Connect with us

Gündem

İslam Sanatının Oluşumu ve Gelişimi

Dr. Mustafa Uğur KARADENİZ
Samsun Üniversitesi
İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi
 

“Kitâb-ı kâ’inât esrâr-ı Hakk’ı bî-dehen söyler” Nâbî

“Allah güzeldir, güzeli sever.” hadisi, İslam’da sanat kavramının çerçevesini çizmiştir denebilir. İslam sanat tasavvurunda “güzel” kavramı mevzubahis olunca kastın Allah yahut onun sıfatlarından biri olduğu hatırda tutulmalıdır. Güzellik, bu durumda insan eliyle üretilen bir kavram değil; Allah’ın kendi güzelliğinin tecellisi yoluyla ihsan buyurduğu keşfedilecek bir kavram, tabiatta bulunan izlerin takip edilmesi suretiyle ulaşılacak bir menzildir. Müslüman muhayyilenin sanatla ilişkisinde dıştan içe içten dışa bir yol izlemesi de bu kavrayışa dayanır. Güzel olanın ilahi olandan ayrılmaması, sanatın, güzelliği icat etmek ya da yaratmak değil var olana işaret etmek amacıyla doğduğunu gösterir.

İslam’da tabiatla kurulan çok boyutlu ilişkide tabiatın bir işaret olarak varlığı esastır. Hem sanatsal güzelliğe hem de bilgiye ulaşmak için tabiat temel zemindir. İslam düşüncesinde sanatın bilgi ile güçlü bir bağı vardır. Gerçeğin bilgisinden ayrı düşünülmeyen sanat, bilimler kategorisi içinde yer alır. Günümüzde sanatın aynı zamanda bir ilim olduğu bilinci ihmal edildiği için onun hakikatle olan irtibatı kesilmiştir, denebilir. Sanatın artık bilimle irtibatının kesilmesi, güzelliğin Hakk’ın da herhangi bir yönüne tekabül etmediğini düşünmenin sonucudur. Oysa bilgi düzeyini koruyarak ve güzelliği temaşa ederek hakikate ulaşma cehdi, sanatkârı kendi bireysel çatışmaları içinde kaybolmaktan korur. Böyle bir çaba; ne gizemli, maceralı olan ne de yolcusunu bilinmezliklere terk eden bir yolculuktur. İslam sanatında yürünen yol aynı yol olsa hatta daha önce yürünmüş bile olsa tecrübenin derecesine göre çeşitlenen huzur dolu temaşadır dimağda kalan. İslam estetiğinde sanatkâr, sanata bir şükür vesilesi olarak bakar. Tecrübe edilen olgu ya da hakikatin dile getirilmesinde sanatı, daha doğrudan ve daha canlı ve yoğun bir ifade imkânına sahip olması bakımından tercih eder.

İslam sanatı ile İslam dinine dair akli ve naklî ilimler arasında güçlü bir ilişkinin varlığı söz konusu olmakla birlikte İslam sanatının yetkin ürünleri verildiğinde bu ilimlerin ciddi bir kısmının henüz bağımsız bir disiplin oluşturmadığı ve gelişim düzeyinde olduğu da unutulmamalıdır. Allah her işte ihsanı (hüsn-güzellik) emretmiştir fehvasınca güzellik her zaman ilk aranan edim olmuştur. Bu sanatın hikmete dayanan güçlü bir yönü vardır. Her işte güzelliği arama aynı zamanda bir hikmet yürüyüşüdür. Erken dönemde dinî ilimlerin bile henüz bağımsız bir disiplin teşkil etmediği bir zamanda İslam sanatının yetkin ürünleri ile karşılaşmak böyle bir çabanın sonucudur. 

Sanatın, hikmeti arayış çabasının sonucu olarak hakikatin görünenle sınırlı olmadığı onu da aşan/aşkın bir düzeye sahip olduğu düşüncesiyle manevi bir zenginlik barındırması da bu yüzdendir. Görünenin dışında gaybın hazinelerini ifade çabası olarak kendine yer bulmuştur İslam sanatı. İdrak edilebilir dünyadan “mavera”ya ulaşma arzusu geometrik ve tezyini bir sanat formu doğurmuştur.

Doğayı olduğu gibi taklit etmeden onunla uyum içerisinde kalarak yine onun ilahi güzelliğin bir yansıması olduğu bilincinden hareketle, bir rekabete de girişmeden mahviyetkâr bir tutum içerisinde sadece onun prensiplerini yansıtan bir üslup tercih edilmiştir. Bu sanatın Allah ve insan arasında bir gerilime mahal bırakmaması da bu mahviyetkâr tutumun bir sonucudur. İslam’da sanatın, bir güç vehmiyle rekabet derekesine düşmeden kulluk bilinciyle ibadet derecesine yükselmesi, muhatabını da bu sürura davet eden aşkın bir boyut kazanmasını sağlamıştır. Söz gelimi, İslam sanatkârları arasında hattatların müstesna bir yeri vardır ve hattatlar, âlim muamelesi görürler. Çünkü hüsn-i hat hem yazana hem okuyana sevap kazandıran özel bir sanattır. Doğrusu bu, tüm İslam sanatlarına teşmil edilebilir. Hattatların, bu estetik yazıların altına “Allah bu yazıyı yazana ve okuyana rahmet etsin.” notunu eklemeleri bunun göstergesidir. Sadece hüsn-i hatta değil sanat ve ibadet ilişkisini mimaride, şiirde, musikide ve tezyin gibi diğer sanatlarda da görmek mümkündür. Sanatkâr, Allah’a teslimiyeti ve beşer olduğu bilinci ile kendisini yüceltmekten içtinap eder.

Tabiat, Allah’ı hatırlatan, O’nun yarattığı ve yine insana müsahhar kıldığı bir mekân olarak sanatkârda büyüklenme vehmi değil bir hikmet arayışı ve teslimiyet sevinci doğurur. Asıl sanatkâr, es-Sâni’ olan Allah’tır. İslam sanatı, Allah’tan gelen bir ilhamla yine O’nun huzuruna sunulan tevazu dolu bir ibadettir. İslam sanatı, dünya hayatının gailesi içinde ve kendi arzularının pençesinde kalan insanı bütün bunlarla helal-haram sınırları içerisinde dengeli bir tutuma çağırarak bir güzelleştirme yürüyüşü olarak doğmuştur. İslami estetik anlayışında, güzel sadece göze hitap etmediğinden salt duyusal sınırlara hapsolmuş da değildir. Çok daha şümullü bir şekilde hayatın her veçhesini içine alır. Sanat ve amel sözcüğü arasındaki anlamsal yakınlıkta da görülebileceği üzere İslam’da sanat, ahlakın bir parçası olarak amel kategorisinde yer alır. İslam’da güzel ve iyinin ayrılmaz birlikteliği sanatın da “ibadet” mefhumu ile olan güçlü ilişkisini ön plana çıkarır.

İslam sanatının, Hz. Peygamber’in vefatından bir asır bile geçmeden her bakımdan ikna edici ve bir üslup bütünlüğü içinde ilkelerini asırlarca koruyup devam ettiren bir kıvama ulaştığı kabul edilir. Bu kıvam; dünya ve ahiret, hayat ve ölüm, soyut ve somut, teori ve pratik, biçim ve anlam “iki”liklerini kendine özgü bir vahdete eriştirmenin aldığı yeni bir hâldir. Asıl kaynağını Kur’an ve sünnetten alır. İslam sanatındaki din mührü, İslam’ın bu temel kaynaklarına dayanır. Bu yüzden bu sanat sadece Müslümanlar eliyle icra edildiği için İslam sanatı adını almaz, ilkesel olarak da vahye dayandığı için “İslam sanatı”dır. İslami prensipler doğrultusunda estetik teorilerin pek dile getirilmemiş olması, bu sanat anlayışında önemli bir eksiklik olarak görülmemelidir. Bu biraz da sanatkâr ve düşünürlerin sanatla ilgili yaklaşımlarından kaynaklanmaktadır. Mahmud Bedreddin Yazır’ın, hocasından aktardığı şu cümle gelenekte estetik teorilere bakışı yansıtması açısından mühimdir: “Güzel yazının meddahlığını yapmaktansa kendisini yazmak daha yakın bir bilgi, daha zevkli bir anlayış sağlamaz mı?” İslam’da sanat ahlakın bir şubesi olarak ele alındığından müstakil bir kuram olarak ortaya çıkmamıştır.

İslam’a uygun bir sanatın oluşmasında göçebelik faktörünü öne çıkaran Burckhardt, bunda ihtida etmiş yerleşik toplumların sanat mirasının da katkısından söz eder. Erken dönem fetih faaliyetlerinin yoğunluğu şiirde olduğu gibi birçok sanata da ilginin azalmasına neden olmuştur. Bir süre sonra göçebe kültür yeni kültürlerle tanışarak İslam’a uygun bir sanat anlayışına ulaşmıştır. Emeviler döneminin sonuna doğru sanat, gerçek bir kıymet kazanmıştır. Bununla birlikte Burckhardt’ın erken dönem mimari eserlerini, Bizans kiliselerine karşı İslam zaferini fark ettirme çabası olarak açıklaması yanlış olmasa bile eksik bir izah sayılmalıdır. Çünkü Hz. Peygamber’in bizzat planını kendi çizdiği Mescid-i Nebevi ile onun bitişiğinde bir koruluk gibi uzanan ve revak formunu andıran eşlerinin odaları, İslam mimarisinde hâkim bir form olarak başlı başına özgün bir modeldir. Burckhardt, bu etkide yine de hakkı teslim etmek için tam doymuş bir eriyiğin birden kristalleşmesi benzetmesini kullanır. Böylece bir etki varsa bile bu, kesinlikle taklit değil esinlenme yoluyla kendine özgü bir form ve üsluba ulaşmadır.

İslam’da şehir düzeninde evin, caminin bir uzantısı olmasının ilkesel dayanağı Hz. Peygamber’in evinin de caminin bir uzantısı olmasıdır. Bir Müslüman tıpkı evine giriyormuş gibi camiye girerken de ayakkabılarını çıkarır. Bir cami duvarına uygun düşmeyecek hiçbir tezyinat evin duvarında da görülmez.

Özellikle görsel İslam sanatlarının doğuşunda erken dönem fetih faaliyetlerinin etkisinden sık söz edilir. Yine de bu etkinin İslam sanatının ilk yıllarıyla sınırlı olduğu bilinmelidir. İlk fatihler değil ama onların torunları ilk eserleri yapmış yahut himaye etmiştir. İlk örnekler de Suriye-Irak bölgesinde kendisini göstermiştir. İlk önemli anıt yapı olarak Kubbetü’s-Sahra kabul edilir.  Onu özgün bir örnek olarak Şam Ulu Camii takip eder. Miladi VIII. yy’dan sonra ise Kurtuba Ulu Camii ve İbn Tulun Camii aşılmaz birer şaheser olarak İslam sanatının kendi özgün dil ve ifadesini bulan örnekleridir. XVI. yy’da Süleymaniye ve Selimiye camileri ile Mimar Sinan, asırların birikiminden faydalanarak bu sanat anlayışını bir inci saflığında taçlandırmıştır.

Osmanlı camileri; kendi özgün dil ve ifadesini bulan İslam mimarisini Turgut Cansever’in tespitiyle söylersek: dinî düşüncenin günlük yaşanan hayattan daha üst bir mevkide yer aldığını gösterir biçimde şehir mimarisinde daha belirgin ve fark edilir bir düzeye eriştirmiştir. Bu yapılar, son derece fonksiyonel olmanın zarafete mal olmayacağını gösteren müstesna ve zarif mimari örnekleridir. Böylece fonksiyonel olduğu derecede güzel olduğu kabul edilen son derece zarif bir sanat anlayışına ulaşılmıştır.

Kaynak: Diyanet Haber

Continue Reading
Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Gündem

Ferhat Ayhan; Ticarette En Doğru Yatırım, İtibardır

Babası Ali Ayhan’ın kurduğu temeller üzerine, kardeşleriyle birlikte şirketin başında duran Ferhat Ayhan; Ayhanlar Global’i güven, temsil ve ilkelerle büyütüyor.

Aileden Gelen Değerlerle Büyüyen Bir Başarı: Ferhat Ayhan ve Ayhanlar Global

İstanbul merkezli Ayhanlar Global, mutfak gereçleri ve züccaciye sektöründe Türkiye’nin dört bir yanına ve yurt dışına ürün ulaştıran, güvenin yanı sıra stratejik fiyat politikaları ve güçlü tedarik sistemiyle dikkat çeken bir toptan satış firması. Şirketin CEO’su Ferhat Ayhan, “Ticarette sadece doğru olmak yetmez, aynı zamanda dengeli olmak gerekir” diyerek, aileden gelen değerlerle şekillenen bu yapının arkasındaki vizyonu anlatıyor.

Ticaretin dili her dönemde değişir; yöntemler evrilir, araçlar dönüşür. Ancak bazı değerler vardır ki zamana karşı eskimez. Ayhanlar Global, işte bu değerler üzerine kurulu bir yapının adıdır.

İstanbul İstoç’ta faaliyet gösteren firma, mutfak gereçleri, züccaciye ürünleri ve plastik ev gereçleri başta olmak üzere geniş bir ürün yelpazesini hem yurt içi hem yurt dışı müşterileriyle buluşturmaktadır. Türkiye’nin tüm bölgelerine toptan ürün ulaştıran şirket, aynı zamanda Orta Doğu, Avrupa ve Afrika pazarlarında da aktif bir tedarikçi olarak yer almaktadır.

Fakat bu hikâyede yalnızca ticaret değil, bir aile geleneği, bir vizyon ve bir duruş var.

“Babamızın Kurduğu Değeri, Kardeşler Olarak Geleceğe Taşıyoruz”

Ayhanlar Global’in temelini atan isim, bugün şirketin CEO’su olan Ferhat Ayhan’ın babası Ali Ayhan. Şirketin şu anki yönetimi, Ferhat Ayhan ve kardeşlerinin omuzlarında yükseliyor.

“Babamız ticareti sadece alım-satım değil, bir ahlak meselesi olarak gördü. Biz de onun açtığı yolda yürürken aynı değerlere sadık kalmaya çalışıyoruz. Kurumsallıkla aile sıcaklığını harmanlayan bir yapıyız.”

Ferhat Ayhan, ticaret anlayışlarının temelinde aileden gelen sözlü mirasın önemli bir etkisi olduğunu şu sözlerle ifade ediyor:

“Dedemden ve babamdan öğrendiğim bir şey var: Ticarette dürüstlük, senetten kıymetlidir. İşin büyüklüğü, vicdanın küçülmesine sebep olmamalı. O yüzden her ticari kararda aynaya bakabileceğimiz bir duruş sergilemeye gayret ediyoruz.”

Sadece Güven Değil, Stratejik Ticaret ve Fiyat Dengelemesi

Ayhanlar Global, iş dünyasında sadece güvenle değil; aynı zamanda akılcı fiyat politikaları, sektörel ihtiyaçlara uygun ürün yönetimi ve doğru arz-talep dengesiyle de öne çıkıyor.

“Bir ürünü doğru fiyata alıp, doğru noktaya ulaştırmak; hem üreticinin hem tüketicinin hakkını korumak demektir. Biz bu noktada adaletli ve sürdürülebilir bir çizgi izlemeye çalışıyoruz.”

Ferhat Ayhan’a göre ticaret, yalnızca kar etmek değil, tüm tarafların kazandığı bir denge ortamı kurmaktır. Bu yüzden şirket, sadece ürün satmıyor; pazar analizi, tedarik planlaması ve marka temsili gibi konularda da çözüm ortağı rolü üstleniyor.

Türkiye Ekonomisine Güç Veren Bir Tedarik Modeli

Ayhanlar Global, Türkiye’nin üretim gücünü iç ve dış pazarlara taşıyarak ekonomiye somut katkılar sağlayan bir yapı olarak faaliyet göstermektedir. Firma aynı zamanda yurt dışından ithal ettiği kaliteli ürünleri de iç pazara sunarak çift yönlü bir tedarik kanalı oluşturmuştur.

“Biz lojistik firması değiliz; biz bir tedarikçiyiz. Ancak tedarik demek sadece ürün taşımak değil, ürünün arkasındaki emeği, hayali ve değeri doğru temsil etmektir.”

Bu bakış açısı sayesinde firma, hem küçük ve orta ölçekli üreticilere alan açmakta, hem de uluslararası alıcıların güvenini kazanmaktadır.

Ferhat Ayhan’ın Ticaret Felsefesi: “İlk Kazancınız Duruşunuz Olsun”

Ferhat Ayhan, yıllardır sürdürdüğü iş hayatında kazancı yalnızca maddi değerle ölçmeyen bir anlayışa sahip. Onun için en değerli yatırım, itibar ve sağlam karakter:

“Bir işe başlarken hep şunu sorarız: ‘Bu işin sonunda vicdanımız rahat olacak mı?’ Cevap hayırsa, ne kadar kârlı olursa olsun o iş bize uygun değildir. Çünkü bir gün her şey biter, ama iyi bir isim baki kalır.”

Aynı zamanda gençlerle sık sık bir araya gelen Ferhat Ayhan, iş hayatına atılacaklara önemli tavsiyelerde bulunuyor:

“Sabırlı olun. Sabırla kazanılan hiçbir şey kolay kaybedilmez. Bugün sizi anlatan şey, kaç iş yaptığınız değil; nasıl biri olarak anıldığınızdır.”
“Unutmayın, hızlı büyüyen ağaç rüzgârda çabuk devrilir. O yüzden kökünüz derin olsun; ticaretteki başarınız da kalıcı olsun.”

Ailede Başlayan, Topluma Açılan Bir Yolculuk

Ayhanlar Global’in bugünkü başarısının ardında yalnızca ticari hamleler değil; aile içi uyum, kardeş dayanışması ve birbirini tamamlayan güçlü roller yatıyor. Ferhat Ayhan, bu birlikteliğin sadece geçmişe saygı değil, aynı zamanda geleceğe karşı bir sorumluluk olduğunu ifade ediyor:

“Aynı sofrada büyüyen kardeşler olarak bugün aynı vizyonda yürümek bizim için hem bir nasip, hem bir görev. Bizden sonra da bu yapının değerleriyle devam etmesini istiyoruz.”

Sonuç: Sessiz, Dürüst ve Sürdürülebilir Bir Başarı Öyküsü

Ayhanlar Global, bugün Türkiye’nin dört bir yanına ürün ulaştıran, yurt dışı pazarlarda aktif rol alan, yerli üreticileri temsil eden, ithalatla iç pazara katkı sunan, aile değerleriyle kurumsallığı birleştiren güçlü bir tedarik zinciri olarak faaliyetlerini sürdürüyor.

Ferhat Ayhan ve kardeşleri için bu yapı sadece bir ticari organizasyon değil; geçmişten geleceğe uzanan bir emanet, ahlaki ilkelerle büyüyen bir miras, yeni nesillere güvenli bir örnek.

“Kazandıklarımızdan çok, nasıl kazandığımız bizim için önemli. Çünkü ticaret biter, raflar boşalır, hesaplar sıfırlanır… Ama iyi bir isim, bir ömür kalır.”

— Ferhat Ayhan

Continue Reading

Gündem

Davut Türkoğlu: Hizmet Sektöründe Yapay Zekayı Pulkon ile Entegre Ediyoruz

Pulkon, sunduğu yenilikçi çözümlerle sektörde fark yaratmaya devam ediyor. Güvenlik, istihdam ve entegre tesis yönetimi alanlarında geliştirdiği hizmetlerle, iş dünyasına modern ve akıllı çözümler sunuyor.

Başarısının temelinde, 10 yılı aşkın sektörel deneyime sahip uzman ekibi ve ileri teknoloji odaklı vizyonu bulunan Pulkon, en güncel trendleri takip ederek fark yaratıyor. Güvenlik, istihdam ve tesis yönetimi alanlarındaki akıllı çözümleri sayesinde, hem yerel hem de uluslararası müşterilerinin güvenini kazanmayı başarıyor.

Şirketin başarısının arkasındaki isim Davut Türkoğlu, “Yapay zekâ sadece teknolojik bir gelişim değil, aynı zamanda iş yapış şeklimizi dönüştüren bir güç. Pulkon olarak, bu dönüşümün iş dünyasında yarattığı değişimi en iyi şekilde değerlendiriyoruz” ifadelerini kullandı.

Pulkon, yalnızca yerel pazarda değil, küresel arenada da varlık göstermek için çalışmalarını sürdürüyor. Şirketin vizyonu, yenilikçi hizmetlerini dünya çapında sunarak sektörde öncü bir konum elde etmek.

Teknolojik çözümlerle desteklenen hizmetleriyle öne çıkan Pulkon, yapay zeka tabanlı sistemler ve entegre hizmet anlayışıyla müşterilerine maksimum verimlilik sağlamayı hedefliyor. Güvenlik, istihdam ve tesis yönetimi alanlarında geliştirdiği çözümler, işletmelere değer katıyor.

Davut Türkoğlu, Pulkon’un sunduğu hizmetlerin önemine vurgu yaparak, “Pulkon Güvenlik Hizmetleri, deneyimli kadrosu ve yapay zeka destekli analiz sistemleri sayesinde tehditleri önceden tespit ederek riskleri minimize ediyor. Örneğin, geçtiğimiz yıl bir işletmede şüpheli aktiviteleri belirleyen sistemimiz, büyük bir maddi kaybın önüne geçti. Pulkon İnsan Kaynakları, iş ve işçi eşleştirme sürecinde yapay zeka destekli algoritmalar kullanarak doğru yetenekleri en uygun pozisyonlarla buluşturuyor. Bu sayede bir teknoloji firması, sadece iki hafta içinde ihtiyacına uygun yazılımcı ekibini oluşturdu” dedi.

Ayrıca Pulkon Entegre Tesis Yönetimi Hizmetleri, enerji tasarrufu ve operasyonel verimlilik konularında çağdaş çözümler sunuyor. Türkoğlu, “Bir otel grubu için sunduğumuz tesis yönetimi hizmetleri, operasyonel süreçlerde mükemmeliyet sağlarken misafir memnuniyetinde %25’lik bir artış kaydedilmesini sağladı” ifadelerini kullandı.

Yolculuğuna yerel bir firma olarak başlayan Pulkon, küresel bir marka olma hedefiyle ilerlemeye devam ediyor. Müşteri güvenliği, operasyonel verimlilik ve memnuniyet odaklı yaklaşımıyla modern iş dünyasına değer katan Pulkon, 2026 yılının ilk çeyreğinde uluslararası pazarda genişlemeyi planlıyor.

Continue Reading

Gündem

Bağımsız Kamu Sendikaları Platformu Kuruldu!

Ankara’da bir araya gelen 11 sendika, kamu çalışanlarının hak kayıplarına karşı ortak mücadele etmek amacıyla Bağımsız Kamu Emekçileri Platformu’nu kurduklarını duyurdu.

Kamu çalışanlarının yaşadığı ekonomik ve sosyal hak kayıplarına dikkat çekmek amacıyla bir açıklama yayımlayan BAK-SEN, BİZİM SEN, DEB-SEN, DES, EĞİTİM SÖZ SEN, HEP-SEN, LİYAKAT SEN, SAY-SEN, ÜNİ-PER-SEN, TÖBSEN ve TÖS sendikaları, yıllardır çözülemeyen sorunlara çözüm üretmek ve gerçek sendikacılık anlayışını güçlendirmek için güçlerini birleştirdi.

Platform adına yapılan açıklama şöyle; 

Basına ve Kamuoyuna,

Yaşadığımız süreçte, memurların başta ekonomik kayıplar olmak üzere ciddi hak kayıpları yaşadığı ortadadır. En son yapılan maaş zammında da görüldüğü üzere, memurlar yoksulluk sınırında yaşamaya zorlanmaktadır. Daha da vahim olan ise, iktidarın bu durumu sözde sendikalar üzerinden, özünde ise iktidarın arka bahçesine dönüşmüş yapılardan faydalanarak gerçekleştirmesidir.

Bizler, bu ülkenin üreten, halkını ve vatanını seven, Cumhuriyet değerlerini sahiplenen ve halkın refah içinde yaşamasını isteyen sendikalarız. Sendikaların görevi, üyelerinin mesleki, sosyal, özlük ve ekonomik haklarını savunmaktır. Ancak gelinen noktada, özellikle siyasi aidiyetler üzerinden sendikacılık yapanlar, halkın üreten gücünü sefalet yaşamına mahkûm etmenin bir aracı olarak kullanılmaktadır.

Ayrıca, tüm iş kollarında memurların yıllardır kemikleşmiş ve bir türlü çözüme kavuşturulamayan sorunlar yaşadığı açıktır. Bizler, aşağıda isimleri yer alan sendikalar olarak, kamu emekçilerinin kalıcı hale gelmiş sorunlarının çözümü ve bundan sonra yaşanabilecek sorunlara karşı ortak bir irade oluşturmak, gerçek sendikal mücadeleyi büyütmek amacıyla bir araya geldik. Ankara’da yaptığımız toplantı sonucunda, İlkeli Birliktelik ışığında Bağımsız Kamu Sendikaları Platformu adıyla bir platform kurduğumuzu ilan ediyoruz.

Ayrıca belirtmek isteriz ki, bu ülkede işçiler, emekliler, memurlar ve hatta işsizler birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Dolayısıyla platformumuz, tüm emek kesiminin sesi olacaktır.

Saygılarımızla,

BAK-SEN, BİZİM SEN, DEB-SEN, DES, EĞİTİM SÖZ SEN, HEP-SEN, LİYAKAT SEN, SAY-SEN, ÜNİ-PER-SEN,TÖBSEN, TÖS

BAĞIMSIZ KAMU EMEKÇİLERİ PLATFORMU YÜRÜTME KURULU

Continue Reading

Çok Okunanlar