Connect with us

Gündem

Osmanlı’nın Akdeniz’deki İncisi: Girit

F. Hilâl FERŞATOĞLU
İstanbul Kadıköy Vaizi

Kırmızı gül demet demet 
Sevda değil bir alamet
Gitti gelmez ol muhannet
Şu Resmo’da morom kaldı
Yavrum kaldı morom nenni

Anadolu yarımadasının güneyindeki Toros dağlarının bir devamı gibi batı-doğu istikametinde uzanan Girit, Akdeniz’in sayılı büyük adalarındandır. Kudret kalemi onu, Adalar Denizi’ni Akdeniz’den ayıran doğal bir sınır gibi çizmiştir. Üç kıtaya mesafesiyle, deniz yolları üzerinde oluşuyla, kendisine hâkim olanı Doğu Akdeniz’de söz sahibi yapacak eşsiz bir konumdadır. Ada’da M.Ö. 4000’lerde yerleşik bir kültürün yaşadığı ve Girit’in ilk sakinlerinin ön Asya’dan yani Anadolu’dan geldikleri tespit edilmiştir. M.Ö. 3000 ile 1400 yılları arasında varlık gösteren Girit uygarlığının ise bir döneme damga vuran ve Avrupa kıtasına medeniyeti taşıyan uygarlık olduğu kabul edilir.

M.Ö. 66 yılında Roma hâkimiyetine geçen Ada, imparatorluk ikiye bölününce Doğu Roma’da kaldı. İlk denizaşırı seferlerini Emeviler döneminde yapan İslam orduları Girit’e akınlar yapsa da Ada’nın fethi Abbasi halifesi Memun döneminde, Endülüslü kumandan Ebu Hafs Ömer b. İsa tarafından gerçekleşti. (827) Yeni kurulan Kandiye şehri, Endülüs ile devam eden ilişkiler sayesinde Doğu Akdeniz’de önemli bir ticaret, ilim ve kültür merkezi olmuştu. Girit, 150 yıla yakın İslam adası olarak kaldıktan sonra Bizanslılar tarafından yeniden ele geçirildi. Müslüman halk din değiştirmeye zorlanarak Ada büyük ölçüde Hristiyanlaştırıldı. IV. Haçlı Seferinde Bizans’ı ve İstanbul’u hedef alan Katolikler, Venediklilerin desteğiyle amaçlarına ulaştılar. (1204) Konstantinopolis’in Latin istilasıyla talan edildiği bu sefer sonrasında Girit, Venediklilere devredildi. Akdeniz’de büyük ticaret filosuna sahip Venedikliler için Girit doğuda önemli bir karakol oldu. Sahillerdeki kale şehirleri tahkim ettiler, iç kısımlara yeni kaleler yapıp garnizonlar kurdular. Ada halkı üzerinde baskı kurarak toprak ve mülk sahiplerinin mallarını ellerinden alıp çiftçileri ağır vergilere maruz bıraktılar. Bu baskılardan Ortodoks kilisesi ve Ada’daki ruhban sınıfı da nasibini aldı.

Girit’in Osmanlılarca fethi

Girit’te beş asır hüküm sürecek olan Venedikliler, başlangıçta Anadolu kıyılarındaki Türk beylikleriyle, devamında da Osmanlı Devleti’yle ticari ve siyasi ilişkiler kurdular. Fatih Sultan Mehmet döneminde bozulan Osmanlı-Venedik ilişkileri sonrasında Girit farklı zamanlarda Osmanlı akınlarına maruz kaldı. Ada, Doğu Akdeniz’e hâkim olan Osmanlı’nın Trablus, Tunus ve Cezayir’e giden gemileri için ciddi bir tehditti. Fetih hareketi IV. Murad zamanında Hanya’nın fethiyle başladı. (1645) Venedikliler Çanakkale Boğazı’nı ablukaya alarak Girit’e destek kuvvetlerinin gitmesine mani oldukları için sefer uzadı. Girit’in kale şehirleri Avrupa’dan takviye görmesine rağmen tek tek alındı. Sadrazam Fazıl Ahmed Paşa’nın başında bulunduğu Osmanlı kuvvetlerinin iki buçuk yıl süren kuşatması sonrasında Kandiye de ele geçirildi. 25 yıla yayılan fetih sürecinde Girit, Devlet-i Aliyye’nin “talimhane-i harbî”si (savaş talimleri yaptığı yer) söylenceleri yayılsa da nihayetinde Girit tümüyle Osmanlı toprağı olmuş, Doğu Akdeniz’de Venedik hâkimiyeti sona ermişti. (1669)

Osmanlı Girit’i

Fetihten sonra Girit, imtiyazlı bir eyalet olarak üç sancağa ayrıldı. Merkez Kandiye’ydi. Fethedilen bütün Osmanlı topraklarında olduğu gibi Ada halkının can ve mal emniyetleri, din hürriyetleri devlet güvencesi altına alındı. Venediklilerin yükledikleri ağır vergiler kaldırıldı. Cemaati kalmayan Katolik kiliseleri camiye çevrildi. Ada’nın yerli ahalisi olan Rumların kiliselerine ise dokunulmadı. Kandiye, Hanya ve Resmo başta olmak üzere şehirler çeşmeler, sebiller, hamam ve sarnıçlarla, imarethane, mektep, şifahane, bedesten gibi sosyal ve ticari amaçlı vakıf eserleriyle imar edildi. Osmanlı, Girit’te Balkanlarda olduğu gibi Anadolu’dan göçlerle nüfusu dengeleme politikasına gitmedi. XVII. yüzyıl kadı sicillerine bakıldığında Ada halkı arasında tek tek ve toplu olarak yoğun bir ihtida sürecinin başladığı görülür. Katoliklerin dinî, siyasi ve ekonomik baskısı altında yaşayan Giritliler, Osmanlı yönetiminde medeni bir tavırla karşılaştılar. Fethe katılan Bektaşiler başta olmak üzere Ada’ya yerleşen Kadiri, Halveti ve Mevlevilerin gönüllere dokunan faaliyetleri Müslümanlaşma sürecinde etkili oldu. Ada’da muvazzaf Osmanlı memur ve bürokratları ile mühtedi Rumların gayrimüslim kadınlarla yaptıkları evliliklerden doğan çocuklar da Müslüman olarak yetiştiler. XVII. yüzyıldan itibaren taşrada “yerli-gönüllü kullar” uygulamasıyla yeni bir yapılanmaya giden yeniçerilik teşkilatının da İslamlaşma sürecinde payı büyüktür. Girit’te geçerli olan bu sistem yerli halk ile devleti ortak bir paydada buluştururken imrendirici olmuş, yerli yeniçeriler eliyle ihtida süreci hız kazanmıştır.

Megali İdea ve Girit meselesi

Ada ahalisi Osmanlı Girit’inde 150 yıl esenlik ve refah içinde yaşadı. Ancak Devlet-i Al-i Osman’ın zayıflamasıyla vaziyet değişti. Fransız İhtilali sonrasında gelişen milliyetçilik fikri, Rusya’nın Doğu Avrupa’da Ortodoks halkları tahriki, Mora ve diğer adalarla eş zamanlı olarak Girit’te de isyanlara sebep oldu. Yunan isyanının ardından Rumların bağımsızlık elde etmeleri ve Yunan Devleti’nin kurulması (1830), Yunanistan’ın kışkırtıcı politikaları, Etnik-i Eterya Derneği’nin faaliyetleri, Osmanlı topraklarında ve adalarda yaşayan Rum halk üzerinde etkili oldu. Başkenti İstanbul olan Batı Anadolu, Ege Adaları, Trakya, Karadeniz kıyıları, Rodos, Girit, Kıbrıs ve Makedonya’yı içine alan Büyük Helen İmparatorluğu topraklarına yeniden sahip olma ülküsü demek olan “Megali İdea” fikri yayıldı.

Girit’te ayrılıkçı hareketler, bir buçuk asır iç içe ve huzur içinde yaşayan Ada halklarını birbirine düşman etti. 1821’de gerçekleşen ilk isyan Mısır valisi Mehmet Ali Paşa tarafından bastırıldı. Bundan sonra neredeyse her on yılda bir Yunanistan’ın desteklediği, Rum çetelerin öncülük ettiği kanlı ayaklanmalar baş gösterdi. Türk kasaba ve köylerine saldıran çeteler öldürüyor, yağmalıyor, yakıp yıkıyor, el koyuyor, Müslümanları yıldırarak Ada’dan uzaklaştırmak için zulmün her türlüsünü uyguluyorlardı. Islahat Fermanının oluşturduğu zeminden faydalanarak statülerini genişleten, büyük mülkler edinen Ada Rumları her isyanın sonunda siyasi, iktisadi ve sosyal ayrıcalıklar elde ettiler. Osmanlı yönetiminin ayaklanmaları yatıştırmak ve Rum nüfusu Yunan devletinin etkisinden korumak için verdiği imtiyazlar, yeni isyanların çıkmasına mani olmadı. 1866’da çıkan büyük ayaklanma sonrası Rumlar geçici bir hükümet kurarak Girit’in Yunanistan’a ilhakını ilan ettiler. Bundan sonra Avrupa devletleri ve Rusya kendi çıkarları doğrultusunda duruma müdahil olacak ve Girit meselesi uluslararası bir sorun hâline gelecekti. 1878’de Osmanlı-Rus savaşını fırsat bilen Girit Rumları yeniden ayaklandılar. Halepa Fermanı ile Osmanlı’nın Rumlara tanımak zorunda kaldığı ayrıcalıklar Girit’e nerdeyse muhtariyet sağlamıştı. 1896 yılında gerçekleşen ve Ada’nın tamamına yayılan son büyük ayaklanma sırasında Müslümanlara yönelik katliamlar Osmanlı-Yunan harbine sebep oldu. Bu savaşta Osmanlı kesin bir galibiyet kazanmasına rağmen Avrupa devletlerinin kararıyla Girit’e muhtariyet verildi. (1897) Artan baskılarla birlikte can ve mal güvenliği kalmayan Giritli Müslümanlar Anadolu’ya göç etmeye başladı. Bu tarihten sonra fiilen kaybedilmiş sayılan Girit, Balkan Savaşlarının ardından Yunanistan’a ilhak edildi. (1913)

Girit muhacirleri ve Girit mübadilleri

XVII. yüzyılın ikinci yarısında fethedilen Girit yaklaşık iki yüz elli yıl Osmanlı egemenliğinde kalmıştır. Daha yüz yıl geçmeden Ada’daki Müslüman nüfus yerli Rum nüfusla eşitlenmiştir. Müşterek dilleri ve hayat tarzları iki toplum arasında barış ve huzurun güvencesi iken XIX. yüzyılda yaşananlar derin bir ayrılık oluşturmuştur. Osmanlı-Türk kimliğine tutunan ve sahip çıkan Girit Müslümanları iki büyük göç dalgası ile Anadolu’ya yerleştiler. İlk dalga yüzyılın sonunda Müslüman Türk toplumunun maruz kaldığı katliamlar sonrası gerçekleşen zorunlu muhacerettir. İkincisi ise Osmanlı’nın Girit’te egemenliğini kaybetmesiyle kendi topraklarında azınlık statüsünde kalan Girit Müslümanlarının “mübadele” anlaşmasıyla gerçekleşen göçüdür. Ada’da son elli yıl hayat memat mücadelesi veren Girit Müslümanları için mübadele “ölümü hayata değişmek”ten başka bir şey değildir. Muhacir ya da mübadil olarak Anadolu’ya göçen Giritliler, Tarsus’tan Mudanya’ya kadar Akdeniz, Ege ve Marmara kıyıları başta olmak üzere farklı bölgelere yerleştirilmiş, onlar için hususi köyler ve mahalleler kurulmuştur. 

Şehitlerimizin kanlarıyla mayalanan toprakların evlatları, kendilerini Müslüman-Türk diye tanımladıkları için her türlü zulüm ve tecavüze maruz bırakılmış; camileri, dükkânları, tarlaları, bahçeleri tahrip edilmiş ve nihayet vatanlarından koparılmışlardır. “Tarih bir fendir ki geçmişleri söyler, geleceği bildirir.” der İsmail Gaspıralı. Yunan Megali İdea’sı ve ENOSİS hayali Girit’ten sonra Kıbrıs’ta da hayata geçirilmeye çalışılmış, Türk devleti buna müsaade etmemiştir. Girit’te Osmanlı varlığı ve kültürüne dair eserlerin büyük çoğunluğu tahrip edilmiştir. Ayakta kalan cami, tekke, çeşme ve sebiller maksatları dışında kullanılsalar da şehir hafızasının ve şehirleşme kültürünün nadide birer örneği olarak berhayattırlar. Kültürün canlı taşıyıcıları olan muhacir ve mübadillerin acı hatıraları ise ağıtlara, türkülere konu olmuştur:

Kırmızı gül her dem olsa
Yaralara merhem olsa
Ol tabipten derman gelse
Şu Resmo’da morom kaldı
Yavrum kaldı morom nenni…

Kaynak: Diyanet Haber

Continue Reading
Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Gündem

Ferhat Ayhan; Ticarette En Doğru Yatırım, İtibardır

Babası Ali Ayhan’ın kurduğu temeller üzerine, kardeşleriyle birlikte şirketin başında duran Ferhat Ayhan; Ayhanlar Global’i güven, temsil ve ilkelerle büyütüyor.

Aileden Gelen Değerlerle Büyüyen Bir Başarı: Ferhat Ayhan ve Ayhanlar Global

İstanbul merkezli Ayhanlar Global, mutfak gereçleri ve züccaciye sektöründe Türkiye’nin dört bir yanına ve yurt dışına ürün ulaştıran, güvenin yanı sıra stratejik fiyat politikaları ve güçlü tedarik sistemiyle dikkat çeken bir toptan satış firması. Şirketin CEO’su Ferhat Ayhan, “Ticarette sadece doğru olmak yetmez, aynı zamanda dengeli olmak gerekir” diyerek, aileden gelen değerlerle şekillenen bu yapının arkasındaki vizyonu anlatıyor.

Ticaretin dili her dönemde değişir; yöntemler evrilir, araçlar dönüşür. Ancak bazı değerler vardır ki zamana karşı eskimez. Ayhanlar Global, işte bu değerler üzerine kurulu bir yapının adıdır.

İstanbul İstoç’ta faaliyet gösteren firma, mutfak gereçleri, züccaciye ürünleri ve plastik ev gereçleri başta olmak üzere geniş bir ürün yelpazesini hem yurt içi hem yurt dışı müşterileriyle buluşturmaktadır. Türkiye’nin tüm bölgelerine toptan ürün ulaştıran şirket, aynı zamanda Orta Doğu, Avrupa ve Afrika pazarlarında da aktif bir tedarikçi olarak yer almaktadır.

Fakat bu hikâyede yalnızca ticaret değil, bir aile geleneği, bir vizyon ve bir duruş var.

“Babamızın Kurduğu Değeri, Kardeşler Olarak Geleceğe Taşıyoruz”

Ayhanlar Global’in temelini atan isim, bugün şirketin CEO’su olan Ferhat Ayhan’ın babası Ali Ayhan. Şirketin şu anki yönetimi, Ferhat Ayhan ve kardeşlerinin omuzlarında yükseliyor.

“Babamız ticareti sadece alım-satım değil, bir ahlak meselesi olarak gördü. Biz de onun açtığı yolda yürürken aynı değerlere sadık kalmaya çalışıyoruz. Kurumsallıkla aile sıcaklığını harmanlayan bir yapıyız.”

Ferhat Ayhan, ticaret anlayışlarının temelinde aileden gelen sözlü mirasın önemli bir etkisi olduğunu şu sözlerle ifade ediyor:

“Dedemden ve babamdan öğrendiğim bir şey var: Ticarette dürüstlük, senetten kıymetlidir. İşin büyüklüğü, vicdanın küçülmesine sebep olmamalı. O yüzden her ticari kararda aynaya bakabileceğimiz bir duruş sergilemeye gayret ediyoruz.”

Sadece Güven Değil, Stratejik Ticaret ve Fiyat Dengelemesi

Ayhanlar Global, iş dünyasında sadece güvenle değil; aynı zamanda akılcı fiyat politikaları, sektörel ihtiyaçlara uygun ürün yönetimi ve doğru arz-talep dengesiyle de öne çıkıyor.

“Bir ürünü doğru fiyata alıp, doğru noktaya ulaştırmak; hem üreticinin hem tüketicinin hakkını korumak demektir. Biz bu noktada adaletli ve sürdürülebilir bir çizgi izlemeye çalışıyoruz.”

Ferhat Ayhan’a göre ticaret, yalnızca kar etmek değil, tüm tarafların kazandığı bir denge ortamı kurmaktır. Bu yüzden şirket, sadece ürün satmıyor; pazar analizi, tedarik planlaması ve marka temsili gibi konularda da çözüm ortağı rolü üstleniyor.

Türkiye Ekonomisine Güç Veren Bir Tedarik Modeli

Ayhanlar Global, Türkiye’nin üretim gücünü iç ve dış pazarlara taşıyarak ekonomiye somut katkılar sağlayan bir yapı olarak faaliyet göstermektedir. Firma aynı zamanda yurt dışından ithal ettiği kaliteli ürünleri de iç pazara sunarak çift yönlü bir tedarik kanalı oluşturmuştur.

“Biz lojistik firması değiliz; biz bir tedarikçiyiz. Ancak tedarik demek sadece ürün taşımak değil, ürünün arkasındaki emeği, hayali ve değeri doğru temsil etmektir.”

Bu bakış açısı sayesinde firma, hem küçük ve orta ölçekli üreticilere alan açmakta, hem de uluslararası alıcıların güvenini kazanmaktadır.

Ferhat Ayhan’ın Ticaret Felsefesi: “İlk Kazancınız Duruşunuz Olsun”

Ferhat Ayhan, yıllardır sürdürdüğü iş hayatında kazancı yalnızca maddi değerle ölçmeyen bir anlayışa sahip. Onun için en değerli yatırım, itibar ve sağlam karakter:

“Bir işe başlarken hep şunu sorarız: ‘Bu işin sonunda vicdanımız rahat olacak mı?’ Cevap hayırsa, ne kadar kârlı olursa olsun o iş bize uygun değildir. Çünkü bir gün her şey biter, ama iyi bir isim baki kalır.”

Aynı zamanda gençlerle sık sık bir araya gelen Ferhat Ayhan, iş hayatına atılacaklara önemli tavsiyelerde bulunuyor:

“Sabırlı olun. Sabırla kazanılan hiçbir şey kolay kaybedilmez. Bugün sizi anlatan şey, kaç iş yaptığınız değil; nasıl biri olarak anıldığınızdır.”
“Unutmayın, hızlı büyüyen ağaç rüzgârda çabuk devrilir. O yüzden kökünüz derin olsun; ticaretteki başarınız da kalıcı olsun.”

Ailede Başlayan, Topluma Açılan Bir Yolculuk

Ayhanlar Global’in bugünkü başarısının ardında yalnızca ticari hamleler değil; aile içi uyum, kardeş dayanışması ve birbirini tamamlayan güçlü roller yatıyor. Ferhat Ayhan, bu birlikteliğin sadece geçmişe saygı değil, aynı zamanda geleceğe karşı bir sorumluluk olduğunu ifade ediyor:

“Aynı sofrada büyüyen kardeşler olarak bugün aynı vizyonda yürümek bizim için hem bir nasip, hem bir görev. Bizden sonra da bu yapının değerleriyle devam etmesini istiyoruz.”

Sonuç: Sessiz, Dürüst ve Sürdürülebilir Bir Başarı Öyküsü

Ayhanlar Global, bugün Türkiye’nin dört bir yanına ürün ulaştıran, yurt dışı pazarlarda aktif rol alan, yerli üreticileri temsil eden, ithalatla iç pazara katkı sunan, aile değerleriyle kurumsallığı birleştiren güçlü bir tedarik zinciri olarak faaliyetlerini sürdürüyor.

Ferhat Ayhan ve kardeşleri için bu yapı sadece bir ticari organizasyon değil; geçmişten geleceğe uzanan bir emanet, ahlaki ilkelerle büyüyen bir miras, yeni nesillere güvenli bir örnek.

“Kazandıklarımızdan çok, nasıl kazandığımız bizim için önemli. Çünkü ticaret biter, raflar boşalır, hesaplar sıfırlanır… Ama iyi bir isim, bir ömür kalır.”

— Ferhat Ayhan

Continue Reading

Gündem

Davut Türkoğlu: Hizmet Sektöründe Yapay Zekayı Pulkon ile Entegre Ediyoruz

Pulkon, sunduğu yenilikçi çözümlerle sektörde fark yaratmaya devam ediyor. Güvenlik, istihdam ve entegre tesis yönetimi alanlarında geliştirdiği hizmetlerle, iş dünyasına modern ve akıllı çözümler sunuyor.

Başarısının temelinde, 10 yılı aşkın sektörel deneyime sahip uzman ekibi ve ileri teknoloji odaklı vizyonu bulunan Pulkon, en güncel trendleri takip ederek fark yaratıyor. Güvenlik, istihdam ve tesis yönetimi alanlarındaki akıllı çözümleri sayesinde, hem yerel hem de uluslararası müşterilerinin güvenini kazanmayı başarıyor.

Şirketin başarısının arkasındaki isim Davut Türkoğlu, “Yapay zekâ sadece teknolojik bir gelişim değil, aynı zamanda iş yapış şeklimizi dönüştüren bir güç. Pulkon olarak, bu dönüşümün iş dünyasında yarattığı değişimi en iyi şekilde değerlendiriyoruz” ifadelerini kullandı.

Pulkon, yalnızca yerel pazarda değil, küresel arenada da varlık göstermek için çalışmalarını sürdürüyor. Şirketin vizyonu, yenilikçi hizmetlerini dünya çapında sunarak sektörde öncü bir konum elde etmek.

Teknolojik çözümlerle desteklenen hizmetleriyle öne çıkan Pulkon, yapay zeka tabanlı sistemler ve entegre hizmet anlayışıyla müşterilerine maksimum verimlilik sağlamayı hedefliyor. Güvenlik, istihdam ve tesis yönetimi alanlarında geliştirdiği çözümler, işletmelere değer katıyor.

Davut Türkoğlu, Pulkon’un sunduğu hizmetlerin önemine vurgu yaparak, “Pulkon Güvenlik Hizmetleri, deneyimli kadrosu ve yapay zeka destekli analiz sistemleri sayesinde tehditleri önceden tespit ederek riskleri minimize ediyor. Örneğin, geçtiğimiz yıl bir işletmede şüpheli aktiviteleri belirleyen sistemimiz, büyük bir maddi kaybın önüne geçti. Pulkon İnsan Kaynakları, iş ve işçi eşleştirme sürecinde yapay zeka destekli algoritmalar kullanarak doğru yetenekleri en uygun pozisyonlarla buluşturuyor. Bu sayede bir teknoloji firması, sadece iki hafta içinde ihtiyacına uygun yazılımcı ekibini oluşturdu” dedi.

Ayrıca Pulkon Entegre Tesis Yönetimi Hizmetleri, enerji tasarrufu ve operasyonel verimlilik konularında çağdaş çözümler sunuyor. Türkoğlu, “Bir otel grubu için sunduğumuz tesis yönetimi hizmetleri, operasyonel süreçlerde mükemmeliyet sağlarken misafir memnuniyetinde %25’lik bir artış kaydedilmesini sağladı” ifadelerini kullandı.

Yolculuğuna yerel bir firma olarak başlayan Pulkon, küresel bir marka olma hedefiyle ilerlemeye devam ediyor. Müşteri güvenliği, operasyonel verimlilik ve memnuniyet odaklı yaklaşımıyla modern iş dünyasına değer katan Pulkon, 2026 yılının ilk çeyreğinde uluslararası pazarda genişlemeyi planlıyor.

Continue Reading

Gündem

Bağımsız Kamu Sendikaları Platformu Kuruldu!

Ankara’da bir araya gelen 11 sendika, kamu çalışanlarının hak kayıplarına karşı ortak mücadele etmek amacıyla Bağımsız Kamu Emekçileri Platformu’nu kurduklarını duyurdu.

Kamu çalışanlarının yaşadığı ekonomik ve sosyal hak kayıplarına dikkat çekmek amacıyla bir açıklama yayımlayan BAK-SEN, BİZİM SEN, DEB-SEN, DES, EĞİTİM SÖZ SEN, HEP-SEN, LİYAKAT SEN, SAY-SEN, ÜNİ-PER-SEN, TÖBSEN ve TÖS sendikaları, yıllardır çözülemeyen sorunlara çözüm üretmek ve gerçek sendikacılık anlayışını güçlendirmek için güçlerini birleştirdi.

Platform adına yapılan açıklama şöyle; 

Basına ve Kamuoyuna,

Yaşadığımız süreçte, memurların başta ekonomik kayıplar olmak üzere ciddi hak kayıpları yaşadığı ortadadır. En son yapılan maaş zammında da görüldüğü üzere, memurlar yoksulluk sınırında yaşamaya zorlanmaktadır. Daha da vahim olan ise, iktidarın bu durumu sözde sendikalar üzerinden, özünde ise iktidarın arka bahçesine dönüşmüş yapılardan faydalanarak gerçekleştirmesidir.

Bizler, bu ülkenin üreten, halkını ve vatanını seven, Cumhuriyet değerlerini sahiplenen ve halkın refah içinde yaşamasını isteyen sendikalarız. Sendikaların görevi, üyelerinin mesleki, sosyal, özlük ve ekonomik haklarını savunmaktır. Ancak gelinen noktada, özellikle siyasi aidiyetler üzerinden sendikacılık yapanlar, halkın üreten gücünü sefalet yaşamına mahkûm etmenin bir aracı olarak kullanılmaktadır.

Ayrıca, tüm iş kollarında memurların yıllardır kemikleşmiş ve bir türlü çözüme kavuşturulamayan sorunlar yaşadığı açıktır. Bizler, aşağıda isimleri yer alan sendikalar olarak, kamu emekçilerinin kalıcı hale gelmiş sorunlarının çözümü ve bundan sonra yaşanabilecek sorunlara karşı ortak bir irade oluşturmak, gerçek sendikal mücadeleyi büyütmek amacıyla bir araya geldik. Ankara’da yaptığımız toplantı sonucunda, İlkeli Birliktelik ışığında Bağımsız Kamu Sendikaları Platformu adıyla bir platform kurduğumuzu ilan ediyoruz.

Ayrıca belirtmek isteriz ki, bu ülkede işçiler, emekliler, memurlar ve hatta işsizler birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Dolayısıyla platformumuz, tüm emek kesiminin sesi olacaktır.

Saygılarımızla,

BAK-SEN, BİZİM SEN, DEB-SEN, DES, EĞİTİM SÖZ SEN, HEP-SEN, LİYAKAT SEN, SAY-SEN, ÜNİ-PER-SEN,TÖBSEN, TÖS

BAĞIMSIZ KAMU EMEKÇİLERİ PLATFORMU YÜRÜTME KURULU

Continue Reading

Çok Okunanlar