Connect with us

Gündem

Mekke-İ Mükerreme ve Hac Özlemi

Süleyman SARI
DİB Hac Hizmetleri Daire Başkanı

Vatanı sevmek fıtri ve imani bir duygudur. Bu sevgi ümmü’l-kura/şehirlerin anası için olursa anlamı daha büyük olur, hasreti de özlemi de çok büyük olur. Mekke sadece bedenlerin değil ruhların da yurdu ise sazlığından koparılmış neyden çok daha fazla inim inim inler durur:

Dinle neyden, duy neler söyler sana,
Derdi vardır ayrılıklardan yana.
Kestiler sazlık içinden der beni,
Dinler ağlar hem kadın hem er beni.

İşte bu şehirlerin anası Mekke-i Mükerreme’ye nasıl özlem duyulmaz ki! Rabbimize söz verdiğimiz “Lebbeyk Allahümme lebbeyk. (Buyur Allahım buyur, emrine hazırız.)” dediğimiz şehirlerin anasından ayrılıktan dolayı derdimiz var, hasretten yanan sevdalı gönlümüz, dağlanmış yüreğimiz, parçalanmış ciğerimiz var. Mekke-i Mükerreme de öyle, o da ayrı kaldı âşıklarından, mahzun kaldı o engin dağlarında yankılanan zikirlerden, dualardan ve lebbeyk sedalarından…

Mekke-i Mükerreme’ye nasıl özlem duyulmaz ki! Mekke-i Mükerreme elest bezminin yaşandığı, ruhlar âleminde Rabbimizin “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusuna hep birlikte: “Bela: Evet, sen bizim Rabbimizsin.” diye cevap verdiğimiz şehirdir. İbn Abbas’tan nakledilen hadiste Hz. Peygamber (s.a.s.) buyurur ki: “Allah Âdem’in belindeki soyundan (Arafat yakınlarında) Na’man’da söz aldı. Onun sulbünden yarattığı bütün nesilleri çıkartıp zerreler hâlinde önüne saçtı, sonra kendileriyle yüz yüze konuştu. Buyurdu ki: ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ Onlar da: ‘Elbette (sen bizim Rabbimizsin), biz buna şahitlik ederiz.’ dediler. (Bunları) kıyamet gününde ‘Bizim bundan haberimiz yoktu.’ demeyesiniz ya da ‘Bizden önceki ecdadımız Allah’a başka şeyleri ortak koşmuştu ve biz sadece onların izinden giden bir kuşağız, öyleyse (hakkı bizden) gizleyenlerin yaptıklarından dolayı bizi helak mi edeceksin?’ demeyesiniz (diye size hatırlatıyoruz).” (Araf, 7/172-173; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 272.)

Mekke-i Mükerreme’ye nasıl özlem duyulmaz ki! Rabbimizin bizi farklı dil ve tenlerde, farklı ırk ve kabilelerde, beyazı siyaha, siyahı beyaza üstün tutmadan tarağın dişleri gibi eşit yaratarak kardeş yaptığı ve kardeşlerin birbirini tanımasını istediği (Hucurat, 49/13.), tanışma, kaynaşma ve dayanışma meydanı Arafat’ı kucaklayan bir şehirdir Mekke-i Mükerreme. Onun içindir ki Peygamber Efendimiz “Hac Arafat’tır.” buyurmuştur. (Tirmizi, Hac, 57.) Rabbimizi ve kardeşlerimizin hak ve hukukunu tanırız orada. 

Mekke-i Mükerreme’ye nasıl özlem duyulmaz ki! Âlemlerin Rabbi, rahman ve rahim olan Yüce Allah, yarattığı gökler, yeryüzü ve ikisi arasındaki tüm âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olması için kendisine nispet edilen Beytullah’ı (Allah’ın evini) yeryüzünün ilk evi olarak bu şehirde kurdu. “İnsanlar için kurulan ilk ev elbette Mekke-i Mükerreme’de, âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kâbe’dir. Onda apaçık deliller, Makam-ı İbrahim vardır. Oraya kim girerse güven içinde olur. Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse (bu hakkı tanınmazsa) şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağnidir. (Kimseye muhtaç değildir, her şey O’na muhtaçtır.)” (Âl-i İmran, 3/96-97.) Bu ev güvenin, emniyetin, huzurun, mutluluğun, hidayetin merkezi oldu. Çünkü Yaradan’ın yarattığı varlıkları sığındırdığı yuvasıdır bu ilk ev. İnsan ve diğer canlılar ana kucağına, kendi yuvasına sığınınca huzur bulur, kendisini güvende hisseder. İşte bu ilk ev ümmü’l-kura (şehirlerin anası) diye bilinen Bekke’deki Kâbe’dir.

Mekke-i Mükerreme’ye nasıl özlem duyulmaz ki! Mekke-i Mükerreme, Kâbe’nin temellerini yükselten ve duanın merkezi yapan Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’in şehridir: “Hani, biz Kâbe’yi insanlara toplantı ve güven yeri kılmıştık. Siz de Makam-ı İbrahim’den kendinize bir namaz yeri edinin. İbrahim ve İsmail’e şöyle emretmiştik: ‘Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rükû ve secde edenler için evimi (Kâbe’yi) tertemiz tutun.’ Hani İbrahim, ‘Rabbim! Bu şehri güvenli bir şehir kıl. Halkından Allah’a ve ahiret gününe iman edenleri her türlü ürünle rızıklandır.’ demişti.” (Bakara, 2/124-126.)

Mekke-i Mükerreme’ye nasıl özlem duyulmaz ki! Mekke-i Mükerreme, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’in soyundan gelen rablerine teslim olmuş bir ümmetin lideri olan ve onlara ayetlerini okuyan, kitabı ve hikmeti öğreten ve onları her türlü kötülükten arındıran Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (s.a.s.) doğduğu ve ömrünün çoğunu geçirdiği bir şehirdir: “Hani İbrahim, İsmail ile birlikte evin (Kâbe’nin) temellerini yükseltiyor, ‘Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur! Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin.’ diyorlardı. ‘Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster. Tövbemizi kabul et. Çünkü sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın. Rabbimiz! İçlerinden onlara bir peygamber gönder; onlara ayetlerini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları her kötülükten arındırsın. Şüphesiz, sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.’” (Bakara, 2/127-129.)

Mekke-i Mükerreme’ye nasıl özlem duyulmaz ki! Resulüllah (s.a.s.) Medine-i Münevvere’ye ilk geldiğinde Ensar’dan dedelerinin ve dayılarının yanına gelip orada konaklamıştı. Medine-i Münevvere’de on altı ay ya da on yedi ay kadar yüzünü Mescid-i Aksa’ya dönen Allah Resulü’nün zor sabrettiği ve sürekli özlemini içinde canlı tuttuğu, yüzünü dönebilmek için can attığı ve “(Ey Peygamber), yüzünü zaman zaman göğe çevirdiğini görürüz. Biz istediğin kıbleye seni yönelteceğiz, haydi (şimdi) yüzünü Mescid-i Haram’a çevir, sizler de (artık) nerede olursanız olun yüzünüzü o yöne çevirin.” (Bakara, 2/141-145, 149-150.) emri üzerine büyük bir heyecan ve aşkla yüzünü çevirdiği (Buhari, İman, 31; Müslim, Mesacid, 11-12.), gönüllerin aktığı sevapları yüz binlere katlayan Mescid-i Haram’a kucak açan bir şehirdir.

Mekke-i Mükerreme’ye nasıl özlem duyulmaz ki! İslam’ın beş şartından biri olan (Müslim, İman, 21.) ve en faziletli amellerden biri sayılan hac ibadetinin yapıldığı şehirdir. Kâbe’nin inşası bittikten sonra Cenab-ı Hak Hz. İbrahim’e, bütün insanları haccetmek üzere davet etmesini emretti: “(Ey İbrahim!) İnsanlar içinde haccı duyur; gerek yaya gerekse uzak yollardan gelen yorgun düşmüş develer üstünde sana gelsinler.” (Hac, 22/27.) Hz. İbrahim makamında ayağa kalkarak yahut taşın üzerine yahut Safa’ya veyahut Ebu Kubeys dağına çıkarak hacca davet etmiştir. Dağ, taş, çakıl ve ağaç onu işiten her şey ve Allah’ın kıyamet gününe kadar haccedecekler arasında yazdığı kimseler “Lebbeyk Allahümme lebbeyk” diye icabet etmişlerdir. Hac hem İslam’ın bir şartı hem de en faziletli amellerden biridir. Ebu Hureyre’den (r.a.) nakledilen rivayette Resulüllah en faziletli ibadetler arasında kabul olunan haccı saymıştır. İşte İslam’ın beş temel esas üzerine bina edildiğini ifade eden Allah Resulü bunlardan birinin de Kutsal Mabet’te (Kâbe) hac yapmak (Buhari, İman, 1.) diyerek hac ve umrenin ifa edildiği mekân Mekke-i Mükerreme’nin de ana, temel ve esas bir şehrimiz olduğunu ifade etmiş oluyor. Mekke-i Mükerreme’siz bir hayatın tadı olmaz… Hac ve umre onun için huzur veren bir ibadettir. Mekke-i Mükerreme insan hayatına öyle bir tat bırakır ki bir kere tadan defalarca tatmak ister, doymak bilmez. Bağrında sakladığı abıhayat zemzem gibi tatlı bir lezzet bırakır. 

Bulutlar ağlarken âdeta bize der ki: “Ben ağlıyorum, siz gözyaşlarımla seviniyorsunuz.” Rahmetler iner, tabiat coşar, yeşerir ve bereketlenir, canlılar sevinir. Bizler de bulutlar gibi hasretle Kâbe için ağlıyoruz, Mekke-i Mükerreme için gözyaşı döküyoruz, şehirlerin anası da bizimle gülüyor. Biz ona özlem duyuyoruz fakat o evlatlarını çok daha fazla özledi. O yalnızlığa alışık değil. O bizim çokluğumuzla övünür, mutlu olur ve coşar. O siyah örtüsü ile matemdedir, hüzünlüdür. Salavatlarımız ta buralardan ulaşır Efendimize ancak o “Beni ziyaret eden hayatımda beni ziyaret etmiş gibi olur.” diyerek bizi bekler her gün. Biz Haremeyn’e sevdalıyız, hasretiz. Haremeyn de bizi sever, bize müştaktır. Hz. İbrahim babamızın duasında olduğu gibi kalpler, gönüller Haremeyn’e heves eder, özlemi ile yanıp tutuşur. Bu sevgi Hz. İbrahim babamızın duası sebebiyle Rabbimizin gönlümüze koyduğu sevgidir. 

Mekke-i Mükerreme defalarca gitmek için can atanların şehridir. Gitmeyen ve tatmayan belki bu özlemi derinden hissedemez ama ağzına bal sürülen kişinin o tadı aradığı gibi oraya gitmek için yollar aranır, imkânlar ve şartlar zorlanır. Engeller aşılır, zorlar kolay olsun diye çalışılır. Mekke-i Mükerreme, yollarında peygamber hatıralarını canlandıran Hz. Musa, Hz. Harun ve Hz. Yunus (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 215; Müslim, İman, 268.) peygamberler gibi yollarını telbiyeleri ile şenlendirdiği, dağlarını, taşlarını ve süzülerek uçuşan kuşlarını bu zikirlerine ortak ettiği, Arafat meydanında tüm peygamberlerin kelime-i tevhidlerinin “La ilahe illallah vahdehü la şerike leh. (Tek olan ve ortağı bulunmayan Allah’tan başka ilah yoktur.)” (Malik, Muvatta, Hac, 81.) nidalarının şaha kalktığı bir şehirdir. Mekke-i Mükerreme, oraya gidemeyen, gitmeye yol bulamayan, oranın özlemini yüreğinde taşıyanların “Canım kardeşim, oralarda bizi de duana kat, bizi dualarında asla unutma.” (Tirmizi, Deavat, 109.) diye hasretini selamla dindirmeye çalışanların özlemidir.

Yaklaşık iki yıldır dünyayı saran salgın hastalık nedeniyle uzak kaldık Mekke-i Mükerreme’den. Bu salgın günleri geçecek elbette. Zifirî karanlıklar aydınlık fecirlerinin habercisidir. Kâbe’ye doyasıya sarılmak, bir taş parçası olsa da Allah Resulü’nün öpmesi sebebiyle Hacerü’l Esved’e bir buse kondurmak, uzaktan da olsa selamlamak için herkes can atıyor. Hatta Kâbe’yi seyretmenin bile bir ibadet olduğunu düşünerek Mescid-i Haram’a gidebilmek için can kafesindeki ruhlarımız kutsal topraklara uçmak için her an hazır hâlde beklemektedir. Resulüllah’ın (s.a.s.) Hacerü’l Esved’e yönelip dudaklarını üzerine koyarak uzun müddet ağladıktan sonra kendisi gibi gözyaşlarına hâkim olamayan Hz. Ömer’e “Gözyaşları işte burada dökülür.” dediği (İbn Huzeyme, Sahih, IV, 212, no:2712.) gibi herkes gözyaşlarını orada sellere dönüştürmek istiyor. Herkes gözyaşlarını dökeceği Mekke-i Mükerreme’yi özledi, Kâbe-i Muazzama’yı özledi, Hacerü’l Esved’i özledi, Mültezem’i özledi, Makam-ı İbrahim’i özledi. Safa, Merve, Mina ve Müzdelife’yi özledi. Gözyaşlarını yıkayacağı zemzemi, kurutacağı o sıcacık güneşini özledi. Rabbim en yakın zamanda kavuştursun.

Kaynak: Diyanet Haber

Continue Reading
Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Gündem

Ferhat Ayhan; Ticarette En Doğru Yatırım, İtibardır

Babası Ali Ayhan’ın kurduğu temeller üzerine, kardeşleriyle birlikte şirketin başında duran Ferhat Ayhan; Ayhanlar Global’i güven, temsil ve ilkelerle büyütüyor.

Aileden Gelen Değerlerle Büyüyen Bir Başarı: Ferhat Ayhan ve Ayhanlar Global

İstanbul merkezli Ayhanlar Global, mutfak gereçleri ve züccaciye sektöründe Türkiye’nin dört bir yanına ve yurt dışına ürün ulaştıran, güvenin yanı sıra stratejik fiyat politikaları ve güçlü tedarik sistemiyle dikkat çeken bir toptan satış firması. Şirketin CEO’su Ferhat Ayhan, “Ticarette sadece doğru olmak yetmez, aynı zamanda dengeli olmak gerekir” diyerek, aileden gelen değerlerle şekillenen bu yapının arkasındaki vizyonu anlatıyor.

Ticaretin dili her dönemde değişir; yöntemler evrilir, araçlar dönüşür. Ancak bazı değerler vardır ki zamana karşı eskimez. Ayhanlar Global, işte bu değerler üzerine kurulu bir yapının adıdır.

İstanbul İstoç’ta faaliyet gösteren firma, mutfak gereçleri, züccaciye ürünleri ve plastik ev gereçleri başta olmak üzere geniş bir ürün yelpazesini hem yurt içi hem yurt dışı müşterileriyle buluşturmaktadır. Türkiye’nin tüm bölgelerine toptan ürün ulaştıran şirket, aynı zamanda Orta Doğu, Avrupa ve Afrika pazarlarında da aktif bir tedarikçi olarak yer almaktadır.

Fakat bu hikâyede yalnızca ticaret değil, bir aile geleneği, bir vizyon ve bir duruş var.

“Babamızın Kurduğu Değeri, Kardeşler Olarak Geleceğe Taşıyoruz”

Ayhanlar Global’in temelini atan isim, bugün şirketin CEO’su olan Ferhat Ayhan’ın babası Ali Ayhan. Şirketin şu anki yönetimi, Ferhat Ayhan ve kardeşlerinin omuzlarında yükseliyor.

“Babamız ticareti sadece alım-satım değil, bir ahlak meselesi olarak gördü. Biz de onun açtığı yolda yürürken aynı değerlere sadık kalmaya çalışıyoruz. Kurumsallıkla aile sıcaklığını harmanlayan bir yapıyız.”

Ferhat Ayhan, ticaret anlayışlarının temelinde aileden gelen sözlü mirasın önemli bir etkisi olduğunu şu sözlerle ifade ediyor:

“Dedemden ve babamdan öğrendiğim bir şey var: Ticarette dürüstlük, senetten kıymetlidir. İşin büyüklüğü, vicdanın küçülmesine sebep olmamalı. O yüzden her ticari kararda aynaya bakabileceğimiz bir duruş sergilemeye gayret ediyoruz.”

Sadece Güven Değil, Stratejik Ticaret ve Fiyat Dengelemesi

Ayhanlar Global, iş dünyasında sadece güvenle değil; aynı zamanda akılcı fiyat politikaları, sektörel ihtiyaçlara uygun ürün yönetimi ve doğru arz-talep dengesiyle de öne çıkıyor.

“Bir ürünü doğru fiyata alıp, doğru noktaya ulaştırmak; hem üreticinin hem tüketicinin hakkını korumak demektir. Biz bu noktada adaletli ve sürdürülebilir bir çizgi izlemeye çalışıyoruz.”

Ferhat Ayhan’a göre ticaret, yalnızca kar etmek değil, tüm tarafların kazandığı bir denge ortamı kurmaktır. Bu yüzden şirket, sadece ürün satmıyor; pazar analizi, tedarik planlaması ve marka temsili gibi konularda da çözüm ortağı rolü üstleniyor.

Türkiye Ekonomisine Güç Veren Bir Tedarik Modeli

Ayhanlar Global, Türkiye’nin üretim gücünü iç ve dış pazarlara taşıyarak ekonomiye somut katkılar sağlayan bir yapı olarak faaliyet göstermektedir. Firma aynı zamanda yurt dışından ithal ettiği kaliteli ürünleri de iç pazara sunarak çift yönlü bir tedarik kanalı oluşturmuştur.

“Biz lojistik firması değiliz; biz bir tedarikçiyiz. Ancak tedarik demek sadece ürün taşımak değil, ürünün arkasındaki emeği, hayali ve değeri doğru temsil etmektir.”

Bu bakış açısı sayesinde firma, hem küçük ve orta ölçekli üreticilere alan açmakta, hem de uluslararası alıcıların güvenini kazanmaktadır.

Ferhat Ayhan’ın Ticaret Felsefesi: “İlk Kazancınız Duruşunuz Olsun”

Ferhat Ayhan, yıllardır sürdürdüğü iş hayatında kazancı yalnızca maddi değerle ölçmeyen bir anlayışa sahip. Onun için en değerli yatırım, itibar ve sağlam karakter:

“Bir işe başlarken hep şunu sorarız: ‘Bu işin sonunda vicdanımız rahat olacak mı?’ Cevap hayırsa, ne kadar kârlı olursa olsun o iş bize uygun değildir. Çünkü bir gün her şey biter, ama iyi bir isim baki kalır.”

Aynı zamanda gençlerle sık sık bir araya gelen Ferhat Ayhan, iş hayatına atılacaklara önemli tavsiyelerde bulunuyor:

“Sabırlı olun. Sabırla kazanılan hiçbir şey kolay kaybedilmez. Bugün sizi anlatan şey, kaç iş yaptığınız değil; nasıl biri olarak anıldığınızdır.”
“Unutmayın, hızlı büyüyen ağaç rüzgârda çabuk devrilir. O yüzden kökünüz derin olsun; ticaretteki başarınız da kalıcı olsun.”

Ailede Başlayan, Topluma Açılan Bir Yolculuk

Ayhanlar Global’in bugünkü başarısının ardında yalnızca ticari hamleler değil; aile içi uyum, kardeş dayanışması ve birbirini tamamlayan güçlü roller yatıyor. Ferhat Ayhan, bu birlikteliğin sadece geçmişe saygı değil, aynı zamanda geleceğe karşı bir sorumluluk olduğunu ifade ediyor:

“Aynı sofrada büyüyen kardeşler olarak bugün aynı vizyonda yürümek bizim için hem bir nasip, hem bir görev. Bizden sonra da bu yapının değerleriyle devam etmesini istiyoruz.”

Sonuç: Sessiz, Dürüst ve Sürdürülebilir Bir Başarı Öyküsü

Ayhanlar Global, bugün Türkiye’nin dört bir yanına ürün ulaştıran, yurt dışı pazarlarda aktif rol alan, yerli üreticileri temsil eden, ithalatla iç pazara katkı sunan, aile değerleriyle kurumsallığı birleştiren güçlü bir tedarik zinciri olarak faaliyetlerini sürdürüyor.

Ferhat Ayhan ve kardeşleri için bu yapı sadece bir ticari organizasyon değil; geçmişten geleceğe uzanan bir emanet, ahlaki ilkelerle büyüyen bir miras, yeni nesillere güvenli bir örnek.

“Kazandıklarımızdan çok, nasıl kazandığımız bizim için önemli. Çünkü ticaret biter, raflar boşalır, hesaplar sıfırlanır… Ama iyi bir isim, bir ömür kalır.”

— Ferhat Ayhan

Continue Reading

Gündem

Davut Türkoğlu: Hizmet Sektöründe Yapay Zekayı Pulkon ile Entegre Ediyoruz

Pulkon, sunduğu yenilikçi çözümlerle sektörde fark yaratmaya devam ediyor. Güvenlik, istihdam ve entegre tesis yönetimi alanlarında geliştirdiği hizmetlerle, iş dünyasına modern ve akıllı çözümler sunuyor.

Başarısının temelinde, 10 yılı aşkın sektörel deneyime sahip uzman ekibi ve ileri teknoloji odaklı vizyonu bulunan Pulkon, en güncel trendleri takip ederek fark yaratıyor. Güvenlik, istihdam ve tesis yönetimi alanlarındaki akıllı çözümleri sayesinde, hem yerel hem de uluslararası müşterilerinin güvenini kazanmayı başarıyor.

Şirketin başarısının arkasındaki isim Davut Türkoğlu, “Yapay zekâ sadece teknolojik bir gelişim değil, aynı zamanda iş yapış şeklimizi dönüştüren bir güç. Pulkon olarak, bu dönüşümün iş dünyasında yarattığı değişimi en iyi şekilde değerlendiriyoruz” ifadelerini kullandı.

Pulkon, yalnızca yerel pazarda değil, küresel arenada da varlık göstermek için çalışmalarını sürdürüyor. Şirketin vizyonu, yenilikçi hizmetlerini dünya çapında sunarak sektörde öncü bir konum elde etmek.

Teknolojik çözümlerle desteklenen hizmetleriyle öne çıkan Pulkon, yapay zeka tabanlı sistemler ve entegre hizmet anlayışıyla müşterilerine maksimum verimlilik sağlamayı hedefliyor. Güvenlik, istihdam ve tesis yönetimi alanlarında geliştirdiği çözümler, işletmelere değer katıyor.

Davut Türkoğlu, Pulkon’un sunduğu hizmetlerin önemine vurgu yaparak, “Pulkon Güvenlik Hizmetleri, deneyimli kadrosu ve yapay zeka destekli analiz sistemleri sayesinde tehditleri önceden tespit ederek riskleri minimize ediyor. Örneğin, geçtiğimiz yıl bir işletmede şüpheli aktiviteleri belirleyen sistemimiz, büyük bir maddi kaybın önüne geçti. Pulkon İnsan Kaynakları, iş ve işçi eşleştirme sürecinde yapay zeka destekli algoritmalar kullanarak doğru yetenekleri en uygun pozisyonlarla buluşturuyor. Bu sayede bir teknoloji firması, sadece iki hafta içinde ihtiyacına uygun yazılımcı ekibini oluşturdu” dedi.

Ayrıca Pulkon Entegre Tesis Yönetimi Hizmetleri, enerji tasarrufu ve operasyonel verimlilik konularında çağdaş çözümler sunuyor. Türkoğlu, “Bir otel grubu için sunduğumuz tesis yönetimi hizmetleri, operasyonel süreçlerde mükemmeliyet sağlarken misafir memnuniyetinde %25’lik bir artış kaydedilmesini sağladı” ifadelerini kullandı.

Yolculuğuna yerel bir firma olarak başlayan Pulkon, küresel bir marka olma hedefiyle ilerlemeye devam ediyor. Müşteri güvenliği, operasyonel verimlilik ve memnuniyet odaklı yaklaşımıyla modern iş dünyasına değer katan Pulkon, 2026 yılının ilk çeyreğinde uluslararası pazarda genişlemeyi planlıyor.

Continue Reading

Gündem

Bağımsız Kamu Sendikaları Platformu Kuruldu!

Ankara’da bir araya gelen 11 sendika, kamu çalışanlarının hak kayıplarına karşı ortak mücadele etmek amacıyla Bağımsız Kamu Emekçileri Platformu’nu kurduklarını duyurdu.

Kamu çalışanlarının yaşadığı ekonomik ve sosyal hak kayıplarına dikkat çekmek amacıyla bir açıklama yayımlayan BAK-SEN, BİZİM SEN, DEB-SEN, DES, EĞİTİM SÖZ SEN, HEP-SEN, LİYAKAT SEN, SAY-SEN, ÜNİ-PER-SEN, TÖBSEN ve TÖS sendikaları, yıllardır çözülemeyen sorunlara çözüm üretmek ve gerçek sendikacılık anlayışını güçlendirmek için güçlerini birleştirdi.

Platform adına yapılan açıklama şöyle; 

Basına ve Kamuoyuna,

Yaşadığımız süreçte, memurların başta ekonomik kayıplar olmak üzere ciddi hak kayıpları yaşadığı ortadadır. En son yapılan maaş zammında da görüldüğü üzere, memurlar yoksulluk sınırında yaşamaya zorlanmaktadır. Daha da vahim olan ise, iktidarın bu durumu sözde sendikalar üzerinden, özünde ise iktidarın arka bahçesine dönüşmüş yapılardan faydalanarak gerçekleştirmesidir.

Bizler, bu ülkenin üreten, halkını ve vatanını seven, Cumhuriyet değerlerini sahiplenen ve halkın refah içinde yaşamasını isteyen sendikalarız. Sendikaların görevi, üyelerinin mesleki, sosyal, özlük ve ekonomik haklarını savunmaktır. Ancak gelinen noktada, özellikle siyasi aidiyetler üzerinden sendikacılık yapanlar, halkın üreten gücünü sefalet yaşamına mahkûm etmenin bir aracı olarak kullanılmaktadır.

Ayrıca, tüm iş kollarında memurların yıllardır kemikleşmiş ve bir türlü çözüme kavuşturulamayan sorunlar yaşadığı açıktır. Bizler, aşağıda isimleri yer alan sendikalar olarak, kamu emekçilerinin kalıcı hale gelmiş sorunlarının çözümü ve bundan sonra yaşanabilecek sorunlara karşı ortak bir irade oluşturmak, gerçek sendikal mücadeleyi büyütmek amacıyla bir araya geldik. Ankara’da yaptığımız toplantı sonucunda, İlkeli Birliktelik ışığında Bağımsız Kamu Sendikaları Platformu adıyla bir platform kurduğumuzu ilan ediyoruz.

Ayrıca belirtmek isteriz ki, bu ülkede işçiler, emekliler, memurlar ve hatta işsizler birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Dolayısıyla platformumuz, tüm emek kesiminin sesi olacaktır.

Saygılarımızla,

BAK-SEN, BİZİM SEN, DEB-SEN, DES, EĞİTİM SÖZ SEN, HEP-SEN, LİYAKAT SEN, SAY-SEN, ÜNİ-PER-SEN,TÖBSEN, TÖS

BAĞIMSIZ KAMU EMEKÇİLERİ PLATFORMU YÜRÜTME KURULU

Continue Reading

Çok Okunanlar