Connect with us

Gündem

Sanat Ve Sanatçı Ahlakı

Prof. Dr. Cafer Sadık YARAN
Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Sanat; izleyenlerin duyularının haz aldığı, duygularının huzur bulduğu, üreticisine karşı hayranlık duyduğu, birçok özelliği yanında bilhassa güzelliği ile dikkatleri üzerine çeken insan yapısı özgün ve değerli eserler ve etkinliklere denir. Dar anlamıyla, sadece insan yapısı güzel eserlere sanat denmekle birlikte geniş anlamıyla asıl sanat, ilahi sanatın muhteşem eseri olan kâinat, tabiat ve insandır; gerçek sanatkâr da her şeyin en güzel bir şekilde tasarımcısı ve yaratıcısı olan Cenab-ı Hak’tır. Zira O, kendisinin buyurduğu üzere: “Yarattığı her şeyi güzel yapmıştır.” (Secde, 32/7.) İnsanlar da en eski sanat kuramlarından biri olan mimesis/taklit kuramına göre, gerçek sanatçının eserlerini taklit ederek kendi taklidî sanat eserlerini üretmektedirler. 

Ahlak; doğası itibarıyla iyiliğe olduğu kadar kötülüğe de açık olan, zira fıtratına hem fücur hem de takva ilham edilen (Şems, 91/8.) bir “eşref-i mahlûkat” olan insanın, kendi özgür çabasıyla kötülük yönünün arındırılması, iyilik/takva yönünün de geliştirilmesi için tanzim ve tavsiye edilmiş olan iyi huy ve davranışlar manzumesine denir. Toplumsal bir varlık olan insanın bir arada yaşarken birbirine zarar vermeyip aksine yardımlaşıp dayanışarak hayatı birbirine kolaylaştırmasının yolu da ahlaktan ve onun daha sistemli ve müeyyideli hâli olan hukuktan geçmektedir. İnsan hayatının bireysel ve ailevi yönleri gibi toplumsal ve mesleki yönleri de ahlaki öğütlerin ve ahlak bilincinin uygulama alanı içine girmektedir. Ahlakın, hayatın tüm alanlarına yönelik genel kuşatıcılığının bir parçasını da sanat alanı oluşturmaktadır. Hem ahlak hem de sanat, hayatın neredeyse tüm alanlarında var olabilen çok geniş kapsamlı kültürel gerçekliklerdir. Birisi daha ziyade iyilik, öbürü daha çok güzellik eksenli olmakla birlikte, insani hayat pratiği içinde bu ikisi doğal olarak sık sık karşılaşmakta ve insanın kişiliği ve yapıp etmeleri üzerinde etkili olmaktadır. Sanat ve ahlak ilişkisi İlk Çağ ve Orta Çağ’da, özellikle İslam medeniyetinin altın çağlarında, ilahi dinin genel çatısı altında el ele, gönül gönüle, huzur içinde beraberce insanın ahlaki ve manevi gelişimi için hizmet ederlerken modern dönemlerde ve Batı dünyasında bu huzurlu birliktelik yavaş yavaş eleştirilip bozulmaya, sanat ve ahlakın arası ısrarla açılmaya çalışılmıştır.

Günümüzde sanat ve ahlak ilişkisi ya da sanat ahlakı konusunda dört farklı yaklaşım vardır. Bunlar önce ikiye ayrılır: Aşırı özerkçilik ve aşırı ahlakçılık. Aşırı özerkçilik son yüzyıllarda Batı dünyasında savunucu bulan bir anlayıştır. Tipik temsilcisi Oscar Wilde’dır. Bunlara göre, sanat ile ahlak birbirinden ayrı işlerdir ve hep ayrı kalmalıdır. Ayrı hâlleriyle ikisi arasında daha üstün olan da sanattır. Sanatın tek kriteri de güzelliktir. Sanat eserinin değerlendirmesinde ahlaka uygun veya aykırı olmasının hiçbir önemi yoktur. Sanat, sanat içindir; sanatçının tek isteği özgürlük, tek çabası güzelliktir. Bu yaklaşımın, ahlaki açıdan yanlış olmak bir yana sanat ve sanat tarihi açısından bile gerçeklere aykırı olduğu aşikârdır. Sanat tarihine bakıldığında hiçbir büyük sanat eserinin (örn. Selimiye, Taç Mahal, Guernica, vb.) sadece sanat olsun diye yapılmamış olduğu açıkça görülür. İkinci yaklaşım, aşırı ahlakçılık denen anlayıştır. Bunun tipik temsilcisi de Tolstoy’dur. Fakat bu görüş, Platon (M.Ö. V. yy) zamanından beri var olan ve savunulan bir görüştür. Bunlara göre sanat; güzellik ve haz meselesi değil ahlaki değerlere dayalı yüce bir iştir. Sanat eserinin değerlendirmesinde başvurulması gereken asıl kriter de ahlaka uygunluk veya aykırılıktır. Sanatın amacı da görevi de ahlaklı bir insanlık toplumunun oluşumuna katkıdır. Ahlaka aykırı sanat mutlaka sansürlenmeli, sanatçısı da engellenmelidir. Bu yaklaşım, birinciye göre daha uygun ve ahlak adına daha tercihe şayandır. Ahlaka aykırı sanat eserleri veya gösterilerinin çocuklar ve gençlerden ve hele hele eğitim kurumlarından uzak tutulması gerektiği fikri de doğrudur. Ancak sanatsal özgünlük ve sanatçı özgürlüğü adına bakıldığında fazla kısıtlayıcı ve baskılayıcı olduğunu da söylemek mümkündür.

Bu iki uç yaklaşım arasında daha ölçülü yaklaşımlar da vardır. Bunlar ölçülü özerkçilik ve ölçülü ahlakçılıktır. Ölçülü özerkçiliğe göre, sanatta aslolan estetik ve güzelliktir; onun içinde bir ahlakilik varsa bile bu onun sanatsal yönünden ayrı tutulması gereken ikincil ve dışsal bir özelliktir. Sanat eserinin değerlendirmesi yapılırken asıl dikkate alınması gereken kriter de güzellik ve benzeri estetik kriterlerdir; ahlak ayrı bir kategoridir. Zaten onlara göre, sanat eserlerinin aslında ahlaka fazla bir katkıları da yoktur, olmamaktadır. Bu görüş, ölçülü bir tutum olması hasebiyle karşı çıkılacak fazla bir yön barındırmamaktadır. Bununla birlikte, sanat eseri gerçeğini pekiyi yansıtamadığını söylemek mümkündür. Zira aslında bir sanat eserinin estetik ve etik boyutlarını birbirinden ayırmak ve ahlaki yönünü inkâr etmemekle birlikte sanatsal değerlendirmenin dışında tutmak mümkün değildir. Örneğin, Sefiller romanından tövbekâr insanların gerçekten iyi birer insan olabilecekleri fikrini yahut Patates Yiyenler tablosundan helal kazanca dayalı sade yaşam huzuru izlemini yahut da Dinle Sana Bir Nasihat Edeyim türküsünden içindeki bilgece öğütleri çıkarıp ayrı bir kefeye koymak ne kadar mümkündür? Elbette değildir.

Sanat ahlakına ilişkin dördüncü yaklaşım, ölçülü ahlakçılık yaklaşımıdır. Aristoteles zamanından beri (M.Ö. IV. yy) var olduğu söylenebilecek bu yaklaşımın sanat ahlakı konusundaki en uygun görüş olduğu söylenebilir. Buna göre sanat, dar estetik sınırlar içine hapsedilemeyecek kadar geniş kapsamlı olup içinde ahlaki, manevi ve benzeri birçok yönü barındıran bir etkinlik alanıdır. Onun ahlakiliği veya ahlaka aykırılığı, sanatsal değeri ile iç içedir ve onun bütünsel değerini etkiler. Sanat eserinin değerlendirilmesi bir bütün olarak yapılmalı, bunlar arasında ahlakiliğe de önemli bir yer verilmelidir. Ahlaki değer veya kusur, sanat eserinin bütünsel değer veya kusurunu artırabilecek veya eksiltebilecek içsel bir unsurdur. Sanatın ahlaka, ahlakın da sanata olumlu ve önemli katkıları olmaktadır ve hep olmalıdır. (Dört yaklaşım konusunda geniş bilgi için bkz. Yaran, 2020; 85-127.)

Ölçülü ahlaka uygun düşen bir sanat anlayışı bağlamında Kur’an-ı Kerim, sanatlarını ahlaka aykırı yönde icra eden sanatçıları/şairleri eleştirirken onu iyilik yönünde kullananları hariç tutmakta ve övmektedir: “Görmez misin ki onlar her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar ve yapmadıkları şeyleri söylerler. Ancak iman edip salih amel işleyen, Allah’ı çok anan ve haksızlığa uğratıldıktan sonra öçlerini alanlar başka.” (Şuara, 26/225-227.) Bu ayet, sanat ahlakına ışık tuttuğu gibi sanatçı ahlakının bazı temel özelliklerine de değinmektedir. Zaten biraz da teorik zeminde duran sanat ahlakının en somut yanlarının başında sanatçı ahlakı gelmektedir. Çünkü sanatın varlığının somut göstergesi sanat eseri; sanat eserinin varlık nedeni de sanatçıdır. Dolayısıyla sanat, esas itibarıyla sanatçı ile başlayan bir iştir. Bu durumda sanatçı, ahlakı önemseyen biriyse büyük bir ihtimalle ortaya koyduğu sanat da ahlaka uygun olacak ve hatta ahlaki gelişime katkıda bulunacaktır. Nitekim Aristoteles tam da bu anlamda şöyle demektedir: “Hafifmeşrep karakterli ozanlar bayağı yaratılıştaki insanların eylemlerini taklit ederlerken ağırbaşlı ve soylu karakterli ozanlar, ahlakça iyi ve soylu kişilerin iyi ve soylu eylemlerini taklit ederler.” (1987: 17.) 

Ahlakın içindeki erdemler ve ilkelerin hepsi aynı bağlayıcılık gücüne sahip değildir. Bazı ahlaki ilke ve erdemler, herkes için bağlayıcı ve zorunlu iken diğer bazıları gönüllülüğe dayanır ve insanların ahlaki ve vicdani gelişmişlik durumuna göre onlara uyulup uyulmama durumu değişebilir. Sanatçı ahlakı söz konusu olduğunda ahlaki erdemleri üç gruba ayırarak konuya yaklaşabiliriz: Sanatçıyı da bağlayan erdemler, sanatçıyı da kapsayan erdemler ve sanatçıya daha da çok yakışan erdemler. Hiçbir ayrım gözetmeksizin herkesi bağlayan bazı erdemler, doğal olarak sanatçılar için de bağlayıcıdır. Bunlar, uyulması herkes için hem ahlaken hem de hukuken zorunlu olan erdemlerdir. Tüm bunların arasında en merkezî, en kuşatıcı olanı olarak hakkaniyet/adalet erdemi gelir. Aslında bu ikisi tek bir erdem de sayılabilir. Adalet erdeminin temeli hakkaniyet; hakkaniyetliliğin tecellisi ve tezahürü adalettir. İslam’a/Kur’an’a göre, herkes her durumda, her zaman, herkese karşı adaletli davranmak ve hiç kimseye, hiçbir zaman asla haksızlık ve zulüm yapmamak zorundadır. Bu konuda çok açık ve ayrıntılı olan ayetlerden biri şöyledir: “Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun…” (Nisa, 4/135.)

Adalet erdeminin ve haksızlık/zulüm yasağının bağlayıcılığının herkesle birlikte sanatçıları da bağladığını söylemeye bile gerek yoktur. Sanatçı olmak herhangi bir kişiye haksızlık etmenin haklı sebebi olamaz. Örneğin, sanat ahlakı konusunda sanat ve ahlakın birbirinden tamamen ayrı konular olduğunun en ünlü savunucusu olan Oscar Wilde’ın karısına karşı haksız davranışları, sanatçı oluşundan dolayı haklı görülebilecek, hoş görülebilecek bir tutum değildir. Nitekim hakkında yazılanlara bakılırsa o, “Kişisel ilişkilerinde olağanüstü nezaketi ve cömertliğiyle ünlüdür ama eşine karşı davranışlarında tek kelimeyle zalimdir.” Üstelik bu çelişkinin kendisi de farkındadır fakat bunun “bir yaratıcılık tarzı” olduğunu iddia eder. (Hollander, 2014:11.) Oysa onun bu gerekçesinin hiçbir ahlaki geçerliliğinin olmadığı, asla kabul edilemeyeceği ve hoş görülemeyeceği gün gibi ortadadır. Hiçbir kimse, kendisi sanatçı da olsa, karşısındaki eşi de olsa, hiç kimseye asla zulüm bir yana haksızlık dahi etme hakkına sahip değildir.

Tam olarak bağlayıcı olmamakla birlikte ahlaki gelişmişlik düzeyi yüksek herkesi kapsayan bazı erdemler, sanatçıları da genel olarak kapsar. Bu bağlamda değinilebilecek en merkezî erdem yahut ilke, mesuliyet/sorumluluk bilincidir. Herkesin içinde yaşadığı topluma karşı kendi gücü nispetinde bir sosyal sorumluluk bilinci ve ona uygun çabalarının olması gerekir. Tarihte bu bilinçle hareket eden pek çok büyük sanatçı vardır. Onlar, toplumdaki ahlaki yozlaşmaları, sosyal adaletsizlikleri, gelir dağılımı dengesizliklerini, yoksulluğu, yolsuzluğu, bencilliği, çıkarcılığı ve benzeri kötülükleri sanatlarıyla eleştirmiş ve düzeltmeye çalışmışlardır. Bunların da ötesinde, hiçbir zorunluluğu olmamakla birlikte sanatçılara daha da çok yakışan erdemler vardır. Bunlar da şefkat, merhamet, sevgi, aşk, hoşgörü, nezaket, zarafet gibi adap ile de ilişkili üst düzey erdemlerdir. Sanatçıların bu gibi ahlaki erdemlerde toplumlarına örnekliği toplum için bambaşka bir değere sahiptir; böyle sanatçılara sahip olmak da bir toplum için büyük bir şanstır.

Kaynak: Diyanet Haber

Continue Reading
Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Gündem

Ferhat Ayhan; Ticarette En Doğru Yatırım, İtibardır

Babası Ali Ayhan’ın kurduğu temeller üzerine, kardeşleriyle birlikte şirketin başında duran Ferhat Ayhan; Ayhanlar Global’i güven, temsil ve ilkelerle büyütüyor.

Aileden Gelen Değerlerle Büyüyen Bir Başarı: Ferhat Ayhan ve Ayhanlar Global

İstanbul merkezli Ayhanlar Global, mutfak gereçleri ve züccaciye sektöründe Türkiye’nin dört bir yanına ve yurt dışına ürün ulaştıran, güvenin yanı sıra stratejik fiyat politikaları ve güçlü tedarik sistemiyle dikkat çeken bir toptan satış firması. Şirketin CEO’su Ferhat Ayhan, “Ticarette sadece doğru olmak yetmez, aynı zamanda dengeli olmak gerekir” diyerek, aileden gelen değerlerle şekillenen bu yapının arkasındaki vizyonu anlatıyor.

Ticaretin dili her dönemde değişir; yöntemler evrilir, araçlar dönüşür. Ancak bazı değerler vardır ki zamana karşı eskimez. Ayhanlar Global, işte bu değerler üzerine kurulu bir yapının adıdır.

İstanbul İstoç’ta faaliyet gösteren firma, mutfak gereçleri, züccaciye ürünleri ve plastik ev gereçleri başta olmak üzere geniş bir ürün yelpazesini hem yurt içi hem yurt dışı müşterileriyle buluşturmaktadır. Türkiye’nin tüm bölgelerine toptan ürün ulaştıran şirket, aynı zamanda Orta Doğu, Avrupa ve Afrika pazarlarında da aktif bir tedarikçi olarak yer almaktadır.

Fakat bu hikâyede yalnızca ticaret değil, bir aile geleneği, bir vizyon ve bir duruş var.

“Babamızın Kurduğu Değeri, Kardeşler Olarak Geleceğe Taşıyoruz”

Ayhanlar Global’in temelini atan isim, bugün şirketin CEO’su olan Ferhat Ayhan’ın babası Ali Ayhan. Şirketin şu anki yönetimi, Ferhat Ayhan ve kardeşlerinin omuzlarında yükseliyor.

“Babamız ticareti sadece alım-satım değil, bir ahlak meselesi olarak gördü. Biz de onun açtığı yolda yürürken aynı değerlere sadık kalmaya çalışıyoruz. Kurumsallıkla aile sıcaklığını harmanlayan bir yapıyız.”

Ferhat Ayhan, ticaret anlayışlarının temelinde aileden gelen sözlü mirasın önemli bir etkisi olduğunu şu sözlerle ifade ediyor:

“Dedemden ve babamdan öğrendiğim bir şey var: Ticarette dürüstlük, senetten kıymetlidir. İşin büyüklüğü, vicdanın küçülmesine sebep olmamalı. O yüzden her ticari kararda aynaya bakabileceğimiz bir duruş sergilemeye gayret ediyoruz.”

Sadece Güven Değil, Stratejik Ticaret ve Fiyat Dengelemesi

Ayhanlar Global, iş dünyasında sadece güvenle değil; aynı zamanda akılcı fiyat politikaları, sektörel ihtiyaçlara uygun ürün yönetimi ve doğru arz-talep dengesiyle de öne çıkıyor.

“Bir ürünü doğru fiyata alıp, doğru noktaya ulaştırmak; hem üreticinin hem tüketicinin hakkını korumak demektir. Biz bu noktada adaletli ve sürdürülebilir bir çizgi izlemeye çalışıyoruz.”

Ferhat Ayhan’a göre ticaret, yalnızca kar etmek değil, tüm tarafların kazandığı bir denge ortamı kurmaktır. Bu yüzden şirket, sadece ürün satmıyor; pazar analizi, tedarik planlaması ve marka temsili gibi konularda da çözüm ortağı rolü üstleniyor.

Türkiye Ekonomisine Güç Veren Bir Tedarik Modeli

Ayhanlar Global, Türkiye’nin üretim gücünü iç ve dış pazarlara taşıyarak ekonomiye somut katkılar sağlayan bir yapı olarak faaliyet göstermektedir. Firma aynı zamanda yurt dışından ithal ettiği kaliteli ürünleri de iç pazara sunarak çift yönlü bir tedarik kanalı oluşturmuştur.

“Biz lojistik firması değiliz; biz bir tedarikçiyiz. Ancak tedarik demek sadece ürün taşımak değil, ürünün arkasındaki emeği, hayali ve değeri doğru temsil etmektir.”

Bu bakış açısı sayesinde firma, hem küçük ve orta ölçekli üreticilere alan açmakta, hem de uluslararası alıcıların güvenini kazanmaktadır.

Ferhat Ayhan’ın Ticaret Felsefesi: “İlk Kazancınız Duruşunuz Olsun”

Ferhat Ayhan, yıllardır sürdürdüğü iş hayatında kazancı yalnızca maddi değerle ölçmeyen bir anlayışa sahip. Onun için en değerli yatırım, itibar ve sağlam karakter:

“Bir işe başlarken hep şunu sorarız: ‘Bu işin sonunda vicdanımız rahat olacak mı?’ Cevap hayırsa, ne kadar kârlı olursa olsun o iş bize uygun değildir. Çünkü bir gün her şey biter, ama iyi bir isim baki kalır.”

Aynı zamanda gençlerle sık sık bir araya gelen Ferhat Ayhan, iş hayatına atılacaklara önemli tavsiyelerde bulunuyor:

“Sabırlı olun. Sabırla kazanılan hiçbir şey kolay kaybedilmez. Bugün sizi anlatan şey, kaç iş yaptığınız değil; nasıl biri olarak anıldığınızdır.”
“Unutmayın, hızlı büyüyen ağaç rüzgârda çabuk devrilir. O yüzden kökünüz derin olsun; ticaretteki başarınız da kalıcı olsun.”

Ailede Başlayan, Topluma Açılan Bir Yolculuk

Ayhanlar Global’in bugünkü başarısının ardında yalnızca ticari hamleler değil; aile içi uyum, kardeş dayanışması ve birbirini tamamlayan güçlü roller yatıyor. Ferhat Ayhan, bu birlikteliğin sadece geçmişe saygı değil, aynı zamanda geleceğe karşı bir sorumluluk olduğunu ifade ediyor:

“Aynı sofrada büyüyen kardeşler olarak bugün aynı vizyonda yürümek bizim için hem bir nasip, hem bir görev. Bizden sonra da bu yapının değerleriyle devam etmesini istiyoruz.”

Sonuç: Sessiz, Dürüst ve Sürdürülebilir Bir Başarı Öyküsü

Ayhanlar Global, bugün Türkiye’nin dört bir yanına ürün ulaştıran, yurt dışı pazarlarda aktif rol alan, yerli üreticileri temsil eden, ithalatla iç pazara katkı sunan, aile değerleriyle kurumsallığı birleştiren güçlü bir tedarik zinciri olarak faaliyetlerini sürdürüyor.

Ferhat Ayhan ve kardeşleri için bu yapı sadece bir ticari organizasyon değil; geçmişten geleceğe uzanan bir emanet, ahlaki ilkelerle büyüyen bir miras, yeni nesillere güvenli bir örnek.

“Kazandıklarımızdan çok, nasıl kazandığımız bizim için önemli. Çünkü ticaret biter, raflar boşalır, hesaplar sıfırlanır… Ama iyi bir isim, bir ömür kalır.”

— Ferhat Ayhan

Continue Reading

Gündem

Davut Türkoğlu: Hizmet Sektöründe Yapay Zekayı Pulkon ile Entegre Ediyoruz

Pulkon, sunduğu yenilikçi çözümlerle sektörde fark yaratmaya devam ediyor. Güvenlik, istihdam ve entegre tesis yönetimi alanlarında geliştirdiği hizmetlerle, iş dünyasına modern ve akıllı çözümler sunuyor.

Başarısının temelinde, 10 yılı aşkın sektörel deneyime sahip uzman ekibi ve ileri teknoloji odaklı vizyonu bulunan Pulkon, en güncel trendleri takip ederek fark yaratıyor. Güvenlik, istihdam ve tesis yönetimi alanlarındaki akıllı çözümleri sayesinde, hem yerel hem de uluslararası müşterilerinin güvenini kazanmayı başarıyor.

Şirketin başarısının arkasındaki isim Davut Türkoğlu, “Yapay zekâ sadece teknolojik bir gelişim değil, aynı zamanda iş yapış şeklimizi dönüştüren bir güç. Pulkon olarak, bu dönüşümün iş dünyasında yarattığı değişimi en iyi şekilde değerlendiriyoruz” ifadelerini kullandı.

Pulkon, yalnızca yerel pazarda değil, küresel arenada da varlık göstermek için çalışmalarını sürdürüyor. Şirketin vizyonu, yenilikçi hizmetlerini dünya çapında sunarak sektörde öncü bir konum elde etmek.

Teknolojik çözümlerle desteklenen hizmetleriyle öne çıkan Pulkon, yapay zeka tabanlı sistemler ve entegre hizmet anlayışıyla müşterilerine maksimum verimlilik sağlamayı hedefliyor. Güvenlik, istihdam ve tesis yönetimi alanlarında geliştirdiği çözümler, işletmelere değer katıyor.

Davut Türkoğlu, Pulkon’un sunduğu hizmetlerin önemine vurgu yaparak, “Pulkon Güvenlik Hizmetleri, deneyimli kadrosu ve yapay zeka destekli analiz sistemleri sayesinde tehditleri önceden tespit ederek riskleri minimize ediyor. Örneğin, geçtiğimiz yıl bir işletmede şüpheli aktiviteleri belirleyen sistemimiz, büyük bir maddi kaybın önüne geçti. Pulkon İnsan Kaynakları, iş ve işçi eşleştirme sürecinde yapay zeka destekli algoritmalar kullanarak doğru yetenekleri en uygun pozisyonlarla buluşturuyor. Bu sayede bir teknoloji firması, sadece iki hafta içinde ihtiyacına uygun yazılımcı ekibini oluşturdu” dedi.

Ayrıca Pulkon Entegre Tesis Yönetimi Hizmetleri, enerji tasarrufu ve operasyonel verimlilik konularında çağdaş çözümler sunuyor. Türkoğlu, “Bir otel grubu için sunduğumuz tesis yönetimi hizmetleri, operasyonel süreçlerde mükemmeliyet sağlarken misafir memnuniyetinde %25’lik bir artış kaydedilmesini sağladı” ifadelerini kullandı.

Yolculuğuna yerel bir firma olarak başlayan Pulkon, küresel bir marka olma hedefiyle ilerlemeye devam ediyor. Müşteri güvenliği, operasyonel verimlilik ve memnuniyet odaklı yaklaşımıyla modern iş dünyasına değer katan Pulkon, 2026 yılının ilk çeyreğinde uluslararası pazarda genişlemeyi planlıyor.

Continue Reading

Gündem

Bağımsız Kamu Sendikaları Platformu Kuruldu!

Ankara’da bir araya gelen 11 sendika, kamu çalışanlarının hak kayıplarına karşı ortak mücadele etmek amacıyla Bağımsız Kamu Emekçileri Platformu’nu kurduklarını duyurdu.

Kamu çalışanlarının yaşadığı ekonomik ve sosyal hak kayıplarına dikkat çekmek amacıyla bir açıklama yayımlayan BAK-SEN, BİZİM SEN, DEB-SEN, DES, EĞİTİM SÖZ SEN, HEP-SEN, LİYAKAT SEN, SAY-SEN, ÜNİ-PER-SEN, TÖBSEN ve TÖS sendikaları, yıllardır çözülemeyen sorunlara çözüm üretmek ve gerçek sendikacılık anlayışını güçlendirmek için güçlerini birleştirdi.

Platform adına yapılan açıklama şöyle; 

Basına ve Kamuoyuna,

Yaşadığımız süreçte, memurların başta ekonomik kayıplar olmak üzere ciddi hak kayıpları yaşadığı ortadadır. En son yapılan maaş zammında da görüldüğü üzere, memurlar yoksulluk sınırında yaşamaya zorlanmaktadır. Daha da vahim olan ise, iktidarın bu durumu sözde sendikalar üzerinden, özünde ise iktidarın arka bahçesine dönüşmüş yapılardan faydalanarak gerçekleştirmesidir.

Bizler, bu ülkenin üreten, halkını ve vatanını seven, Cumhuriyet değerlerini sahiplenen ve halkın refah içinde yaşamasını isteyen sendikalarız. Sendikaların görevi, üyelerinin mesleki, sosyal, özlük ve ekonomik haklarını savunmaktır. Ancak gelinen noktada, özellikle siyasi aidiyetler üzerinden sendikacılık yapanlar, halkın üreten gücünü sefalet yaşamına mahkûm etmenin bir aracı olarak kullanılmaktadır.

Ayrıca, tüm iş kollarında memurların yıllardır kemikleşmiş ve bir türlü çözüme kavuşturulamayan sorunlar yaşadığı açıktır. Bizler, aşağıda isimleri yer alan sendikalar olarak, kamu emekçilerinin kalıcı hale gelmiş sorunlarının çözümü ve bundan sonra yaşanabilecek sorunlara karşı ortak bir irade oluşturmak, gerçek sendikal mücadeleyi büyütmek amacıyla bir araya geldik. Ankara’da yaptığımız toplantı sonucunda, İlkeli Birliktelik ışığında Bağımsız Kamu Sendikaları Platformu adıyla bir platform kurduğumuzu ilan ediyoruz.

Ayrıca belirtmek isteriz ki, bu ülkede işçiler, emekliler, memurlar ve hatta işsizler birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Dolayısıyla platformumuz, tüm emek kesiminin sesi olacaktır.

Saygılarımızla,

BAK-SEN, BİZİM SEN, DEB-SEN, DES, EĞİTİM SÖZ SEN, HEP-SEN, LİYAKAT SEN, SAY-SEN, ÜNİ-PER-SEN,TÖBSEN, TÖS

BAĞIMSIZ KAMU EMEKÇİLERİ PLATFORMU YÜRÜTME KURULU

Continue Reading

Çok Okunanlar