örneğin Resulüllah’ın ihtiyaçları, borçları ve muamelata ilişkin kayıtları Hüseyn b. Numeyr, Muğire b. Şu‘be, Abdullah b. Erkam ve Âlâ b. Ukbe; sadaka mallarına ilişkin kayıtları Zübeyr b. Avvam ile Cüheym b. Salt; zekât gelirlerine dair kayıtları Huzeyfe b. Yemân; ganimetler ile ilgili kayıtları Muaykıb b. Fatıma; krallara gönderilen mektupların kayıtları da Şurahbil b. Hasene tarafından tutulurdu. Vahyedilen ayetleri yazdırdığı hatta özel bir yer tahsis ettiği vahiy kâtipleri ise “Hz. Peygamber’in Vahiy Kâtipleri” başlıklarıyla kaynaklarda yer bulmuştur. Muhtelif çalışmalarda farklı sayılarla, (Vahiy kâtiplerinin sayısı hususunda Âmiri 25; Kurtubî 26; eş-Şebrâmellisî 40; Abdussabûr Şahin, Şerafettin Yaltkaya, Zencânî gibi isimler 43 rakamını verirler.) hatta biyografileriyle birlikte zikredilen bu kâtipler, vahyi titiz bir şekilde ve imkânlar nispetinde buldukları tabaklanmış deri, parşömen (rakk), kâğıt, kürek kemikleri, ipek ve kumaş parçaları, hurma dalları, düz satıhlı taşlar, kürek ve kaburga kemikleri gibi dönemin ilkel yazı malzemelerine kaydetmişlerdir. 

Yazılan ayetlerin ise nerelerde muhafaza edildiği hususuna dair farklı kanaatler serdedilmiştir. Buna göre Muhâsibî başta olmak üzere bazı âlimler, yazılmak suretiyle kayıt altına alınan ayetlerin Resulüllah’ın evinde -resmî bir arşivde- saklandığını düşünmüşler ve Kur’an’ın, Hz. Peygamber’in sağlığında cem ve tertip edilmesini (vahyin yazıyla tespiti) tebliğ görevinin bir gereği olarak görmüşlerdir. Bu çerçevede onlar, derli toplu bir yazılı metin olan ilgili evrakın Resulüllah’ın evinde bulunduğu kanaatine varmışlardır. Bazıları ise daha kolay çoğaltılabilmesi için ayetlerin vahiy kâtiplerinin yanında kaldığı görüşündedirler. Hz. Ebu Bekir döneminde gerçekleşen cem faaliyeti dikkate alındığında, vahiy kâtiplerince kaydedilmiş olan yazılı ayetlerin Hz. Peygamber’in (s.a.s.) evinde bulunduğu görüşü gerçeği yansıtmamaktadır. Şayet muhafaza edilen böyle bir yazılı metin söz konusu olsaydı farklı sahabilerin elinde dağınık şekilde bulunup iki şahit eşliğinde ayetlerin bir araya getirildiği faaliyet olan cem süreci yaşanmaz, bunun yerine Mushaf Hz. Peygamber’in evinde muhafaza edildiği iddia edilen bu belgelere müracaat edilerek derlenirdi. 

Vahiy kâtipleri kimlerdir?

Özellikle Medine döneminde Resulüllah’a kâtiplik yapmış olan yaklaşık 65 sahabiden bahsedilir. (A‘zamî, Kur’an Tarihi, 106.) Zaman içinde, sayısında değişiklik gözlenen kâtipler için vahyin yazıyla tespiti hususunda yürütülen faaliyet, Resulüllah’ın yanından ayrılmayanlar (görevliler) ve yanında zaman zaman bulunanlar şeklinde iki grup eşliğinde yürütülmüştür. Sayının farklılık arz etmesi bu durumdan kaynaklanmış olmalıdır. Meselenin önemine binaen Kur’an tarihi, hadis, tefsir, kıraat ve sahabe tabakatı kaynaklarında vahiy kâtiplerine dair bilgiler yer almakla birlikte bu hususta müstakil eserler de telif edilmiştir. İbn Şebbe’nin Kitâbü’l-Küttâb’ı, İbn Hudeyde’nin el-Misbâhu’l-mudî fî küttâbi’n-nebiyyi’l-ümmî’si, A‘zamî’nin Küttâbü’n-nebî’si, Ahmed Abdurrahman İsa’nın Küttâbü’l-vahy’i bu literatür içinde yer bulan çalışmalar arasında zikredilmelidir. 

Sahabe arasında vahyi yazmak suretiyle kayıt altına alan kâtiplerin her biri indirilen ayetleri Hz. Peygamber’den kendilerine ulaşan kadarıyla yazabilmişlerdir. Bu çerçevede onlar surelerin peş peşe gelmesini ve tertibi dikkate almaksızın yazım faaliyetinde bulunmuşlardır. Bazıları, günlük işler ve askerî gerekçeler başta olmak üzere katıldıkları seferler sebebiyle zaman zaman Resulüllah’ın yanında bulunamamış, bu itibarla yanında bulunamadıkları sıralarda Hz. Peygamber’e bir sure veya ayet(ler) vahyedildiğinde bu nüzule muttali olamamışlardır. Döndüklerinde, -telafi adına- sonradan nazil edilen ayetleri ezberleyerek Resulüllah’ın yanında bulunmadıkları sırada inen sure veya ayetleri yazıya aktarmışlardır. Böylece kendilerine kolay gelecek bir şekilde Kur’an’ı araştırıp bir araya getirmişlerdir. Bundan dolayı yazdıkları arasında takdim-tehir söz konusu olmuştur. (Zürkani, Menahilü’l-‘irfan fi ‘ulumi’l-Kur’an, 1/203.)

Kur’an tarihine ilişkin kaynaklardan edindiğimiz kadarıyla vahiy kâtipleri kategorisinde değerlendirilecek bazı isimler, bu yazım faaliyetini kendi istekleriyle ve şahsi Mushaf edinmek üzere gerçekleştirmiştir. Kimileri ise Resulüllah tarafından bu faaliyet için görevlendirilmiştir. Bu durumu, hadis kaynaklarında yer alan “Hz. Peygamber, kendisine bir vahiy geldiğinde kâtiplerinden birini çağırarak ona: ‘Bu ayetleri falan surenin falan yerine koy!’ şeklinde talimat verirdi.” (Buhari, Feza’ilü’l-Kur’an, 4.) rivayeti teyit eder niteliktedir. Allah Resulü’nün özel vahiy kâtipleri olduğunu ve Cebrail’in ayetlerin sıralamasını da öğrettiği şekliyle (tevkifi) vahyi yazdırdığını işaret eden bu rivayet, aynı zamanda ayetlerin surelerdeki yerlerine de yerleştirildiğini göstermektedir. Übey b. Kâ‘b’ın, nazil olan ayetleri ait oldukları yerlerine koyabilmek adına Resulüllah’ın talimatını beklemesi (Bakıllani, el-İntisar li’l-Kur’an, 291.), bu bağlamda değerlendirilmelidir. Ayrıca bir sureye ait olan ve kısıtlı imkânlarla dağınık şekilde yazılı bulunan ayetler, yeni yazı malzemeleri tedarik edildikçe yeniden bir araya getirilip düzenlenmek suretiyle güncellenmiştir.

Mekke ve Medine dönemlerinde vahyin yazıyla tespiti

Okuma yazma oranının düşük olduğu Mekke’de, indirilen ayetler az sayıda okuryazar Müslüman tarafından zor şartlarda ve iptidai düzeyde kayıt altına alınmıştır. Bu açıdan Mekke döneminde, vahyin yazıyla tespit faaliyeti resmî bir hüviyete henüz bürünmemişti. Kur’an’ın neredeyse üçte ikisinin nazil olduğu on üç yıllık Mekke döneminde, vahiy kâtibi olarak belli başlı isimlerin dışında kimseye kaynaklarda rastlanmaz. Bu bağlamda açık şekilde zikredilen Abdullah b. Sa‘d b. Ebî Serh ile Hâlid b. Saîd vahyi yazan kimseler arasındadır. Ayrıca onların kendileri adına vahyi kayıt altına aldıklarını söylemek de mümkündür. Kızının, besmeleyi ilk defa babasının yazdığına dair ifadesinden hareketle Hâlid b. Said b. Âs, Mekke döneminde ilk vahiy kâtibi olarak bilinmiştir. (A‘zami, Küttabü’n-nebi, 77.) Öte yandan ismi kaynaklarda geçmeyen ancak okuryazar olan sahabilerin hepsi değilse de bazılarının vahiy kâtibi olarak görev üstlendiği kanaatindeyiz. Bu bağlamda son dönem çalışmalarında birtakım isimlere yer verilmiştir. (Abdurrahman Akk, Tarihu tevsiki nassi’l-Kur’ani’l-Kerim, 29-30.)

Medine döneminde bu faaliyet, kurulan devlet idaresi mekanizmasındaki imkânlar, özgür ortam ve yazı kültürü olan Yahudi ve Hristiyanlar ile kurulan ilişkiler gibi faktörler sebebiyle daha sistematik bir şekilde gerçekleşmiştir. Vahiy kâtipliği müessesesinin düzenli ve sistemli olduğu Medine döneminde Kur’an’ın yazım faaliyetinde rol alan birçok ismi zikretmek mümkündür. Bu bağlamda Medine’deki ilk vahiy kâtipliğini Übey b. Kâ‘b’ın yaptığı onun yokluğunda ise Zeyd b. Sabit’in bu görevi üstlendiği dile getirilmiştir. Kaynaklardan anladığımız kadarıyla Hz. Ali, Hz. Osman, Übey b. Ka‘b, Zeyd b. Sabit gibi sahabilerin diğer vahiy kâtiplerine nazaran daha düzenli şekilde kâtiplik görevini yaptıkları görülür. Sayılan isimler arasındaki Zeyd b. Sabit, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) vefatına kadarki süreçte vahiy kâtibi olarak daima onun yanında hazır bulunmuştur. Zeyd b. Sabit’in olmadığı nadir zamanlarda ise vahyi diğer sahabiler yazmıştır. (Ahmed Cevdet Paşa, Hulasatü‘l-beyan fi te’lifi’l-Kur’an, 3.) 

Bilindiği üzere Zeyd b. Sabit, hicretten sonra Müslüman olmuştur. Rivayetlere göre Hz. Peygamber’e vahiy geldiğinde, evi Mescid-i Nebevi’ye oldukça yakın bulunan Zeyd b. Sabit’i çağırır, gelen vahyi yazmasını emreder, ilgili ayetlerin nereye yerleştirileceğini ona söylerdi. Ardından da yazdıklarını okumasını buyurur, varsa yazım hatalarını -derhal- tashih ederdi. Tek işi vahyi kayıt altına almak olan Zeyd b. Sabit, bu bakımdan Hz. Peygamber’in yanında en çok bulunan sahabidir. Medine’de vahiy kâtipleri içerisinde vahyi en çok yazan kişi olarak bilinmesi de bu sebepten olmalıdır. Vahyi yazma konusunda öne çıkması hasebiyle kaynaklarımızda vahiy kâtibi denildiğinde akla ilk Zeyd b. Sabit gelmiş, bu itibarla da “kâtip” sıfatı genellikle Zeyd b. Sabit için kullanılmıştır. Onun kâtip olarak nitelendirilmesinden dolayı Hz. Peygamber’in resmî olarak tek kâtibinin Zeyd b. Sabit olduğu düşünülmüş, onun dışında vahiy yazıcılarının ise özel Mushaf sahibi sahabilerden oluştuğu şeklinde yorumlar yapılmıştır. Ancak kaynaklar göstermektedir ki Resulüllah’ın resmî olarak tek vahiy kâtibi Zeyd b. Sabit değildir. Olsa olsa o, kâtipler içinde en aktif isim olarak nitelendirilebilir. Nitekim gerek Hz. Ebu Bekir gerekse Hz. Osman dönemlerindeki Mushaf yazım faaliyetlerinde görevlendirilmesi, onun bu özelliği sebebiyledir. 

Sahabe arasında görevli olmaları açısından vahyi yazı ile kayıt altına alanlar ve kendilerine şahsi bir nüsha (sahabe nüshası) edinenler, kaynaklarımızda Hz. Peygamber’in vahiy kâtipleri olarak zikredilmiştir. Öte yandan Medine döneminde Müslümanlar arasında oldukça yaygın olan yazı faaliyeti, Hz. Peygamber’i “Kim benden Kur’an dışında bir şey yazmışsa onu yok etsin!” (Müslim, Zühd, 72.) buyurmaya sevk etmiştir. Böylece Kur’an dışında bir söz yazılmamış; hadis-i şerif ve ayet ayrımı netleşerek muhtemel karışıklık önlenmiştir. Resulüllah’ın sağlığında iki kapak arasına getirilmemiş olan Kur’an, Hz. Ebu Bekir döneminin en önemli faaliyeti olarak vahiy kâtiplerinin de ciddi katkılarıyla derlenmiştir/cemedilmiştir. Böylece Kur’an, Allah Resulü’ne vahyedildiği şekliyle, herhangi bir değişikliğe uğramaksızın nesilden nesile nakledilegelmiştir.

Kaynak: Diyanet Haber

Continue Reading
Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Gündem

Ferhat Ayhan; Ticarette En Doğru Yatırım, İtibardır

Babası Ali Ayhan’ın kurduğu temeller üzerine, kardeşleriyle birlikte şirketin başında duran Ferhat Ayhan; Ayhanlar Global’i güven, temsil ve ilkelerle büyütüyor.

Aileden Gelen Değerlerle Büyüyen Bir Başarı: Ferhat Ayhan ve Ayhanlar Global

İstanbul merkezli Ayhanlar Global, mutfak gereçleri ve züccaciye sektöründe Türkiye’nin dört bir yanına ve yurt dışına ürün ulaştıran, güvenin yanı sıra stratejik fiyat politikaları ve güçlü tedarik sistemiyle dikkat çeken bir toptan satış firması. Şirketin CEO’su Ferhat Ayhan, “Ticarette sadece doğru olmak yetmez, aynı zamanda dengeli olmak gerekir” diyerek, aileden gelen değerlerle şekillenen bu yapının arkasındaki vizyonu anlatıyor.

Ticaretin dili her dönemde değişir; yöntemler evrilir, araçlar dönüşür. Ancak bazı değerler vardır ki zamana karşı eskimez. Ayhanlar Global, işte bu değerler üzerine kurulu bir yapının adıdır.

İstanbul İstoç’ta faaliyet gösteren firma, mutfak gereçleri, züccaciye ürünleri ve plastik ev gereçleri başta olmak üzere geniş bir ürün yelpazesini hem yurt içi hem yurt dışı müşterileriyle buluşturmaktadır. Türkiye’nin tüm bölgelerine toptan ürün ulaştıran şirket, aynı zamanda Orta Doğu, Avrupa ve Afrika pazarlarında da aktif bir tedarikçi olarak yer almaktadır.

Fakat bu hikâyede yalnızca ticaret değil, bir aile geleneği, bir vizyon ve bir duruş var.

“Babamızın Kurduğu Değeri, Kardeşler Olarak Geleceğe Taşıyoruz”

Ayhanlar Global’in temelini atan isim, bugün şirketin CEO’su olan Ferhat Ayhan’ın babası Ali Ayhan. Şirketin şu anki yönetimi, Ferhat Ayhan ve kardeşlerinin omuzlarında yükseliyor.

“Babamız ticareti sadece alım-satım değil, bir ahlak meselesi olarak gördü. Biz de onun açtığı yolda yürürken aynı değerlere sadık kalmaya çalışıyoruz. Kurumsallıkla aile sıcaklığını harmanlayan bir yapıyız.”

Ferhat Ayhan, ticaret anlayışlarının temelinde aileden gelen sözlü mirasın önemli bir etkisi olduğunu şu sözlerle ifade ediyor:

“Dedemden ve babamdan öğrendiğim bir şey var: Ticarette dürüstlük, senetten kıymetlidir. İşin büyüklüğü, vicdanın küçülmesine sebep olmamalı. O yüzden her ticari kararda aynaya bakabileceğimiz bir duruş sergilemeye gayret ediyoruz.”

Sadece Güven Değil, Stratejik Ticaret ve Fiyat Dengelemesi

Ayhanlar Global, iş dünyasında sadece güvenle değil; aynı zamanda akılcı fiyat politikaları, sektörel ihtiyaçlara uygun ürün yönetimi ve doğru arz-talep dengesiyle de öne çıkıyor.

“Bir ürünü doğru fiyata alıp, doğru noktaya ulaştırmak; hem üreticinin hem tüketicinin hakkını korumak demektir. Biz bu noktada adaletli ve sürdürülebilir bir çizgi izlemeye çalışıyoruz.”

Ferhat Ayhan’a göre ticaret, yalnızca kar etmek değil, tüm tarafların kazandığı bir denge ortamı kurmaktır. Bu yüzden şirket, sadece ürün satmıyor; pazar analizi, tedarik planlaması ve marka temsili gibi konularda da çözüm ortağı rolü üstleniyor.

Türkiye Ekonomisine Güç Veren Bir Tedarik Modeli

Ayhanlar Global, Türkiye’nin üretim gücünü iç ve dış pazarlara taşıyarak ekonomiye somut katkılar sağlayan bir yapı olarak faaliyet göstermektedir. Firma aynı zamanda yurt dışından ithal ettiği kaliteli ürünleri de iç pazara sunarak çift yönlü bir tedarik kanalı oluşturmuştur.

“Biz lojistik firması değiliz; biz bir tedarikçiyiz. Ancak tedarik demek sadece ürün taşımak değil, ürünün arkasındaki emeği, hayali ve değeri doğru temsil etmektir.”

Bu bakış açısı sayesinde firma, hem küçük ve orta ölçekli üreticilere alan açmakta, hem de uluslararası alıcıların güvenini kazanmaktadır.

Ferhat Ayhan’ın Ticaret Felsefesi: “İlk Kazancınız Duruşunuz Olsun”

Ferhat Ayhan, yıllardır sürdürdüğü iş hayatında kazancı yalnızca maddi değerle ölçmeyen bir anlayışa sahip. Onun için en değerli yatırım, itibar ve sağlam karakter:

“Bir işe başlarken hep şunu sorarız: ‘Bu işin sonunda vicdanımız rahat olacak mı?’ Cevap hayırsa, ne kadar kârlı olursa olsun o iş bize uygun değildir. Çünkü bir gün her şey biter, ama iyi bir isim baki kalır.”

Aynı zamanda gençlerle sık sık bir araya gelen Ferhat Ayhan, iş hayatına atılacaklara önemli tavsiyelerde bulunuyor:

“Sabırlı olun. Sabırla kazanılan hiçbir şey kolay kaybedilmez. Bugün sizi anlatan şey, kaç iş yaptığınız değil; nasıl biri olarak anıldığınızdır.”
“Unutmayın, hızlı büyüyen ağaç rüzgârda çabuk devrilir. O yüzden kökünüz derin olsun; ticaretteki başarınız da kalıcı olsun.”

Ailede Başlayan, Topluma Açılan Bir Yolculuk

Ayhanlar Global’in bugünkü başarısının ardında yalnızca ticari hamleler değil; aile içi uyum, kardeş dayanışması ve birbirini tamamlayan güçlü roller yatıyor. Ferhat Ayhan, bu birlikteliğin sadece geçmişe saygı değil, aynı zamanda geleceğe karşı bir sorumluluk olduğunu ifade ediyor:

“Aynı sofrada büyüyen kardeşler olarak bugün aynı vizyonda yürümek bizim için hem bir nasip, hem bir görev. Bizden sonra da bu yapının değerleriyle devam etmesini istiyoruz.”

Sonuç: Sessiz, Dürüst ve Sürdürülebilir Bir Başarı Öyküsü

Ayhanlar Global, bugün Türkiye’nin dört bir yanına ürün ulaştıran, yurt dışı pazarlarda aktif rol alan, yerli üreticileri temsil eden, ithalatla iç pazara katkı sunan, aile değerleriyle kurumsallığı birleştiren güçlü bir tedarik zinciri olarak faaliyetlerini sürdürüyor.

Ferhat Ayhan ve kardeşleri için bu yapı sadece bir ticari organizasyon değil; geçmişten geleceğe uzanan bir emanet, ahlaki ilkelerle büyüyen bir miras, yeni nesillere güvenli bir örnek.

“Kazandıklarımızdan çok, nasıl kazandığımız bizim için önemli. Çünkü ticaret biter, raflar boşalır, hesaplar sıfırlanır… Ama iyi bir isim, bir ömür kalır.”

— Ferhat Ayhan

Continue Reading

Gündem

Davut Türkoğlu: Hizmet Sektöründe Yapay Zekayı Pulkon ile Entegre Ediyoruz

Pulkon, sunduğu yenilikçi çözümlerle sektörde fark yaratmaya devam ediyor. Güvenlik, istihdam ve entegre tesis yönetimi alanlarında geliştirdiği hizmetlerle, iş dünyasına modern ve akıllı çözümler sunuyor.

Başarısının temelinde, 10 yılı aşkın sektörel deneyime sahip uzman ekibi ve ileri teknoloji odaklı vizyonu bulunan Pulkon, en güncel trendleri takip ederek fark yaratıyor. Güvenlik, istihdam ve tesis yönetimi alanlarındaki akıllı çözümleri sayesinde, hem yerel hem de uluslararası müşterilerinin güvenini kazanmayı başarıyor.

Şirketin başarısının arkasındaki isim Davut Türkoğlu, “Yapay zekâ sadece teknolojik bir gelişim değil, aynı zamanda iş yapış şeklimizi dönüştüren bir güç. Pulkon olarak, bu dönüşümün iş dünyasında yarattığı değişimi en iyi şekilde değerlendiriyoruz” ifadelerini kullandı.

Pulkon, yalnızca yerel pazarda değil, küresel arenada da varlık göstermek için çalışmalarını sürdürüyor. Şirketin vizyonu, yenilikçi hizmetlerini dünya çapında sunarak sektörde öncü bir konum elde etmek.

Teknolojik çözümlerle desteklenen hizmetleriyle öne çıkan Pulkon, yapay zeka tabanlı sistemler ve entegre hizmet anlayışıyla müşterilerine maksimum verimlilik sağlamayı hedefliyor. Güvenlik, istihdam ve tesis yönetimi alanlarında geliştirdiği çözümler, işletmelere değer katıyor.

Davut Türkoğlu, Pulkon’un sunduğu hizmetlerin önemine vurgu yaparak, “Pulkon Güvenlik Hizmetleri, deneyimli kadrosu ve yapay zeka destekli analiz sistemleri sayesinde tehditleri önceden tespit ederek riskleri minimize ediyor. Örneğin, geçtiğimiz yıl bir işletmede şüpheli aktiviteleri belirleyen sistemimiz, büyük bir maddi kaybın önüne geçti. Pulkon İnsan Kaynakları, iş ve işçi eşleştirme sürecinde yapay zeka destekli algoritmalar kullanarak doğru yetenekleri en uygun pozisyonlarla buluşturuyor. Bu sayede bir teknoloji firması, sadece iki hafta içinde ihtiyacına uygun yazılımcı ekibini oluşturdu” dedi.

Ayrıca Pulkon Entegre Tesis Yönetimi Hizmetleri, enerji tasarrufu ve operasyonel verimlilik konularında çağdaş çözümler sunuyor. Türkoğlu, “Bir otel grubu için sunduğumuz tesis yönetimi hizmetleri, operasyonel süreçlerde mükemmeliyet sağlarken misafir memnuniyetinde %25’lik bir artış kaydedilmesini sağladı” ifadelerini kullandı.

Yolculuğuna yerel bir firma olarak başlayan Pulkon, küresel bir marka olma hedefiyle ilerlemeye devam ediyor. Müşteri güvenliği, operasyonel verimlilik ve memnuniyet odaklı yaklaşımıyla modern iş dünyasına değer katan Pulkon, 2026 yılının ilk çeyreğinde uluslararası pazarda genişlemeyi planlıyor.

Continue Reading

Gündem

Bağımsız Kamu Sendikaları Platformu Kuruldu!

Ankara’da bir araya gelen 11 sendika, kamu çalışanlarının hak kayıplarına karşı ortak mücadele etmek amacıyla Bağımsız Kamu Emekçileri Platformu’nu kurduklarını duyurdu.

Kamu çalışanlarının yaşadığı ekonomik ve sosyal hak kayıplarına dikkat çekmek amacıyla bir açıklama yayımlayan BAK-SEN, BİZİM SEN, DEB-SEN, DES, EĞİTİM SÖZ SEN, HEP-SEN, LİYAKAT SEN, SAY-SEN, ÜNİ-PER-SEN, TÖBSEN ve TÖS sendikaları, yıllardır çözülemeyen sorunlara çözüm üretmek ve gerçek sendikacılık anlayışını güçlendirmek için güçlerini birleştirdi.

Platform adına yapılan açıklama şöyle; 

Basına ve Kamuoyuna,

Yaşadığımız süreçte, memurların başta ekonomik kayıplar olmak üzere ciddi hak kayıpları yaşadığı ortadadır. En son yapılan maaş zammında da görüldüğü üzere, memurlar yoksulluk sınırında yaşamaya zorlanmaktadır. Daha da vahim olan ise, iktidarın bu durumu sözde sendikalar üzerinden, özünde ise iktidarın arka bahçesine dönüşmüş yapılardan faydalanarak gerçekleştirmesidir.

Bizler, bu ülkenin üreten, halkını ve vatanını seven, Cumhuriyet değerlerini sahiplenen ve halkın refah içinde yaşamasını isteyen sendikalarız. Sendikaların görevi, üyelerinin mesleki, sosyal, özlük ve ekonomik haklarını savunmaktır. Ancak gelinen noktada, özellikle siyasi aidiyetler üzerinden sendikacılık yapanlar, halkın üreten gücünü sefalet yaşamına mahkûm etmenin bir aracı olarak kullanılmaktadır.

Ayrıca, tüm iş kollarında memurların yıllardır kemikleşmiş ve bir türlü çözüme kavuşturulamayan sorunlar yaşadığı açıktır. Bizler, aşağıda isimleri yer alan sendikalar olarak, kamu emekçilerinin kalıcı hale gelmiş sorunlarının çözümü ve bundan sonra yaşanabilecek sorunlara karşı ortak bir irade oluşturmak, gerçek sendikal mücadeleyi büyütmek amacıyla bir araya geldik. Ankara’da yaptığımız toplantı sonucunda, İlkeli Birliktelik ışığında Bağımsız Kamu Sendikaları Platformu adıyla bir platform kurduğumuzu ilan ediyoruz.

Ayrıca belirtmek isteriz ki, bu ülkede işçiler, emekliler, memurlar ve hatta işsizler birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Dolayısıyla platformumuz, tüm emek kesiminin sesi olacaktır.

Saygılarımızla,

BAK-SEN, BİZİM SEN, DEB-SEN, DES, EĞİTİM SÖZ SEN, HEP-SEN, LİYAKAT SEN, SAY-SEN, ÜNİ-PER-SEN,TÖBSEN, TÖS

BAĞIMSIZ KAMU EMEKÇİLERİ PLATFORMU YÜRÜTME KURULU

Continue Reading

Çok Okunanlar