Connect with us

Gündem

Şehzadegân mektebi ve şehzadelerin eğitimi

Nermin TAYLAN

Kararlarıyla, bilgi ve tecrübeleriyle tarihin akışına yön veren Osmanlı padişahları daha çocukluk yıllarından başlayarak sıkı bir eğitim sürecinden geçmişlerdir. Çocuk yaşta nitelikli bir talim terbiyenin yanında başta valideleri olmak üzere, mürebbiler ve devrin meşhur âlimleri eliyle tam bir dinî, ahlaki, ilmî ve kültürel dersler almışlardır. Şahsiyet ve mizaçları gelenekler, ilim, irfan, adab-ı muaşeret kuralları ile yoğrularak örnek bir insan, her cihetten kabiliyetli, azimli, dirayetli vasıflı birer yönetici olarak yetişmeleri hedeflenmiştir. 

Şehzadelere ilk eğitimleri anneleri, saraydaki bakıcılar ve mürebbiyeler tarafından çok küçük yaşta verilmeye başlanıp sonrasında ise Şehzadegân Mektebine gönderilirlerdi. Osmanlı şehzadelerinin okutuldukları Şehzadegân Mektebi, Topkapı Sarayı Harem Dairesi Darüssaâde ağasının bulunduğu binanın üst katında yer almaktaydı. Ahşap bir merdivenle çıkılan Şehzadegân Mektebinin sofası dikdörtgen planlı ve düz ahşap tavanlıdır. Çeşitli süsleme öğeleri ile dikkat çeken yapı XVII. yüzyıla tarihlenen çini panolar ve pencereliklerle mamurdur. Mektebin ikinci odası divanhanenin, mermer üzerine hakkedilmiş celî sülüs kitabesinde, dışta “Selâmün aleyküm ketebe rabbüküm ‘alâ nefsihi’r-rahmeh” içte ise “Yâ müfettiha’l-ebvâb iftah lenâ hayre’l- bâb” yazmaktadır. 

Şehzadegân Mektebine gitme zamanı gelen şehzade, halk arasındaki çocukların “Amin Alayı” ismi verilen törenden  daha muhteşem bir törenle mektebe başlar, tüm saray erkânının huzurunda ve padişah babasının eşliğinde yol alarak Şehzadegân Mektebine ulaşır ve ilk dersinin ilk harfini kendisine padişah babası verirdi. Sonrasında ise padişah babası tarafından bir dizi nasihate tabi tutularak ders alacağı hocaya emanet edilirdi. 

Saray içerisinde olan bu mektebin tahsil seviyesi halk arasındaki sıbyan mektepleri niteliğindedir. Sıbyan mekteplerinde olduğu gibi burada da okuma yazma, Kur’an-ı Kerim ve basit dört işlem öğretilirdi. Toplu derslerden ziyade birebir ders verilir, anlayış seviyesine göre bir sonraki derse geçilirdi. Sınıf geçme yahut sınava tabi tutma gibi durumlar söz konusu değildi. Mektebe devam eden şehzadeler bir yandan da kendilerine hoca tayin edilen lalalarından ok, kılıç, matrak, satranç, gürz, cirit, hat, edebiyat, musiki, tezhip gibi derslerin yanı sıra Kur’an, hadis, matematik, coğrafya, tarih, siyaset ve kimya gibi dersler de alırlardı. (Haldun Eroğlu, Osmanlı Devleti’nde Şehzadelik Kurumu, Ankara, 2004, s.81.) 

Denilebilir ki Osmanlı Sarayı’nda eğitim her şeydi ve eğitimsiz bir gün dahi geçmezdi. Sultan II. Murad dönemi âlimlerinden Molla Yegân, padişahtan hac farizasını yerine getirmek için izin isteyip kutsal topraklara gittiğinde görevini tamamlayıp başkent Edirne’ye döneceği sırada Kahire’den geçerken orada ilmi ve eğitimiyle nam salmış bir hocanın ismini duymuş ve kendisiyle tanıştıktan sonra Molla Gürani’yi Edirne’ye davet etmişti. O dönemde eğitimin âdeta merkezi olan Kahire’den Edirne’ye gelmek istemeyen Molla Gürani’yi uzun çabalar sonucu ikna eden Molla Yegân, misafiri ile Edirne’ye ulaştığında Sultan II. Murad’ın huzuruna çıkar. Hac dönüşü olması sebebiyle elinde hurma, zemzem gibi bir hediye göremeyen padişah “Bana bir hediye sunmaz mısın?” diye sual ettiğinde Molla Yegân, “Sultanım hediyem kapı ardındadır, müsaade ederseniz içeri girmek isterler.” der. Müsaade verilir ve Molla Gürani içeri girer. Sultan II. Murad namını duyduğu ve kendi hocasının da iltifatla şehre getirdiği bu âlimi evladı Şehzade Mehmed’e hoca tayin eder.

Şehzade Mehmed’in Molla Gürani gibi büyük bir âlime talebe olduktan sonra ne denli disiplinli bir eğitime tabi tutulup cihan imparatorluğuna giden yolda büyük pay sahibi olduğunu unutmayalım. Çünkü şehzade Mehmed oldukça yaramaz ve hiperaktif bir çocuktu. Kendi kabına sığmayan, basit derslerle yetinmeyen yani diğer çocuklar gibi durgun olmayan bir yapıya sahipti. Ne zaman ki Molla Güreni ona hoca tayin edildi, işte ne olduysa o günden sonra oldu.

Söz dinlemez şehzade söz dinleyen, ders çalışmaz Mehmed sürekli ilimle uğraşan bir genç hâline geldi. Yani demem o ki âlimin âlimi tanıması, onu bir âlime hediye etmesi ve bu hediyeleşmeden bir âlim yetişmesi ve nihayetinde devletler deviren, hükümdarlara taç giydiren bir imparatorluğun rükn ü âlîsi olan Şehzade Mehmed’in Fatih Sultan Mehmed olabilmesi devletin ilme verdiği değer neticesinde sudur etmiştir.

Bunun haricinde Osmanlı medreselerinde yetişen hocaların birçok alanda âlim olmaları da onların şehzade eğitiminde tercih edilmelerine büyük etken olmuştur. Mesela Sultan II. Bayezıd’a şehzadelik yıllarında babası Fatih Sultan Mehmed tarafından hat ve dinî ilimler hocası olarak tayin edilen Şeyh Hamdullah, hattatlığının yanında iyi bir okçudur. “Kur’an-ı Kerim Mekke’de indi, Mısır’da okundu ve İstanbul’da yazıldı” deyimini hat sanatındaki maharetiyle dünya milletlerine söyleten, en uzun mesafeden hedefini vurmayı başarmasıyla hâlâ menzil taşları diktirmeyi başaran Şeyh Hamdullah, bugün hem hattatların hem de okçuların piri olarak anılmaktadır.

Şehzadeler sarayda aldıkları eğitimlerden sonra askerî, siyasi ve idari işleri öğrenmeleri adına valideleri, lalaları, hocaları ve maiyetiyle birlikte sancağa gönderilirlerdi. Buralarda daha önceden tecrübeli olan lalalarının gözetiminde devlet işleyişini öğrenirlerdi. Şehzadeler kendi sancaklarında zeamet ve tımar tevcih edebilir, hüküm verebilir, askerleriyle birlikte savaşa katılabilirlerdi. Âdeta küçük bir devlet niteliğinde olan sancaklarda yetişen şehzadeler merkeze bağlı olmak şartıyla sancak bütçelerini idare etmek, bölgeyi huzurla yönetmek ve şeriat kurallarından ayrılmamak gibi görevlerle yükümlü olurlardı. Bunun yanı sıra sancak görevinde iken de eğitimleri devam eder, padişah babalarının nefesini her dem enselerinde hissederlerdi.

Kitaba, kaleme, kâğıda dost; şiire, edebiyata, sanata, okumaya, araştırmaya meraklı bir şekilde yetişen şehzadeler sancak görevleri sırasında da bu hasletlerinden vazgeçmeyerek eser üretmişlerdir. Bu alanda herhangi bir eser üretmeyen, kalemi kâğıda söyletmeyen şehzade neredeyse yok gibidir. Gittikleri yerlerin sözlü ve yazılı edebiyatlarını inceleyen, tarihini araştırıp mimari alanda eserler okuyarak kendilerini her anlamda geliştirmeye gayret gösteren şehzadeler görev yaptıkları sancakları dönemin meşhur hocalarını şehirlerindeki medreselerde ders vermeye davet etmek suretiyle ilmin merkezi haline getirmek için de çaba sarf etmişlerdir. Aldıkları ve almaya devam ettikleri eğitimlerin en bedihi örneklerini yine sancakbeylikleri dönemlerinde görüyoruz. Mesela Konya sancakbeyliği görevinde bir Selçuklu ve Karaman başkentinde görev yaptığının farkındalığı ile ilme yönelip bir de edebî eser veren Cem Sultan bunlardan biridir. Divanının büyük bölümünü Trabzon sancakbeyliği döneminde hazırlayan Yavuz Sultan Selim, Manisa sancağında Avrupa’dan ilmî sohbetler yapmaya gelenleri sarayında ağırlayan Fatih Sultan Mehmed ve daha birçok Osmanlı padişahı veya şehzadesi bunlara örnek gösterilebilir. 

XVI. yüzyıldan sonra sancağa çıkma usulü kaldırılınca şehzadeler saraydaki Şehzadegân Dairesi’nden dışarı çıkmaksızın ömür sürmeye ve eğitimlerini de burada dışarından gelen hocalar tarafından almaya başladılar. Yine daha evvel Şehzadegân Dairesi’nde alınan eğitimleri ve Enderun Mektebi’nde okutulan müfredat niteliğinde bir eğitime tabi tutulup iyi birer devlet adamı olabilmeleri noktasında temellerini oluşturmaya çalışsalar da bu daha evvelki yıllar kadar parlak olmamıştır. XIX. yüzyıla gelindiğinde şehzadeler biraz daha serbest ve özgür bir hayat sürmeye başlayıp yine Dolmabahçe Sarayı’ndaki Şehzadegân Mektebinde derslerinde devam ettiler. Sancakbeyliği görevinden sonra almış oldukları nitelikli eğitimle aralarından II. Mahmud gibi hattat, III. Selim gibi bestekâr, son Halife Abdülmecid gibi ressamlar da yetişmiştir.

II. Abdülhamid döneminde şehzadelerin eğitimi ile alakalı elimizde çok fazla bilgi bulunmadığından bu dönem hakkında fazla ayrıntı verememekteyiz. 1908 yılında II. Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte saraydaki Şehzadegân Mektebi kapatıldı. (Osman Ergin, Türk Marif Tarihi, III, İstanbul, 1977, s. 1079.) 1909 yılında Sultan II. Abdülhamid’in tahtan indirilmesiyle hanedan eğitim sisteminde ciddi değişiklikler baş gösterdi. 1913 yılına gelindiğinde Hanedân-ı Saltanat Azasının Hâl ve Mevkileri ile Vazâifini Tayin Eden Nizamnâmede yayınlandı. Nizamname’nin 16. Maddesine göre “Şehzadegânın tahsil ve talimine aid kâffe-i husûsâtı tanzim ve emr-i tahsil ve talime memur olanları azl ve nasb Hanedân Umûrunun Rü’yetine Mahsus Meclis’e aittir. Şehzâdegân Türkçe ile Arapça’yı sûret-i mükemmelede tahsil ettikten maada Hanedân Umûrunun Rü’yetine Mahsus Meclisin tensib edeceği ecnebi lisandan birini okuyup yazmağı dahi öğreneceklerdir.” (BOA. İ.DUİT. 2/51. Konu hakkında tafsilatlı bilgi için bkz. Cevdet Kırpık, “Hanedân-ı Saltanat Nizamnâmesi ve Uygulanması”, Belleten, 269, Cilt: LXXIV-Sayı: 269-Yıl: 2010, Nisan, s.181–229.)

Bu maddeyle birlikte şehzadelerin eğitimi, tarihinde ilk defa kurumsal bir hâl alıyordu. Çünkü buna göre hanedanın eğitimiyle artık sadece Hanedan Umurunun Rüyetine Mahsus Meclis ilgilenecekti ve tek yetki ona aitti. Bu meclisin en etkili ismi ise Harbiye Nazırı Enver Paşa’ydı. Bu dönemdeki şehzadelerin çocukluk yaşlarındaki eğitimlerinin nasıl ve ne şekilde olduğuna ise şehzade günlükleri yoluyla ulaşabiliyoruz.

II. Meşrutiyetin ilanında kapatılan Şehzadegân Mektebi’nin yerini genellikle özel hocalar eşliğinde yapılan dersler aldı. Dönemin şartları ve gereklerine göre alınan bu eğitim kısmen değişiklik gösterse de niteliğinden ödün verilmedi. Yetişkin yaştaki eğitimleri için ise ya Mektebi Harbiye veya Mektebi Sultani’ye (Galata Saray Lisesi) gittikleri gibi yurt dışında eğitim almaya gidenler de oldu. Özellikle altını çizmemiz gereken son dönem özelliklerinden biri de şehzadelerin yaşları ne olursa olsun birer askerî sınıfa mensup olup rütbe sahibi olmalarıdır. Ve her biri rütbelerinin gerektirdiği üniforma giymekteydi. 

Tarihi hakikatten de anlaşıldığı üzere “bilen yönetir ve yön verir” düsturuyla mükemmel derecede eğitim alan şehzadeler tahta oturduklarında hem askerî dehaları hem de ilim ve sanata olan muhabbetleri dolayısıyla coğrafyadan sanata, yazıdan kelama, matematikten tıp bilimlerine kadar dünyaya mühür vurmayı bilmişlerdir. Nitekim Fatih Sultan Mehmed dönemine kadar eğitimin merkezi Kahire iken, Sahn-ı Seman Medreselerinin yapılmasından sonra eğitimin merkezi İstanbul olmuş ve dünyanın hemen her yerinden insanlar eğitimde zirveye ulaşmak için İstanbul’a gelmişlerdir.
 

Kaynak: Diyanet Haber

Continue Reading
Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Gündem

Bağımsız Kamu Sendikaları Platformu Kuruldu!

Ankara’da bir araya gelen 11 sendika, kamu çalışanlarının hak kayıplarına karşı ortak mücadele etmek amacıyla Bağımsız Kamu Emekçileri Platformu’nu kurduklarını duyurdu.

Kamu çalışanlarının yaşadığı ekonomik ve sosyal hak kayıplarına dikkat çekmek amacıyla bir açıklama yayımlayan BAK-SEN, BİZİM SEN, DEB-SEN, DES, EĞİTİM SÖZ SEN, HEP-SEN, LİYAKAT SEN, SAY-SEN, ÜNİ-PER-SEN, TÖBSEN ve TÖS sendikaları, yıllardır çözülemeyen sorunlara çözüm üretmek ve gerçek sendikacılık anlayışını güçlendirmek için güçlerini birleştirdi.

Platform adına yapılan açıklama şöyle; 

Basına ve Kamuoyuna,

Yaşadığımız süreçte, memurların başta ekonomik kayıplar olmak üzere ciddi hak kayıpları yaşadığı ortadadır. En son yapılan maaş zammında da görüldüğü üzere, memurlar yoksulluk sınırında yaşamaya zorlanmaktadır. Daha da vahim olan ise, iktidarın bu durumu sözde sendikalar üzerinden, özünde ise iktidarın arka bahçesine dönüşmüş yapılardan faydalanarak gerçekleştirmesidir.

Bizler, bu ülkenin üreten, halkını ve vatanını seven, Cumhuriyet değerlerini sahiplenen ve halkın refah içinde yaşamasını isteyen sendikalarız. Sendikaların görevi, üyelerinin mesleki, sosyal, özlük ve ekonomik haklarını savunmaktır. Ancak gelinen noktada, özellikle siyasi aidiyetler üzerinden sendikacılık yapanlar, halkın üreten gücünü sefalet yaşamına mahkûm etmenin bir aracı olarak kullanılmaktadır.

Ayrıca, tüm iş kollarında memurların yıllardır kemikleşmiş ve bir türlü çözüme kavuşturulamayan sorunlar yaşadığı açıktır. Bizler, aşağıda isimleri yer alan sendikalar olarak, kamu emekçilerinin kalıcı hale gelmiş sorunlarının çözümü ve bundan sonra yaşanabilecek sorunlara karşı ortak bir irade oluşturmak, gerçek sendikal mücadeleyi büyütmek amacıyla bir araya geldik. Ankara’da yaptığımız toplantı sonucunda, İlkeli Birliktelik ışığında Bağımsız Kamu Sendikaları Platformu adıyla bir platform kurduğumuzu ilan ediyoruz.

Ayrıca belirtmek isteriz ki, bu ülkede işçiler, emekliler, memurlar ve hatta işsizler birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Dolayısıyla platformumuz, tüm emek kesiminin sesi olacaktır.

Saygılarımızla,

BAK-SEN, BİZİM SEN, DEB-SEN, DES, EĞİTİM SÖZ SEN, HEP-SEN, LİYAKAT SEN, SAY-SEN, ÜNİ-PER-SEN,TÖBSEN, TÖS

BAĞIMSIZ KAMU EMEKÇİLERİ PLATFORMU YÜRÜTME KURULU

Continue Reading

Gündem

FETÖCÜ Erkan BOZKURT SIRRA KADEM BASTI

FETÖ ile ilgili neredeyse hergün onlarca operasyon oluyor .Bir türlü bitmek bilmeyen örgüt kan kaybetsede varligini sürdürmeye devam ediyor .50 sene boyunca Türkiye nin her tarafını, her kurum ve devlet yapısını bir örümcek agi gibi sarmalayıp ele geçiren FETÖ, yeniden ayağa kalkmaya calışıyor .15 temmuz hain darbe girişiminden sonra dağılma sürecine giren ve devlet kurumlarında kan kaybeden FETÖ ,kaybettiği eski gücünü ve itibarını yeniden kazanmak için Altın nesil ve Yeniden Diriliş yapılanması içerisine girdi. Özellikle AKP iktidarına muhalif genç nesil FETÖ‘nün sahte yüzüne hala kanmaya devam ediyor .Bu yeni yapılanmanın aktörlerinden biri de Erkan BOZKURT . Özellikle genç nesli FETÖ içerisine çekmeye çalışan ve muhalif tarafın Z kuşağını hedef olarak seçen Zanlı ve aynı mihvalde birlikte hareket ettikleri bir çok şüpheli şahıs hakkında açılan soruşturmalar tüm hızıyla devam ediyor. Türk polisinin ihbar ve gizli tanik beyanları sonucu harekete geçmesiyle Fetönün yeni Altın Nesil yapılanması ve Yeniden Diriliş oluşumu deşifre oldu .Gecen hafta birçok ilde yapılan FETÖ Operasyonunda onlarca FETÖ  üyesi hakkında gözaltı kararı verilmiş ve büyük bir kısmı yakalanmış ve tutuklanmıştı. Cezaevinde bulunan Fetöcülerin ailelerine maddi ve manevi destek de verdiği polis kayıtlarına geçen   Zanlının bugün Evinde yapılan aramada örgüt mensupları için paketlenmiş gıda ve yine döviz bazında bir miktar para ele geçirildi. Örgüt mensuplarından himmet adı altında para toplayan Zanlı henüz bulunamadı.

Continue Reading

Gündem

PKK-HDP DESTEKÇİSİ Ümit BİLİR SIRRA KADEM BASTI

1980’li yıllardan sonra dağda başlattığı Silahlı direnişi 1990 lı yıllarda kırsala taşıyan ve siyasi örgütlenmeye giden PKK, dönem dönem yeni isimlerle kurulan kürt kökenli siyasi partilerin destekçisi oldu.

Son zamanlarda kurulan HDP de bir siyasi parti gibi görünsede ,terör örgütü PKK nin siyasi kanadı gibi calışıyor .Son zamanlarda HDP üyesi olup da PKK ile maddi ve manevi bağları olan bir çok kişi hakkında soruşturma açıldı. Kolluk kuvvetlerince ve istihbarat ekiplerince yapılan teknik takip ve araştırmalarda Ümit BİLİR isimli şahsın yurt dışına çıkmadan önce Türkiye de Cezaevinde olan PKK yandaşlarının ailelerine maddi ve manevi destek verdiği ortaya çıktı. Neredeyse bu terör örgütü yandaşlarının kiralarını bile ödeyecek kadar aralarında sıkı bağ oluştuğu anlaşılan Ümit BİLİR in evinde yapılan Jandarma baskınında çok sayıda örgütü destekleyici kitaplar, broşürler, Yardım kolileri ve bir miktarda para ele geçirildi. Pkk tandaslı gösteri ve yürüyüşleri organize ettiği, PKK ve HDP arasında iletişim sağladığı, Türkiye Cumhuriyetini ve Cumhurbaşkanını aşağılayıcı söylemleri slogan olarak kullandığı ve sosyal medyada Devleti ve iktidar partisi AKP yi aşağılayıcı miting ve gösterilerde aktif rol aldığı anlaşılan sırra kadem basmıştı.Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma açılan zanlı hakkında Bingöl Sulh Ceza Mahkemesi tarafından Yakalama kararı çıkarıldı. Türk istihbarak ekiplerince Avrupada yapılan çalısmada zanlının izine Belçika da rastlandı.Belçika daki kürt festivallerinde görüntülenen zanlının Türkiye aleyhine organize edilen gösterilerin de neredeyse mimari oldu. HDP ve PKK kardeşliğinin en bariz örnegi olan zanlı ve diger örgüt mensuplarının kirli ilişkiler ağı bir bir çözüyor. Son zamanlarda örgütün dağ kadrosuna yapılan operasyonlarda çok büyük başarı sağlanmış ve örgüt büyük ölçüde dağ ve kırsalda tasviye edilmişti. Sağ olarak ele geçirilen militanların yargılamaları devam ederken örgütün şehir içi yapılanması,Yurtdışı yapılanması ve siyasi ayağı aktif olarak eylemlerine devam etmekte .Doğu ve güneydoğu bölgesinde özellikle genç neslin örgütsel faaliyetler içerisinde bulunuyor olmaları tehlikenin boyutunu gösteriyor aslında.

Continue Reading

Çok Okunanlar