Connect with us

Gündem

Yoksa insanlık öldü mü?

Prof. Dr. Asım YAPICI
Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi

Kök anlam itibarıyla insan kelimesi “nisyan” (unutkanlık) ve “ünsiyet” (dostluk, yakınlık ve muhabbet) anlamlarını içermektedir. “Nisyan” bir bakıma acı veren travmatik hadiseleri ve rahatsız edici duygu ve düşünceleri bilinç dışına bastırarak unutmak demektir. Ayrıca zihinsel olarak da bilişsel öğrenmelerimizi unutmaya yatkın varlıklarız.  Ünsiyet ise en azından iki kişi arasında ruhsal yakınlık ve muhabbet hâlidir. Bu anlamda insan başkalarıyla yakın ilişkiler kuran, darda kalanın imdadına yetişen, gördüğü acı ve elem verici hadiseler karşısında kalbi titreyen, arkadaşlık ve komşuluk hukukunu bilen; eşine, çocuklarına, ebeveynine ve akrabalarına yönelik sorumluluklarının bilincinde olan, dahası bu bağlamda davranışlar sergileyen ya da sergilemesi gereken bir varlıktır. Ancak sorumluluk sadece insandan insana yönelik değildir. Esasen o, tüm canlılara ve doğaya karşı ünsiyet kurduğu ve inandığı varlıkla ilişkilerini sağlam ve sahih tuttuğu oranda beşerlikten insanlığa yükselir. 

Beşer olmakla insan olmak aynı şey değildir. Beşer oluş daha ziyade fiziksel yapı yani bedensel olarak insan suretinde olmakla ilişkilidir. Bu anlamda her doğan şekil (suret) olarak beşerdir. Beşerin insanlaşması öncelikle kendini tanıması, içgüdülerini kontrol edebilmesi, empati yapabilmesi, nihayet adil olabilmesiyle gerçekleşir. Bu noktada adalet kavramı üzerinde hassaten durmak gerekir. Adalet kişinin kendisine, sosyal çevresine ve doğaya zulmetmemesi demektir. Buna göre egoist ve narsist duygulardan sıyrılıp duyarlı, hassas, merhametli, dürüst, güvenilir, yardımlaşmayı seven, başkalarının sorunlarına omuz veren, canlı ve cansız tüm varlıklara karşı sorumluluklarının farkında olanlarda adalet bilinci ve duygusu ziyadesiyle gelişmiştir.  Esasen söz konusu bilinç ve duygu suret bakımından beşer olanın ruhen insanileştiğinin de en önemli göstergesidir. 

İnsan kelimesinin kök anlamına dönecek olursak beşer başkalarıyla ünsiyet kurabildiği oranda insana dönüşür. Bu nasıl gerçekleşecektir? Bu konuda en temel kriterleri din ve ahlak oluşturur. Din karşıtı bilim adamları bile dinî inançların birlikte yaşamayı mümkün kılarak gelişme ve medeniyetin inşasında hayati öneme sahip olduğu hususunda ısrarcıdır. Örneğin Durkheim (E. Durkheim, 1986, İntihar: Toplumbilimsel İnceleme, Çev. Ö. Ozankaya, Ankara, Türk Tarih Kurumu Basımevi.) dinin sosyal dayanışma, gelişme ve ilerlemede merkezi önemini vurgular. Dinin lehinde tavır takınan Jung (C. G. Jung, 1958, Psychologie et Religion, (Traduit par M. Bernson & C. Cahen), Paris, Buchet & Chastel.) Allport (G. W. Allport, 2004, Birey ve Dini (Çev. B. Sambur), Ankara, Elis Yayınları.) Maslow (A. Maslow, 1996, Dinler, Değerler, Doruk Deneyimler, (Çev. H. K. Sönmez), İstanbul, Kuraldışı Yayıncılık.) gibi bilim adamları ise ruhsal olgunlaşmanın ve kâmil insan hâline gelmenin söylemsel ve gösteriş dindarlığı ile değil, bireyi ve toplumu geliştiren inanç ve ahlak bütünlüğü ile gerçekleşeceği kanaatindedir.  

İnançlar ve değerler toplumu ayakta tutan temel sütunlar mesabesindedir. Sağlıklı insan ve sağlıklı toplum dinden beslenen ahlak ve değerlerin kişi tarafından içselleştirmesiyle tezahür eder. Burada bir başka soru ile karşılaşıyoruz: Gündelik hayatta sıklıkla kullanılan içselleştirme ne demektir? Öncelikle şu hususun altını çizelim: Bir şeyi öğrenmek ve bilmek bilişsel düzeyi temsil eder. Örneğin: “Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder…” (Nahl, 16/90.), “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.” (Buhari, Tevhid, 2.)  “…Sakın onlara (anne ve babanıza) ‘öf’ bile deme…” (İsra, 17/23.) şeklinde ifade edebileceğimiz değerlerimizi bilmek tek başına yeterli değildir. Bilişsel alanın duyuşsal yani hissi alanla buluşması ve davranışa dönüşmesi gerekir. İçselleştirme, kişinin öğrendiği bilgiyi kendine mal ederek, âdeta kişiliğinin bir parçası hâline getirerek yaşamını sürdürmesi demektir. Bu nedenle insanlık; ahlaki değerlerin sadece ve basitçe anlamının öğrenilmesi değil, duyuş, düşünüş ve davranış olarak bireye yerleşmesidir.  Bu noktada sormak gerekir: Acaba ahlaki değerleri neden içselleştiremiyoruz? Bu sorunun cevabı değişen insan ve toplum anlayışlarına bağlı olarak hakikat algısının ve değerlerin değişiminde saklıdır. 

Geleneksel dönem Avrupa ve Asya toplumlarında hakikati temsil eden asıl otorite “vahiy”dir. Rönesans ve Reform hareketleriyle başlayan, Aydınlanma ile zirveye çıkan süreçte ise “akıl” hakikatin ölçüsü hâline gelmiştir. Kartezyen düşüncenin gelişmesiyle bilim ve din, madde ve mana, fizik ve metafizik ve şekil ve öz arası âdeta bir daha birleştirilemez şekilde ayrılmıştır. Tabiat bilimlerindeki gelişme ve sanayi devrimi ile yükselen pozitivist anlayışa göre hakikatin ölçüsü “bilim ve deney” olmuştur. Nihayet postmodern dünyada “bizzat bireyin kendisi” hakikat hâlini almıştır. Aklın ve bilimin sorgulandığı, hakikatin parçalandığı bu dönemde doğru ve yanlış tarzında yapılan değerlendirmeler nesnelliğini yitirmeye, dolayısıyla hakikat öznelleşmeye başlamıştır.  Batı dünyasındaki bu gelişmelerin farklı biçimlerde de olsa Türkiye başta olmak üzere Müslüman toplumlarda kendisini hissettirdiğini görüyoruz. Ancak Müslüman toplumların farklı sosyokültürel ve dinî özellikleriyle harmanlanarak biçimlenen bu hissedişin her yerde aynı biçimde tezahür etmediğini söylemek durumundayız. Kuşkusuz Müslümanların bir kısmı bu süreçten hafif etkilenirken bir kısmı vasat, bir kısmı da daha kesif etkilenmiştir. 

Günümüz dünyasını tanımlarken sıklıkla “post” (sonrası) ve “self” (öz/kendilik) kavramları ön plana çıkarılmaktadır. Ayrıca “özgürlük”, “deneyim”, “mutluluk” ve “haz” olgularının ısrarla vurgulandığı bu dönemde “yasaklanan ölüm”den (P. Ariés, Batılının Ölüm Karşısında Tavırları, Çev. M. Ali Kılıçbay, Ankara, 1991, Gece Yayınları.) bahsedilir olmuştur.  Çünkü her türlü zevki sona erdiren ölüm olgusu bireyin keyfince hayat sürmesinin önündeki en büyük engeldir. Tarih ve hakikat dâhil her şeyin sona erdiği bu dünyada  “ünsiyet” ve “muhabbet” içeren “insanlık” da yok olmaya yüz tutmuş gibidir. Sadece  “ben”  (ego) üstüne kurulu bencil, hazcı, rantçı yeni bir varlık türünden bahsedilmektedir. Allah’a, insanlara ve doğaya “kayıtsız bağlanan” bu yeni varlığa göre her şey alınıp satılabilir konumdadır. Öz saygı ve narsistik eğilimler artarken depresyon ve intiharlar da yükselmeye başlamıştır. Aile ve evlilik kurumu ciddi bir sarsıntı geçirmektedir. Yapılan pek çok çalışmada adalet bilincinin, vefa ve iffet duygusunun, dürüstlük ve yardımlaşma davranışının her geçen gün azalmaya yüz tuttuğu ifade edilmektedir. Huzur yerini mutluluğa, diğerkâmlık yerini bencilliğe, din yerini dinselliğe, insan yerini toplumu düşünmeyen egoist bireye bırakmış gibidir. Yaşamın anlam ve amacının dünyevileştiği bu ortamda bir defacık gelinen hayatı ıskalamamak duygusuyla hareket eden bireylerde özgürlük: “İstediğimi yapabilme hakkım var.”, sorumluluk: “Ek yük istemiyorum ancak seviyorsam üstlenebilirim.”, ahlak ve din: “Bana fayda veriyorsa anlamlıdır.”a dönüşmüştür. Nihayetinde değerlerimizi tanımakta her geçen gün daha fazla zorlanıyoruz. Değerler elimizin altından cıva gibi kayınca davranışlarımıza ahlaki bir ölçüt ve referans bulmakta zorlanıyoruz. Çünkü değerler kalbi besleyen damarlara benzer. Damarlardaki bir sorunun kalp krizine neden olması gibi değerlerde yaşanan sorunlar da kişilik, kimlik, kültür ve medeniyet krizine yol açar. Şimdi yaşadığımız kriz de tam olarak budur.

“Yoksa insanlık öldü mü?” sorusuna yeniden dönelim: Ünsiyet, muhabbet ve aşk duyguları yoksa insanlık gerçekten ölmüş demektir. Üstelik bu ölüm fark edemediğimiz bir şekilde sessizce gerçekleşmektedir. “Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın…” (Haşr, 59/19.) ayeti bu durumu ne güzel izah ediyor. Allah’ı unutmak sadece inkâr etmek demek değildir. Allah’a inandığı hâlde Allah yokmuş gibi yaşayanlar, kalplerinde Allah aşkına yer vermeyenler, Allah’ın her yerde kendilerini gördüğünü bildikleri hâlde bunu umursamayanlar ayette ifade edilen şekliyle Allah’ı unutanlardır. Bu ayetin bize vereceği evrensel mesaj şudur: İnsan kendisini sessizce kaybeder. Kaybettiği başka bir şeyi fark eder de kendini kaybettiğini fark edemez. İnsan değiştiği ve dönüştüğü hâlde bunu idrak edemiyorsa vicdanını kaybetmiş demektir. Vicdanı besleyen en önemli kaynaklardan birisi de ünsiyettir. Çözüm; yeniden akıl ve kalp, madde ve mana, şekil ve öz, fizik ve metafizik vahdetini yakalayabilmektir. Neoliberal kapitalizmin ve Amerikan emperyalizminin iç ve dış dünyamızda oluşturduğu yıkımın önüne geçmek için dinî ve ahlaki değerleri sağlam bir zeminde yeniden tahkim etmek mecburiyetindeyiz.
 

Kaynak: Diyanet Haber

Continue Reading
Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Gündem

Davut Türkoğlu: Hizmet Sektöründe Yapay Zekayı Pulkon ile Entegre Ediyoruz

Pulkon, sunduğu yenilikçi çözümlerle sektörde fark yaratmaya devam ediyor. Güvenlik, istihdam ve entegre tesis yönetimi alanlarında geliştirdiği hizmetlerle, iş dünyasına modern ve akıllı çözümler sunuyor.

Başarısının temelinde, 10 yılı aşkın sektörel deneyime sahip uzman ekibi ve ileri teknoloji odaklı vizyonu bulunan Pulkon, en güncel trendleri takip ederek fark yaratıyor. Güvenlik, istihdam ve tesis yönetimi alanlarındaki akıllı çözümleri sayesinde, hem yerel hem de uluslararası müşterilerinin güvenini kazanmayı başarıyor.

Şirketin başarısının arkasındaki isim Davut Türkoğlu, “Yapay zekâ sadece teknolojik bir gelişim değil, aynı zamanda iş yapış şeklimizi dönüştüren bir güç. Pulkon olarak, bu dönüşümün iş dünyasında yarattığı değişimi en iyi şekilde değerlendiriyoruz” ifadelerini kullandı.

Pulkon, yalnızca yerel pazarda değil, küresel arenada da varlık göstermek için çalışmalarını sürdürüyor. Şirketin vizyonu, yenilikçi hizmetlerini dünya çapında sunarak sektörde öncü bir konum elde etmek.

Teknolojik çözümlerle desteklenen hizmetleriyle öne çıkan Pulkon, yapay zeka tabanlı sistemler ve entegre hizmet anlayışıyla müşterilerine maksimum verimlilik sağlamayı hedefliyor. Güvenlik, istihdam ve tesis yönetimi alanlarında geliştirdiği çözümler, işletmelere değer katıyor.

Davut Türkoğlu, Pulkon’un sunduğu hizmetlerin önemine vurgu yaparak, “Pulkon Güvenlik Hizmetleri, deneyimli kadrosu ve yapay zeka destekli analiz sistemleri sayesinde tehditleri önceden tespit ederek riskleri minimize ediyor. Örneğin, geçtiğimiz yıl bir işletmede şüpheli aktiviteleri belirleyen sistemimiz, büyük bir maddi kaybın önüne geçti. Pulkon İnsan Kaynakları, iş ve işçi eşleştirme sürecinde yapay zeka destekli algoritmalar kullanarak doğru yetenekleri en uygun pozisyonlarla buluşturuyor. Bu sayede bir teknoloji firması, sadece iki hafta içinde ihtiyacına uygun yazılımcı ekibini oluşturdu” dedi.

Ayrıca Pulkon Entegre Tesis Yönetimi Hizmetleri, enerji tasarrufu ve operasyonel verimlilik konularında çağdaş çözümler sunuyor. Türkoğlu, “Bir otel grubu için sunduğumuz tesis yönetimi hizmetleri, operasyonel süreçlerde mükemmeliyet sağlarken misafir memnuniyetinde %25’lik bir artış kaydedilmesini sağladı” ifadelerini kullandı.

Yolculuğuna yerel bir firma olarak başlayan Pulkon, küresel bir marka olma hedefiyle ilerlemeye devam ediyor. Müşteri güvenliği, operasyonel verimlilik ve memnuniyet odaklı yaklaşımıyla modern iş dünyasına değer katan Pulkon, 2026 yılının ilk çeyreğinde uluslararası pazarda genişlemeyi planlıyor.

Continue Reading

Gündem

Bağımsız Kamu Sendikaları Platformu Kuruldu!

Ankara’da bir araya gelen 11 sendika, kamu çalışanlarının hak kayıplarına karşı ortak mücadele etmek amacıyla Bağımsız Kamu Emekçileri Platformu’nu kurduklarını duyurdu.

Kamu çalışanlarının yaşadığı ekonomik ve sosyal hak kayıplarına dikkat çekmek amacıyla bir açıklama yayımlayan BAK-SEN, BİZİM SEN, DEB-SEN, DES, EĞİTİM SÖZ SEN, HEP-SEN, LİYAKAT SEN, SAY-SEN, ÜNİ-PER-SEN, TÖBSEN ve TÖS sendikaları, yıllardır çözülemeyen sorunlara çözüm üretmek ve gerçek sendikacılık anlayışını güçlendirmek için güçlerini birleştirdi.

Platform adına yapılan açıklama şöyle; 

Basına ve Kamuoyuna,

Yaşadığımız süreçte, memurların başta ekonomik kayıplar olmak üzere ciddi hak kayıpları yaşadığı ortadadır. En son yapılan maaş zammında da görüldüğü üzere, memurlar yoksulluk sınırında yaşamaya zorlanmaktadır. Daha da vahim olan ise, iktidarın bu durumu sözde sendikalar üzerinden, özünde ise iktidarın arka bahçesine dönüşmüş yapılardan faydalanarak gerçekleştirmesidir.

Bizler, bu ülkenin üreten, halkını ve vatanını seven, Cumhuriyet değerlerini sahiplenen ve halkın refah içinde yaşamasını isteyen sendikalarız. Sendikaların görevi, üyelerinin mesleki, sosyal, özlük ve ekonomik haklarını savunmaktır. Ancak gelinen noktada, özellikle siyasi aidiyetler üzerinden sendikacılık yapanlar, halkın üreten gücünü sefalet yaşamına mahkûm etmenin bir aracı olarak kullanılmaktadır.

Ayrıca, tüm iş kollarında memurların yıllardır kemikleşmiş ve bir türlü çözüme kavuşturulamayan sorunlar yaşadığı açıktır. Bizler, aşağıda isimleri yer alan sendikalar olarak, kamu emekçilerinin kalıcı hale gelmiş sorunlarının çözümü ve bundan sonra yaşanabilecek sorunlara karşı ortak bir irade oluşturmak, gerçek sendikal mücadeleyi büyütmek amacıyla bir araya geldik. Ankara’da yaptığımız toplantı sonucunda, İlkeli Birliktelik ışığında Bağımsız Kamu Sendikaları Platformu adıyla bir platform kurduğumuzu ilan ediyoruz.

Ayrıca belirtmek isteriz ki, bu ülkede işçiler, emekliler, memurlar ve hatta işsizler birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Dolayısıyla platformumuz, tüm emek kesiminin sesi olacaktır.

Saygılarımızla,

BAK-SEN, BİZİM SEN, DEB-SEN, DES, EĞİTİM SÖZ SEN, HEP-SEN, LİYAKAT SEN, SAY-SEN, ÜNİ-PER-SEN,TÖBSEN, TÖS

BAĞIMSIZ KAMU EMEKÇİLERİ PLATFORMU YÜRÜTME KURULU

Continue Reading

Gündem

İyzigram, organik takipçilerle sosyal medya hesaplarınızı büyütmenin en iyi yolu!

Sosyal medya, günümüzde birçok kişi ve işletme için önemli bir pazarlama aracı haline geldi. Ancak, sosyal medya hesaplarının büyümesi ve etkileşimlerin artırılması zorlu bir iş olabilir. İşte burada İyzigram devreye giriyor.

İyzigram, organik takipçilerle sosyal medya hesaplarınızı büyütmenin en iyi yolu olarak tanımlanıyor. İyzigram’ın sunduğu hizmetler arasında gerçek takipçiler, yüksek kaliteli beğeniler ve etkileşimler yer alıyor.

İyzigram’ın hizmetleri, sosyal medya hesaplarınızın organik olarak büyümesini sağlayarak, takipçi sayısının artmasına ve etkileşimlerin artırılmasına yardımcı olur. Bu sayede, sosyal medya hesaplarınızın keşfedilebilirliği de artar.

İyzigram’ın müşteri desteği, hizmetlerin kullanımı sırasında herhangi bir sorun yaşanması durumunda kullanıcılara anında yardımcı olur. İyzigram, müşteri memnuniyetini ön planda tutarak hizmetlerini sürekli olarak geliştiriyor.

İyzigram, gerçek takipçilerle hesapların organik olarak büyümesini sağlar. Bu sayede, sosyal medya hesapları daha fazla kişiye ulaşarak marka bilinirliğini artırır. Ayrıca, gerçek takipçilerin bulunması, sosyal medya hesaplarının güvenilirliğini artırır.

İyzigram’ın hizmetleri, Instagram, Twitter, TikTok ve Facebook gibi popüler sosyal medya platformları için mevcuttur. Kullanıcılar, ihtiyaçlarına göre farklı hizmetlerden yararlanarak hesaplarını büyütebilirler.

Sonuç olarak, İyzigram, organik takipçilerle sosyal medya hesaplarınızı büyütmenin en iyi yolu olarak öne çıkıyor. İyzigram’ın hizmetleri, gerçek takipçilerle hesapların organik olarak büyümesini sağlayarak, sosyal medya hesaplarının takipçi sayısının artmasına ve etkileşimlerin artırılmasına yardımcı olur.

 

Continue Reading

Çok Okunanlar