Connect with us

Gündem

Yunus Bize Ne Söyler?

Meral GÜNEL

“Milletlerin tarihinde makûs dönemler olur. Manevi bir doktor gibi yaraları saran büyük insanları bağrından çıkarabilenler varlığını korumayı başarabilir, diğerleri kalın sayfalar arasında kaybolur gider.”
Sezai Karakoç

XIII. yüzyılın başlarından itibaren İslam coğrafyasının üzerine bir kabus gibi çöken Moğol istilası, kültür ve medeniyet adına biriken her ne varsa hepsini tarumar etmiş,  yaşanan büyük göçler, Orta Asya’dan Doğu Avrupa’ya kadar bölgenin etnik ve kültürel yapısını yeniden şekillendirmişti. Haçlıların azgın iştihalarını da göğüslemek zorunda kalan yorgun Anadolu topraklarından el ayak çekilince, artık göçebelik ve savaşların insanı dışa yönelten etkisinden kurtulup içe dönme zamanının geldiğini fark eder bir sufi şair: Yunus Emre. Yaptığı uzun seyahatler vesilesiyle yaşadığı dönemin tüm itikadi, ahlaki ve sosyal problemlerine vukufiyet kazanmış olan Yunus, mensubu olduğu dinî ve irfani meşrep nedeniyle hallaç pamuğu gibi oraya buraya dağılan ruhlara karşı sorumluluk duymaktaydı. Bu sorumluluk duygusu onda insanları doğruya yöneltme arzusu doğurmuş bunu da zihin ve gönüllerde dolaşan soruları, onların aşina oldukları dili en anlaşılabilir şekilde kullandığı şiirleriyle cevaplayarak gerçekleştirmişti. 

Yunus, Anadolu Türkçesinin bütün imkânlarını şiirlerinde ve mesnevisinde kullanırken sanatını fikrî olarak İslam’a, şeklî olarak millî unsurlara yaslamıştır. Söyleminin merkezine oturttuğu iman, akıl ve sevgiden devşirdiği güçlü sesiyle sertliğe, kabalığa, dünyevi ihtiraslarla savaşmaya, vurmaya, öldürmeye, yakıp yıkmaya muhalif bir söylem geliştirmiş; sadece iç dünyasında muzaffer olan insanların dış dünya üzerinde hâkimiyet kurabileceklerini öğütlemiştir tüm insanlara. Yunus Emre, sanatının tefekkür dünyasını, tefekkür dünyasının da sanatını gölgelemesine izin vermemiş; hakikati öğretme derdini ise hiçbir zaman saklama ihtiyacı hissetmemiştir.

Yunus’un mektep medrese görüp görmediğiyle ilgili tartışmalar bir yana bırakılırsa gerek şiirlerinin yer aldığı divanında gerekse olgunluk yıllarına rast gelen Risaletü’n-Nushiyye adlı mesnevisinde, İslam’ın belli başlı prensip ve motiflerini, en sade ve en güçlü deyişler hâlinde dile getirdiği görülür. Buradan yola çıkılarak Yunus’un, döneminin bütün ilimleriyle beslendiği ve güçlü bir zekâya sahip olduğu söylenebilir. Bu eseri ortaya koymasında en önemli hedefi ise tasavvuf yoluna yeni girenlere, seyrüsülûk sırasında karşılaşılacak hâlleri, uyulması ve sakınılması gereken konuları bir yol ve yolculuk metaforuyla somutlaştırarak anlatmak ve kendi tecrübesinden hareketle yolculara nasihatlerde bulunmaktır. 

Risaleyi dikkatle okuyanlar bir yandan kendi iç dünyalarında keşfe çıkarken bir yandan da devletleşme sürecine giren Osmanlı’nın ve zamanın ruhu hâlini alan fetih ve cihat anlayışının  izleğini sürer. Yunus’un anlattıkları, Anadolu’da yeni bir medeniyetin temellerini atmaya çalışan Türk insanına, gönül dünyalarında devam edegelen cenkler konusunda benzetme yoluyla yapılan bir uyarı mahiyetindedir ve okura en büyük cihadın nefisle yapılan olduğunu hatırlatır.

Yunus’un kendi seyrüsülûk tecrübelerini mahrem bir mesele olarak görmeyip dilin imkanlarını alabildiğine kullanarak dışarıya açması, benzer tecrübeyi yaşamak isteyenlerle dertleşmesi, ellerinden tutup onlara rehberlik etmek istemesi olarak görülebilir. Bu yoldaki şahsi duygu ve gözlemlerini, belki de yaşadığı handikapları ajitasyon ya da romantizme düşmeden bizlere aktarmış olması, içe kapanmanın, kimseyle bir şey paylaşmamanın ve hatta başkalarına aldırmamanın, kendini başkalarından sorumlu hissetmemenin meziyet ve fazilet addedildiği günümüz dünyasında karşılık bulmasını beklemek zor görünüyor. Yunus’un bu tarzı, “Mümin müminin aynasıdır.” (Ebu Davud, Edeb, 49.) hadisini tecrübe paylaşımı boyutuyla okuyabilenler için samimiyet ve gayretinin harflere ve kelimelere dökülmüş hâli olarak anlaşılmalıdır. Hâlin, kalden daha etkili olduğu ise malumdur.

Herkesin aklının kendine yettiği vehminin hâkim olduğu bu çağda ne öğüt vermek ne de öğüt duymak isteyenler için nasihatnameler miadını doldurmuş, fazla didaktik eserler olarak görülebilir. Oysa Yunus için nasihat ve irşat gaye, sanat vasıtadır. Bir Müslüman ve bir mürşit olarak halkı irşat etmek onun açısından bir varoluş meselesi gibidir. Önemli olan diğer husus, yüce hakikatlerin hangi usul ve yöntemlerle insanlara takdim edileceğidir.

Döneminde yaşayan insanların kolayca anlayabileceği tarzda en derin hakikatleri yalın bir dille anlatabilmesi Yunus’u müstasna bir konuma taşımış, deyiş ve düşüncelerinin kendi dönemiyle sınırlı kalmayıp günümüze kadar ulaşabilmesini sağlamıştır. Dilindeki sadelik ve kıvraklık bir yandan duyguları harekete geçirirken diğer yandan bir höyük gibi iç içe manalarla bezeli düşünce dünyasına çekmiştir insanları. Sanat ile hakikatin kol kola, uyum içinde nasıl yürüyebileceğini gösteren eserleriyle insanlara hem güzeli hem de güzelliği tattırmış, onların düşünce ve ruh dünyalarını zenginleştirmelerini sağlamıştır. Sadece dehasıyla açıklanamayacak bu tarzı, bugün insanlığa söyleyecek sözü olanlara, sözün anlaşılma sorumluluğunu sadece muhataba yüklemek yerine, zamana ve o dönem insanına en uygun formu bulmaya çalışmaları gerektiğini ihsas edebilir pekâlâ.

Risalesinde altı ana konuyu belli bir kompozisyon dâhilinde ele alan Yunus, eserin başındaki giriş manzumesinde “Âdem’in yaratılışı” ve “anâsır-ı erbaa (dört unsur)”u açıklar. Eşyanın hakikati olan, toprak, su, hava ve ateşten müteşekkil dört unsur (beden) ilahi bir terkiple yoğrulmuş ve yine ilahi bir nefes (ruh, can) üflenerek Âdem meydana gelmiştir. Allah’ın hikmeti gereği surete üflenen ruhla birlikte Halik’ten mahluka bir tenezzül başlamış ve yolcu (insan) böylelikle bir çatışma ortamına düşmüştür. Bu çatışmadan kurtulmak için “iç ben”e dönmek, fıtratla ve yaratıcı ile yüzleşmek gerekir. Bu yüzleşmeden kaçmak ise ruh dünyasında sarsıntılara neden olur. Yunus’un asırlar ötesinden gelen çağrısı, ta başlangıçta var olan “anlam”a davetten başkaca bir şey değildir bir bakıma. İnsan, bu çağrıya kulak vermekle “niçin” sorusuna aradığı cevabı bulmuş, insan olarak yaratılmasının anlamını kavramış ve yaratıcısına kavuşmuş olur.  

Eserde daha sonra yaratılışın sağlandığı dört unsurdan insana geçen huylara temas edilir. Toprak, su, hava ve ateş, bu dört unsur, insanda birbirine zıt huylar doğurmuştur. Buna göre, toprakla insana sabır, tevekkül, yücelik; su ile temizlik, cömertlik, iyilik gibi güzel huylar; buna karşılık yel ile yalan, ikiyüzlülük, acelecilik; ateş ile kibir, şehvet, açgözlülük ve çekememezlik gibi çirkin huylar geçmiştir. Dolayısıyla insanın varlığında hem olumlu hem de olumsuz davranışlara sebep olacak huylar birlikte bulunmaktadır.

İnsan ruhundaki katmanları bir arkeolog titizliği ile ortaya çıkaran Yunus, bütünüyle iyi ya da bütünüyle kötü bir insan tasavvuru ortaya koymaz. Onu tüm çıplak gerçekliği ile kabul eder ve beşer olmaktan insan olmaya geçişinin kadim mücadelesini destansı bir formda ve bir harp düzeneği içinde resmeder. Bu bölüm niçin sorusuna aldığı cevapla anlam dünyası zenginleşen insanın hayatı “nasıl” yaşayacağı sorusuna cevap niteliğindedir. Ona göre gönül ülkesinin her bir şehrini, nefis ordusunun bir komutanı işgal etmiştir. Nefis ordusunun ele geçirdiği gönül ülkesini, ruh/akıl ordusuyla yenerek ülkeyi huzur ve esenliğe kavuşturmak gerekir. Mutlak zafer için hırs askeri üstüne kanaat askerini, kibir savaşçısı üstüne alçak gönüllülük askerini, öfke ordusu üstüne sabır ordusunu sürmelidir. Cimriliği cömertlikle alt etmeli, gıybet ve iftirayı doğrulukla mağlup etmelidir. 

Bu çatışma ve mücadele alanları herhangi bir zaman ve mekânla mukayyet olmaksızın bütün zamanların dramatik insanının hâlini ortaya koymaktadır aslında. İnsanı azgınlaştıran, hatalara sürükleyen büyüklenme, açgözlülük, cimrilik gibi olumsuz özellikler, sadece bir ferdin, bir çağın bir cemiyetin problemi değildir. İnsan, her çağda aynı yaratılış özelliklerine sahiptir. Olumlu ve olumsuz vasıfları her zaman için söz konusudur. Dolayısıyla yaşadığımız ya da bizden sonraki nesillerin yaşayacakları asırlarda da insanoğlu aynı durumlarla ve problemlerle karşı karşıya gelecektir. Bu nedenle, Yunus risalesinde, gaybi olanla bağını neredeyse tamamen koparan tüm insanlara bir çağrıda bulunmaktadır. Onun öğüdüne kulak verildiğinde iman çırası yanar, ev aydınlanır ve şeytana makam olan gönül, ibadetle ele geçirilerek devlete ulaşılır. Yunus’un girdiği aşk kapısından girip Hakk’a dönmeyenler ise kin, kibir, gazap, şehvet, öfke ve riya bataklığında sefil bir ömür sürdükten sonra bu âlemde yok olup giderler. Öyleyse varlık sahnesinin zirvesindeki insan, sorumlu varlık olarak bir cenk meydanı gibi tasvir edilen bu âlemde imtihanda olduğunu bilmeli, tarafını doğru seçerek çatışmadan kurtulma yollarını öğrenmelidir.

İnsan bu mücadeleyi yürütürken iki asli değerle donatıldığı için daha avantajlı konumdadır. Bu değerlerden biri akıl diğeri de iman ve bilgidir. Yunus Emre’ye göre akıl, Allah’ın ezelî oluşunun ışığındandır. Tanrı nuru olan akıl, bizim yol göstericimiz, kılavuzumuz ve rehberimizdir. Bize mürşitlik yapar. İnsan bu ışıkla yolunu aydınlatmalıdır. Sonra Allah’ın “Âlim” sıfatından olan ilim de zahiri ve kalbî niteliğiyle sufinin hakikati kavramada en iyi yardımcısıdır. Hakiki anlamıyla iman ise gerçekliğinde asla şüphe olmayan bilgi olup yeri “can”dır. Ebedî sırların kavranmasında aklın en büyük yardımcısı olan “aşk”ın da devreye girmesiyle bütün ilahi nimetler yani akıl, aşk, iman ve bilgi, hepsi kendi özelliklerine göre kendimizi ve yaratıcımızı tanımamızda, bu bilgi çerçevesinde hayatımızı tanzim etmemizde birer imkâna dönüşürler. Böylece insan, bu donanımıyla hem kendiyle hesaplaşmaya hem dünya ve ahiret işlerini düzenlemeye muktedir olur ve bilir ki hangi kuvvetin tebaası olur, gönül evini kime teslim ederse ahirette de ona göre muamele görecek, yeri cennet yahut cehennem olacaktır. 

İnsanoğlunun varlık, bilgi ve değer konusundaki ezelî problemleri, bu problemlere bağlı iç çatışmaları tarih boyunca güncelliğini kaybetmiş değil. Yunus’un çağlar ötesinden gelen güçlü sesi iç ve dış dünyamızda kötülüğe mahkûm olmak zorunda olmadığımızı haykırıyor. Bu sese göre mahkûmiyetten kurtulmanın yolu benliklerimizi küçültüp iç çatışmalarımızı akıl, iman, bilgi ve sevginin ışığında çözmemizden geçiyor. Ancak, iyilik ve güzelliğin hâkim olacağı bir hayat için sürekli mücadeleyi ve gerekirse acı çekmeyi göze almak gerekiyor. Bilge Yunus’un kemalat yolculuğunda kendi hikâyelerini arayanların, dışarıdaki rüzgâra müdahale etmeden önce kendi içlerindeki fırtınaları dindirebilmeleri gerekiyor.

Kaynak: Diyanet Haber

Continue Reading
Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Gündem

Ferhat Ayhan; Ticarette En Doğru Yatırım, İtibardır

Babası Ali Ayhan’ın kurduğu temeller üzerine, kardeşleriyle birlikte şirketin başında duran Ferhat Ayhan; Ayhanlar Global’i güven, temsil ve ilkelerle büyütüyor.

Aileden Gelen Değerlerle Büyüyen Bir Başarı: Ferhat Ayhan ve Ayhanlar Global

İstanbul merkezli Ayhanlar Global, mutfak gereçleri ve züccaciye sektöründe Türkiye’nin dört bir yanına ve yurt dışına ürün ulaştıran, güvenin yanı sıra stratejik fiyat politikaları ve güçlü tedarik sistemiyle dikkat çeken bir toptan satış firması. Şirketin CEO’su Ferhat Ayhan, “Ticarette sadece doğru olmak yetmez, aynı zamanda dengeli olmak gerekir” diyerek, aileden gelen değerlerle şekillenen bu yapının arkasındaki vizyonu anlatıyor.

Ticaretin dili her dönemde değişir; yöntemler evrilir, araçlar dönüşür. Ancak bazı değerler vardır ki zamana karşı eskimez. Ayhanlar Global, işte bu değerler üzerine kurulu bir yapının adıdır.

İstanbul İstoç’ta faaliyet gösteren firma, mutfak gereçleri, züccaciye ürünleri ve plastik ev gereçleri başta olmak üzere geniş bir ürün yelpazesini hem yurt içi hem yurt dışı müşterileriyle buluşturmaktadır. Türkiye’nin tüm bölgelerine toptan ürün ulaştıran şirket, aynı zamanda Orta Doğu, Avrupa ve Afrika pazarlarında da aktif bir tedarikçi olarak yer almaktadır.

Fakat bu hikâyede yalnızca ticaret değil, bir aile geleneği, bir vizyon ve bir duruş var.

“Babamızın Kurduğu Değeri, Kardeşler Olarak Geleceğe Taşıyoruz”

Ayhanlar Global’in temelini atan isim, bugün şirketin CEO’su olan Ferhat Ayhan’ın babası Ali Ayhan. Şirketin şu anki yönetimi, Ferhat Ayhan ve kardeşlerinin omuzlarında yükseliyor.

“Babamız ticareti sadece alım-satım değil, bir ahlak meselesi olarak gördü. Biz de onun açtığı yolda yürürken aynı değerlere sadık kalmaya çalışıyoruz. Kurumsallıkla aile sıcaklığını harmanlayan bir yapıyız.”

Ferhat Ayhan, ticaret anlayışlarının temelinde aileden gelen sözlü mirasın önemli bir etkisi olduğunu şu sözlerle ifade ediyor:

“Dedemden ve babamdan öğrendiğim bir şey var: Ticarette dürüstlük, senetten kıymetlidir. İşin büyüklüğü, vicdanın küçülmesine sebep olmamalı. O yüzden her ticari kararda aynaya bakabileceğimiz bir duruş sergilemeye gayret ediyoruz.”

Sadece Güven Değil, Stratejik Ticaret ve Fiyat Dengelemesi

Ayhanlar Global, iş dünyasında sadece güvenle değil; aynı zamanda akılcı fiyat politikaları, sektörel ihtiyaçlara uygun ürün yönetimi ve doğru arz-talep dengesiyle de öne çıkıyor.

“Bir ürünü doğru fiyata alıp, doğru noktaya ulaştırmak; hem üreticinin hem tüketicinin hakkını korumak demektir. Biz bu noktada adaletli ve sürdürülebilir bir çizgi izlemeye çalışıyoruz.”

Ferhat Ayhan’a göre ticaret, yalnızca kar etmek değil, tüm tarafların kazandığı bir denge ortamı kurmaktır. Bu yüzden şirket, sadece ürün satmıyor; pazar analizi, tedarik planlaması ve marka temsili gibi konularda da çözüm ortağı rolü üstleniyor.

Türkiye Ekonomisine Güç Veren Bir Tedarik Modeli

Ayhanlar Global, Türkiye’nin üretim gücünü iç ve dış pazarlara taşıyarak ekonomiye somut katkılar sağlayan bir yapı olarak faaliyet göstermektedir. Firma aynı zamanda yurt dışından ithal ettiği kaliteli ürünleri de iç pazara sunarak çift yönlü bir tedarik kanalı oluşturmuştur.

“Biz lojistik firması değiliz; biz bir tedarikçiyiz. Ancak tedarik demek sadece ürün taşımak değil, ürünün arkasındaki emeği, hayali ve değeri doğru temsil etmektir.”

Bu bakış açısı sayesinde firma, hem küçük ve orta ölçekli üreticilere alan açmakta, hem de uluslararası alıcıların güvenini kazanmaktadır.

Ferhat Ayhan’ın Ticaret Felsefesi: “İlk Kazancınız Duruşunuz Olsun”

Ferhat Ayhan, yıllardır sürdürdüğü iş hayatında kazancı yalnızca maddi değerle ölçmeyen bir anlayışa sahip. Onun için en değerli yatırım, itibar ve sağlam karakter:

“Bir işe başlarken hep şunu sorarız: ‘Bu işin sonunda vicdanımız rahat olacak mı?’ Cevap hayırsa, ne kadar kârlı olursa olsun o iş bize uygun değildir. Çünkü bir gün her şey biter, ama iyi bir isim baki kalır.”

Aynı zamanda gençlerle sık sık bir araya gelen Ferhat Ayhan, iş hayatına atılacaklara önemli tavsiyelerde bulunuyor:

“Sabırlı olun. Sabırla kazanılan hiçbir şey kolay kaybedilmez. Bugün sizi anlatan şey, kaç iş yaptığınız değil; nasıl biri olarak anıldığınızdır.”
“Unutmayın, hızlı büyüyen ağaç rüzgârda çabuk devrilir. O yüzden kökünüz derin olsun; ticaretteki başarınız da kalıcı olsun.”

Ailede Başlayan, Topluma Açılan Bir Yolculuk

Ayhanlar Global’in bugünkü başarısının ardında yalnızca ticari hamleler değil; aile içi uyum, kardeş dayanışması ve birbirini tamamlayan güçlü roller yatıyor. Ferhat Ayhan, bu birlikteliğin sadece geçmişe saygı değil, aynı zamanda geleceğe karşı bir sorumluluk olduğunu ifade ediyor:

“Aynı sofrada büyüyen kardeşler olarak bugün aynı vizyonda yürümek bizim için hem bir nasip, hem bir görev. Bizden sonra da bu yapının değerleriyle devam etmesini istiyoruz.”

Sonuç: Sessiz, Dürüst ve Sürdürülebilir Bir Başarı Öyküsü

Ayhanlar Global, bugün Türkiye’nin dört bir yanına ürün ulaştıran, yurt dışı pazarlarda aktif rol alan, yerli üreticileri temsil eden, ithalatla iç pazara katkı sunan, aile değerleriyle kurumsallığı birleştiren güçlü bir tedarik zinciri olarak faaliyetlerini sürdürüyor.

Ferhat Ayhan ve kardeşleri için bu yapı sadece bir ticari organizasyon değil; geçmişten geleceğe uzanan bir emanet, ahlaki ilkelerle büyüyen bir miras, yeni nesillere güvenli bir örnek.

“Kazandıklarımızdan çok, nasıl kazandığımız bizim için önemli. Çünkü ticaret biter, raflar boşalır, hesaplar sıfırlanır… Ama iyi bir isim, bir ömür kalır.”

— Ferhat Ayhan

Continue Reading

Gündem

Davut Türkoğlu: Hizmet Sektöründe Yapay Zekayı Pulkon ile Entegre Ediyoruz

Pulkon, sunduğu yenilikçi çözümlerle sektörde fark yaratmaya devam ediyor. Güvenlik, istihdam ve entegre tesis yönetimi alanlarında geliştirdiği hizmetlerle, iş dünyasına modern ve akıllı çözümler sunuyor.

Başarısının temelinde, 10 yılı aşkın sektörel deneyime sahip uzman ekibi ve ileri teknoloji odaklı vizyonu bulunan Pulkon, en güncel trendleri takip ederek fark yaratıyor. Güvenlik, istihdam ve tesis yönetimi alanlarındaki akıllı çözümleri sayesinde, hem yerel hem de uluslararası müşterilerinin güvenini kazanmayı başarıyor.

Şirketin başarısının arkasındaki isim Davut Türkoğlu, “Yapay zekâ sadece teknolojik bir gelişim değil, aynı zamanda iş yapış şeklimizi dönüştüren bir güç. Pulkon olarak, bu dönüşümün iş dünyasında yarattığı değişimi en iyi şekilde değerlendiriyoruz” ifadelerini kullandı.

Pulkon, yalnızca yerel pazarda değil, küresel arenada da varlık göstermek için çalışmalarını sürdürüyor. Şirketin vizyonu, yenilikçi hizmetlerini dünya çapında sunarak sektörde öncü bir konum elde etmek.

Teknolojik çözümlerle desteklenen hizmetleriyle öne çıkan Pulkon, yapay zeka tabanlı sistemler ve entegre hizmet anlayışıyla müşterilerine maksimum verimlilik sağlamayı hedefliyor. Güvenlik, istihdam ve tesis yönetimi alanlarında geliştirdiği çözümler, işletmelere değer katıyor.

Davut Türkoğlu, Pulkon’un sunduğu hizmetlerin önemine vurgu yaparak, “Pulkon Güvenlik Hizmetleri, deneyimli kadrosu ve yapay zeka destekli analiz sistemleri sayesinde tehditleri önceden tespit ederek riskleri minimize ediyor. Örneğin, geçtiğimiz yıl bir işletmede şüpheli aktiviteleri belirleyen sistemimiz, büyük bir maddi kaybın önüne geçti. Pulkon İnsan Kaynakları, iş ve işçi eşleştirme sürecinde yapay zeka destekli algoritmalar kullanarak doğru yetenekleri en uygun pozisyonlarla buluşturuyor. Bu sayede bir teknoloji firması, sadece iki hafta içinde ihtiyacına uygun yazılımcı ekibini oluşturdu” dedi.

Ayrıca Pulkon Entegre Tesis Yönetimi Hizmetleri, enerji tasarrufu ve operasyonel verimlilik konularında çağdaş çözümler sunuyor. Türkoğlu, “Bir otel grubu için sunduğumuz tesis yönetimi hizmetleri, operasyonel süreçlerde mükemmeliyet sağlarken misafir memnuniyetinde %25’lik bir artış kaydedilmesini sağladı” ifadelerini kullandı.

Yolculuğuna yerel bir firma olarak başlayan Pulkon, küresel bir marka olma hedefiyle ilerlemeye devam ediyor. Müşteri güvenliği, operasyonel verimlilik ve memnuniyet odaklı yaklaşımıyla modern iş dünyasına değer katan Pulkon, 2026 yılının ilk çeyreğinde uluslararası pazarda genişlemeyi planlıyor.

Continue Reading

Gündem

Bağımsız Kamu Sendikaları Platformu Kuruldu!

Ankara’da bir araya gelen 11 sendika, kamu çalışanlarının hak kayıplarına karşı ortak mücadele etmek amacıyla Bağımsız Kamu Emekçileri Platformu’nu kurduklarını duyurdu.

Kamu çalışanlarının yaşadığı ekonomik ve sosyal hak kayıplarına dikkat çekmek amacıyla bir açıklama yayımlayan BAK-SEN, BİZİM SEN, DEB-SEN, DES, EĞİTİM SÖZ SEN, HEP-SEN, LİYAKAT SEN, SAY-SEN, ÜNİ-PER-SEN, TÖBSEN ve TÖS sendikaları, yıllardır çözülemeyen sorunlara çözüm üretmek ve gerçek sendikacılık anlayışını güçlendirmek için güçlerini birleştirdi.

Platform adına yapılan açıklama şöyle; 

Basına ve Kamuoyuna,

Yaşadığımız süreçte, memurların başta ekonomik kayıplar olmak üzere ciddi hak kayıpları yaşadığı ortadadır. En son yapılan maaş zammında da görüldüğü üzere, memurlar yoksulluk sınırında yaşamaya zorlanmaktadır. Daha da vahim olan ise, iktidarın bu durumu sözde sendikalar üzerinden, özünde ise iktidarın arka bahçesine dönüşmüş yapılardan faydalanarak gerçekleştirmesidir.

Bizler, bu ülkenin üreten, halkını ve vatanını seven, Cumhuriyet değerlerini sahiplenen ve halkın refah içinde yaşamasını isteyen sendikalarız. Sendikaların görevi, üyelerinin mesleki, sosyal, özlük ve ekonomik haklarını savunmaktır. Ancak gelinen noktada, özellikle siyasi aidiyetler üzerinden sendikacılık yapanlar, halkın üreten gücünü sefalet yaşamına mahkûm etmenin bir aracı olarak kullanılmaktadır.

Ayrıca, tüm iş kollarında memurların yıllardır kemikleşmiş ve bir türlü çözüme kavuşturulamayan sorunlar yaşadığı açıktır. Bizler, aşağıda isimleri yer alan sendikalar olarak, kamu emekçilerinin kalıcı hale gelmiş sorunlarının çözümü ve bundan sonra yaşanabilecek sorunlara karşı ortak bir irade oluşturmak, gerçek sendikal mücadeleyi büyütmek amacıyla bir araya geldik. Ankara’da yaptığımız toplantı sonucunda, İlkeli Birliktelik ışığında Bağımsız Kamu Sendikaları Platformu adıyla bir platform kurduğumuzu ilan ediyoruz.

Ayrıca belirtmek isteriz ki, bu ülkede işçiler, emekliler, memurlar ve hatta işsizler birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Dolayısıyla platformumuz, tüm emek kesiminin sesi olacaktır.

Saygılarımızla,

BAK-SEN, BİZİM SEN, DEB-SEN, DES, EĞİTİM SÖZ SEN, HEP-SEN, LİYAKAT SEN, SAY-SEN, ÜNİ-PER-SEN,TÖBSEN, TÖS

BAĞIMSIZ KAMU EMEKÇİLERİ PLATFORMU YÜRÜTME KURULU

Continue Reading

Çok Okunanlar